Sosyal Medya

PROF. ÜMİT ÖZLALE: ASGARİ ÜCRETLİYİ AÇLIKLA TERBİYE ETMEK…

21 Haziran 2023

Bu uzun yazıyı okuyacak vaktiniz varsa özet geçelim: Bu ülkede kayıtlı çalışanların yaklaşık yarısının aldığı asgari ücreti açlık sınırı üzerinden tartışmak, milyonlarca dar gelirliyi açlıkla terbiye etmek, emeğin itibarsızlaşmasında gelinen son noktadır. Bu tartışmanın kendisi bile AKP’nin çalışana kendisini değersiz hissettirip yoksulluğu yönetme stratejisinin önemli bir parçasıdır. Şimdi detaylar…

Asgari ücret neden gündem oluyor?

Asgari ücret neden Türkiye’de başka ülkelerde olmadığı kadar gündem oluyor? Her ne kadar TİSK Başkanı geçen toplantıda “asgari ücretin başlangıç ücreti olduğunu unutmamak lazım” diyerek doğru bir tespit yapsa da vasatlık tuzağında boğulan ülkemiz için asgari ücret bundan çok daha fazlası… Türkiye’de kayıtlı çalışanların yaklaşık yarısı asgari ücret alıyor. Bu oran yüksek mi? Yüksek değil, çok yüksek! Avrupa’da bizden sonraki en yüksek oran ise %15,2. Bu oran, birçok orta teknolojili sektörde rekabet ettiğimiz Doğu Avrupa ülkelerinden Polonya’da %12,1, Macaristan’da %7,7. Yani işgücü piyasamızda bir asgari ücret baskınlığı var ve bu durumu aşamadıkça asgari ücret emekçinin yaşam standardını belirlemeye devam edecek. O yaşam standardını da utanmadan, sıkılmadan açlık sınırı üzerinden tartışmak, çalışana aç kalmamaktan daha fazlasını reva görmemek, insanı değersizleştiren bu ruh halini olağanlaştırmak asgari ücretin miktarından daha fazla düşündürücü.

Sorun sadece asgari ücrette mi?

Keşke sorun sadece asgari ücrette olsa. Ülkemizde diğer kayıtlı çalışanların ücretleri de asgari ücrete yakın. Şimdi sıkı durun: ülkedeki ücretlerin üçte ikisi asgari ücretin 1,5 katının altında! Aylık net ücreti 2 asgari ücretin üzerinde olanların oranı ise sadece %18. Yani bu ülkede her beş çalışandan sadece biri asgari ücretin iki katından daha fazla para kazanıyor.

Gençlerle devam edelim. 22-24 yaş grubundaki ücretlilerin ortalama ücreti 2014’te asgari ücretin 1,23 katı iken bu oran şimdi 1,01’e geriledi. Evet yanlış okumadınız, bugün 22-24 yaş grubundaki gençlerin ortalama ücreti asgari ücrete neredeyse eşit.

22-24 yaş grubundaki üniversite mezunları için de durum çok farklı değil. Eğer üniversite mezunuysanız ve 22-24 yaş grubundaysanız ortalama olarak asgari ücretin sadece 1,14 katını alabiliyorsunuz. O zaman sormak lazım: Üniversiteli gençler iş mi beğenmiyor, yoksa başka bir sorunla mı karşı karşıyayız? İşin net olan kısmı şu: yükseköğrenimin getirisinin giderek eridiği bir emek piyasasıyla karşı karşıyayız. Hal böyle olunca da asgaride eşitleniyoruz. Eğitimin kalitesi, işlerin kalitesi ve en nihayetinde ücretler asgari olunca hayaller de asgari hale geliyor. Yoksa KPSS’den 85 üstü alabilecek kabiliyette bir gencin devlet memuru olmayı hayal etmesini başka nasıl açıklayacağız?

Enflasyonla eriyen reel ücretler ve emeğin milli gelir içindeki payı

Bildiğiniz gibi asgari ücret artışlarını işgücü piyasasının üç tarafı olan işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan tespit komisyonu belirliyor. Bir sonraki yılın asgari ücretini belirleyecek olan bu komisyon kararı Aralık ayında belirliyor. Komisyonun genel eğilimi de eldeki son enflasyon verisi olan Kasım TÜFE yıllık enflasyonunun üzerine bir prim ekleyerek asgari ücret artışını belirlemek. Gel gör ki fiyat istikrarı ve enflasyon beklentilerinin bozulduğu dönemlerde mevcut enflasyon verisini kullanarak yeterli bir asgari ücret artışı belirleme de imkansızlaşıyor. İşte size en güncel örnek: Hatırlayacağınız gibi 2022’de %50,5 gibi oldukça yüksek bir asgari ücret artışına gidilmişti. Yüksek denmesinin sebebi ise Kasım’daki enflasyonun üzerine 29,2 puanlık bir prim eklenmesiydi. Oysa çok değil bir ay sonra Aralık 2021 yıllık TÜFE enflasyonu %36,08 oldu ve asgari ücretteki enflasyon primi bir anda 29,2’den 14,4’e geriledi. Orada kalsaydı iyiydi ama Haziran 2022’de TÜFE enflasyonu %78,62’ye fırlayınca bekar ve çocuksuz bir asgari ücretlinin reel ücreti %28,1 azalmış oldu.

Üstteki bekar ve çocuksuz vurgusu boşuna değil. Yeni asgari ücret düzenlemesi ile asgari ücret üzerindeki gelir vergisi kaldırıldığından bir vergi iadesi yöntemi olan asgari geçim indirimi de kalkmış oldu. Bu nedenle evli ve çocuklu hanelerdeki reel ücret erimesi daha yüksek oldu. Yani sonuç olarak enflasyonla mücadele etmeden, fiyat istikrarını sağlamadan asgari ücrette yapacağınız iyileştirmenin çok bir anlamı olmuyor. Tabii burada hemen “asgari ücreti arttırırsak enflasyon artar” argümanına cevap vermek gerekiyor. Bu kesim ya çalışanların yaklaşık yarısının ücretini arttırmayıp bütün ülkeyi toplama kampı kıvamına getirmekte bir beis görmüyor, ya da bu yüksek enflasyonun temel sorumlusunun başta para politikası olmak üzere uygulanan ekonomi politikaları olduğunun farkında değil. Ne de olsa yapılan yanlışların bütün maliyetini çalışan kesime ya da vergi mükellefine yükleyerek işin içinden sıyrılma isteğinin bu ülkede yaygın olduğunu biliyoruz.

Reel ücretlerin erimesi çok önemli bir problemi de beraberinde getiriyor. O da emeğin milli gelir içindeki payının tarihin en düşük seviyesine inmesi…

Şunu da not etmek gerekir: Emeğin milli gelirden aldığı payın düşmesi ve oluşan kronik talep açığı sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın sorunu. Özellikle kronik talep açığı konusunda ekonomi duayeni Yılmaz Akyüz Hocamızın bu konudaki tespitlerini okumanızı şiddetle öneririm.

 

Asgari ücret artışı nasıl belirlenebilir?

Peki, asgari ücret nasıl belirlenebilir? İlk akla gelen çözümlerden biri enflasyona endekslemek. Her ne kadar ILO asgari ücretteki artışın enflasyona endekslenmesinde bir atalet riski görse de ücret artışlarının her zaman enflasyona neden olacağı sonucuna kapılmamak lazım. Nitekim üstte de yazdığım gibi Türkiye’de enflasyonun temel sebebi yanlış para politikası sonucu olarak karşılaştığımız kur şoku.

Peki asgari ücreti enflasyona endekslemekten başka ne yapılabilir? Asgari ücret bir formüle bağlanabilir. Örneğin Malezya’nın karmaşık denebilecek ama ücretlerin ilgili olduğu tüm alanlara dokunan bir formülü var. Ortalama hanedeki çalışan sayısı başına yoksulluk sınırı ile medyan ücretin ortalamasını hesaplayıp bunu bir katsayı ile çarpıyorlar. Katsayı ise verimlilik artışı ile yıllık enflasyon toplamından reel işsizlik oranının çıkarılmasıyla elde ediliyor. Kosta Rika ise kişi başına gelirdeki artışın %20-40 arasındaki bir bölümüyle enflasyon beklentisinin toplamını asgari ücret artış oranı olarak kullanıyor. Ancak bu süreçte büyüme oranının katkısını ve enflasyon beklentisine bir düzeltme faktörü eklenmesini komisyona bırakıyor.

Bizim de kendi ekonomik yapımıza ve dinamiklerimize göre bir formül üretmemiz mümkün. Aslına bakarsanız bu konuları düşünmesi gereken bir Bakanlığımız da var. Ancak mesele sadece formülün doğru belirlenmesi değil. Enflasyon, büyüme, verimlilik verilerinin de doğru hesaplanması ve güvenilir olması gerekiyor. Bu da itibarlı ve güvenilir bir TÜİK demek. O da bu dönemde hayal gibi.

Sonuç

Bundan 10 sene önce orta gelir tuzağı en çok konuştuğumuz konuların başında gelirdi. Neden bir türlü yüksek gelirli ülke olamadığımızı tartışırdık. Uzun bir süredir orta gelir tuzağını konuşmuyoruz. Konuşmayalım da zaten. Çalışanların yaklaşık yarısının aldığı ücretin açlık sınırı üzerinden tartışıldığı bir ülkede çok daha somut sorunlar ve bunların çözüm önerileri üzerinden konuşmamız gerekiyor. İşte tam da bu yüzden -yeni olduğu söylenen ama sadece iki yeni ismin olduğu- ekonomi yönetiminin açıklayacağı program hayati önem taşıyor. Bu program, odağına yoksullukla mücadeleyi, kapsayıcılığı, iyi işleri koymadığı sürece başarılı olamaz. Biz de hem asgari ücreti daha fazla tartışırız hem de bütün çalışanların asgari ücrette eşitlenmesine tanıklık ederiz.

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları