Sosyal Medya

Veysi Dündar: İktidar Emsalsiz Yıkım Yaşatıyor

2 Ağustos 2021

Böyle Uzatma Olmaz

Futbolda biten maçın uzatması olmuyor. Fakat Türkiye’de yaklaşık 5 yıl önce bitmiş bir maçı izlemeye devam ediyoruz.

7 Haziran 2015 akşam saatlerinde Türkiye’yi 2002’den beri tek başına yöneten, 1994 İstanbul seçimlerinden bu yana ülkenin en güçlü adamı olan Tayyip Erdoğan bu sıfatlarını kaybetmişti.

7 Haziran sadece bir seçim değildi. Ondan çok fazlasıydı. Bu tarihten itibaren yaşananlar aslında bitmiş bir maçın uzadıkça uzayan son saniyelerinden ibaret.

7 Haziran, ülke halkına “Tayyip Erdoğan’ı istiyor musunuz, istemiyor musunuz?” sorusunun sorulduğu gündü.
Halk buna “hayır” cevabını vermiş ve tercihini Erdoğansız bir Türkiye’den yana kullanmıştı.

Bahçeli’nin manevrası ve 2015 yazının akıl ötesi şiddeti ile Türkiye savruldu. Bu savrulmanın ülkeye yaşattığı 5 yıllık bilançoda pozitif hanede hiçbir şey bulunmuyor.
Tam da tersine ülke Erdoğan’ın bir hesaba göre 1994 diğer hesaba göre 2002’den bu yana inşa ettiği iktisadi altyapıyı yitirdi.

Aynı dönemde dış politikada yaşanan krizler bütün bu olumsuzlukların üstüne tüy dikti.
Bütün dünyanın birlikte dahil olduğu Pandemi ise ekonomi ve politik alanda yaşananlarla beraber süreci daha da ağırlaştırdı.
Elde kalan son kuruşları da global salgın tüketti.

17 Ağustos Milattır

Bütün bu süreçte deprem/sel/yangın gibi felaketleri de yaşamaya devam ettik.
Felaketler insanlık tarihine eşlik eden gerçeklerdir. İnsanlık Nuh Tufanını kolektif hafızasına kazımıştır. Türkiye ise modern tarihine damga vuran 1999 depreminden sonra önemli bir algı değişimine uğramış, yaşanan ağır tablo zihinlere kazınmıştır.

Devletin kamusal kaynakları öncelikle vatandaşının güvenliğini temin etmek için kullanması gereği bu tür felaketlere karşı önlem almayı önceliklendirir.
1999 Türkiye için bu yönüyle milattır.
1999’u yaşamış Türkiye için, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Erdoğan’ın 1994 İstanbul seçimleri ile elde ettiği çıkışın 2000’lerde iktidarı kazanmaya dönüşmesi ne kadar şaşırtıcı değilse, 2000’li yılların Türkiye’yi depreme hazırlamak için geçirilmemiş olması da o kadar akıl ötesidir.

Türkiye 2000’li yıllarda parasından 6 sıfır atıp enflasyonu/devalüasyonu tek haneye indirebilmiş bir ülke olarak yapması gereken tek işi yani ülkeyi daha güvenilir kılmayı ihmal etmiştir.

Bu Şehre Kim İhanet Etti

Ülkenin yapı stoğu depreme göre değil ranta göre yenilenmiş, ülkede sadece rantı çok bölgelerde deprem olacak gibi dönüşümler buradaki evleri önceliklendirmiştir.

Diğer yanda “Biz bu şehre ihanet ettik” cümlesini bizzat Erdoğan’a ettirecek kadar gaddar bir imar dönüşümü ile şehir betona gömülmüş, şehrin/şehirlerin tarihinde görülmemiş bir beton aşkıyla tüm kural ve kaideler hiçe sayılarak şehirler betona kurban edilmiştir.

Sayıştay raporlarına yansıyan bir usülsüzlükle tam 80 milyar dolarlık haksız inşaat öncelikle İstanbul’u geri dönülmez şekilde dönüştürmüştür.

İstanbul’da şahikasını bulan bu akıl ötesi plansızlık, ülkenin irili ufaklı tüm köşesini kapsamış, devlet asli görevi olan planlama fonksiyonunu rafa kaldırmıştır.
Bütün bu gaddar inşaat ekonomisine yine de tolere edebilir, olanları hoş görürdük. Bunun tek şartı şu olabilirdi. Ülke kaynaklarının başta İstanbul olmak üzere hoyratça tüketilmesiyle elde edilen kaynaklar, ülkenin bir daha 1999 gibi felaketlere uğramaması için kullanılabilirdi.

Biz Bu Çileyi Neden Çektik

Ama Nasrettin Hoca’nın meşhur kedi ve ciğer hikayesinde olduğu gibi; “kedi buradaysa ciğer nerede?” sorusunu sormak için fazlasıyla gerekçemiz var.

İstanbul’un siluetini yok eden, dönüştüren bir inşaat ekonomisini, tüm Türkiye’de adım başı açılan AVM’lerle esnaflığın batırılmasını Türkiye doğal felaketler karşısında tirtir titremeye devam etmek için mi yaşadı?

AKP bütün büyük yerleşim yerlerinde seçimleri kaybederken, küçük yerlerde varlığını sürdürmenin keyfini borçlu olduğu sosyal yardımlara harcanan kaynaklarla heba etti bu kolektif özveriyi.

Şimdi büyük bir yangın felaketini yaşıyoruz. Yangını kimin çıkardığı konusunda pek çok teori var. Ama kimin söndüremediği konusunda kuşku yok.

Türkiye ne depreme ne sele ne yangına hazır. Fakat elindeki kaynakları sonuna kadar harcamış durumda. AKP/Erdoğan’ın tükettiği kendi varlığını, bu uzatılmış maçın artık kabak tadı bile vermeyen uzatmasını, ülke halkının özgür iradesinin ferasetine emanet etme zamanı gelip geçti bile…

Karl Popper’i analım burada:
“Kimin ülkeyi yöneteceğini sormak yanlıştır. Kötü yönetimi görevden alma kabiliyeti kafidir. Buna da demokrasi denir.”

Analiz, Veysi Dündar 2.8.2021

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları