Sosyal Medya

Veysi Dündar: Din Diye Diye, Dini Bitiren Siyasal İslam

8 Ağustos 2021

Atatürk diye diye Atatürk’ü tepelediler

1993’de öldürülen gazeteci Uğur Mumcu 12 Eylül için Atatürk’ün bu ülkede göreceği en büyük zulme bu dönemde uğradığını şu sözle ifade etmişti :”Atatürk diye diye Atatürk’ü tepelediler.”

Askeri darbenin uygulayıcıları için Atatürkçülük içeriği boşalmış anlamını yitirmiş bir kabuğa dönüşmüştü. Farklı görüşlere karşı tahammül göstermeyen anti demokratik düzende, herkes Atatürkçüydü fakat Atatürkçülük neredeyse bir nefret nesnesine dönüşmüştü.

Dünya konjonktürü ve Türkiye’nin kendi gündemi ile akıp giden yıllar Uğur Mumcu’nun ne kadar haklı olduğunu kanıtladı.

Kenan Evren  Atatürk’ün Mirasını Nasıl  Yok Etti

1993’te 10 yılını bile doldurmamıştı ki, 12 Eylül’ün Atatürk ilkelerinin özüne Atatürkçülüğün bu ülkenin kolektif anlayışındaki yerine ne denli büyük hasar verdiği anlaşıldı. Atatürkçüler olup bitene tırnaklarını kemirerek gözleri buğulanarak baktılar.

Her başı sıkıştığında geri adım atsa da Cumhuriyete “reklam arası” sıfatı vermekten “iki ayyaş” gibi hakaret ifadelerine kadar her türlü saldırı sıradanlaştı.
Atatürk’ün toplumsal ve tarihsel varlığını sorgulayan bir ideolojik bakış ülkeyi ve tüm kurumları ele geçirebilmişti.

Atatürkçülük 12 Eylül’ün Atatürk diye diye tepelemeyi başardığı bir kavram olmuştu gerçekten.

Siyasal İslam Zaferini Generallere Borçludur

12 Eylül darbesinden sadece 14 yıl sonra siyasal İslam düşüncesi ile yoğrulmuş bir parti İstanbul ve Ankara’da belediye seçimlerini alarak iktidar yürüyüşüne başlayabilmişti.

Bir 8 yıl içinde bu yürüyüş hedefine ulaştı ve tam 19 yıldır iktidar ama seçimle ama seçimle beraber politik manevralarla devam ediyor.

Bu dönemde iktidarın oy tabanının merkezini elbette siyasal İslam sevdalıları oluşturmadı. AKP Erdoğan’ın pragmatik aklı ile kolayca oy devşirebileceği bir gruba yöneldi. Başta ev kadınları, yaşlılar, az eğitimliler olmak üzere ekonomik aktiviteye katkıları sınırlı kesimi sanki kendi cebinden veriyormuş gibi yapılan sosyal yardımlarla yedeğine aldı.

Sosyal yardımlar kurumsallaştı ve sürdürülebilir yoksulluk bir AKP projesi olarak hayata geçti.
Elbette bu Erdoğan’ın gönlünde yatan aslan değildi. Bunlar sadece iktidarı sürekli kılmak için alınacak oyu garanti eden geniş kitlelerden ibaretti. Onun hayali “dindar nesil” idi.

Dindar Nesil Hayali

Bu hayali paylaşan kesimler de AKP’ye oy veriyordu elbette. Hem de koşullar ne olursa olsun veriyordu.
Din üzerinden siyaset Türkiye’de kökleri derinlere dayanan bir gelenek olarak ilk defa iktidara bu kadar yakınlaşabilmişti.

Ancak bir kitle partisi niteliğinde olan iktidar partisi için oyun alanı eskisi kadar rahat değildi. Ancak iktidarın çimentosu ve ana harcı da tıpkı 12 Eylül generallerinin muhayyel Atatürk’ü gibi, Erdoğan’ın zihnindeki bu “dinsel ülkü” olmuştu.

Erdoğan din metaforu üzerinden iktidarını pekiştirerek %99’u Müslüman bir ülkede olmanın avantajını sonuna kadar kullanmak istiyordu.
Her şehrin meydanında 1 Atatürk heykeli varsa o şehirde en az 100 tane de cami vardı.

Diyanetin Büyük Dönüşümü

Asıl işlevi bir Cumhuriyet kurumu olmak olan Diyanet dönüştürülerek bu camiler iktidarın irtibat bürolarına tahvil edilmeye çalışıldı.

İmam Hatipli olmak kariyer basamaklarını tırmanmada bir ön şarta dönüştü. İktidar en sıkıştığı anda Ayasofya üzerinden puan toplamaya girişti. Çamlıca camii başlı başına bir simge olarak İstanbul peyzajına dahil oldu. Verilebilecek örnek sayısını çoğaltmaya gerek yok. Herkes neler yaşandığına tanık oldu.

Yağmur Duası Varsa Sel Duası Neden Yok?

Son olarak yangın vesilesiyle yangını durduracak yegane varlığın su/yağmur olabileceğinden hareketle yağmur duasına çıkan Diyanet Başkanı üzerinden yeni bir tartışma başladı.
Özellikle sanatçı ve aktivist Metin Uca’ya yazmadığı bir twiti fotoşopla mal ederek yapılan algı operasyonu bir taraftan da dinle bilimi karşı karşıya getirmenin ifadesi oldu.

Hava durumunda 7 Ağustos’un yağışlı olacağı ilan edilmişken bunu dahi görmeden Metin Uca’ya sahte üretilmiş twit üzerinden din dersi vermeye kalkan kitlenin asıl derdi, yukarıda anlattığımız üzere Diyanetin iktidar aparatı olarak kullanılmasının yolunu açmaktı. Ancak İslamın çıkış coğrafyasında en çok gereksinim duyulan su için dua etmek ne kadar doğalsa, dini Allah’la kul arasındaki o kutsal yoldan çıkarmak da o denli büyük bir yanlıştır.

Atatürkçülük Atatürk’ü Sildi Dincilik Dini Tehdit Ediyor

Nasıl 12 Eylül’ün muktedir generalleri Atatürk diyerek Atatürk’e uzak bir Türkiye’nin temellerini attıysa, bugün ülkeyi bir askeri darbeden çok daha güçlü bir yumrukla yöneten iktidarın da dinle ilişkisi aynı senaryoyu hatırlatıyor.
Atatürk diyerek Atatürk’e en büyük zararı verenlerden “din” diyerek yol alanların öğreneceği dersler çok…
Ve zil çoktan çaldı bile.

Analiz, Veysi Dündar 8.8.2021

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları