Çetin Ünsalan Yazdı: Reel sektör krediye boğulur mu?
24 Ekim 2025Merkez Bankası beklentilere paralel olarak politika faiz oranını 100 bas puan indirdi ve yüzde 39,5’i gördük. Hemen öncesinde medyada ‘dayanacak gücümüz kalmadı’ başlıklarının atıldığını düşünürsek, şimdi dönüp şu soruyu sormak gerekiyor: Yeterli mi?
Eğer ülkede enflasyondaki aylık yükselişe rağmen, TÜİK ‘in açıkladığını gibi yüzde 30’lar sınırında geziyorsak, açıkçası açıklanan faiz oranının çok yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle halen faizi aşağı çekecek ciddi bir patika var.
Elbette bunların tümü enflasyon oranınız gerçekse, ifadesinin arkasından konuşulması gereken noktalar. Bugün finansmana ulaşamayan ya da pahalı finansman maliyetleriyle muhatap olan reel sektörün de, temsilcilerinin de, bunları dile getiren embedded medyanın da öncelikle muhataplarını doğru seçmeleri ve faiz oranından önce gerçek verilerin peşine düşmeleri gerekir.
Ekonomi yönetiminin, inandırıcılığını yitirmiş veriler üzerinden yaptığı açıklamaları manşetlerinize taşımadan önce, bu verilerin hayatın gerçeğiyle örtüşüp örtüşmediğine bakacaksınız, sonra faiz ve enflasyon tartışmasına gireceksiniz.
Günün sonunda açıklananın en az iki katı enflasyon yaşanan bir ülkede, bu faiz oranları bedava bile sayılabilir. Çünkü siz politika faizini ne açıklarsanız açıklayın, paranın bir maliyeti var ve piyasada fiyatlandırma yaparken doğal olarak bu hesaba katılır.
Bu şartları ve gerçekleri dikkate aldığınızda da, bankacılık sisteminin ekonomi yönetimi istese bile, reel sektöre uygun oranlarla kredi kullandırma olanağı bulunmuyor. Zira onlar da yurtdışından sendikasyon yoluyla getirdikleri borç parayı dağıtıyorlar ve bu paranın bir de geri ödemesi var.
Ayrıca bir diğer risk unsuru da, finansman ihtiyacının maaşları ödeme seviyesine kadar inmiş olması. Şayet firmayı geliştirecek, verimliliği arttıracak ya da bir inovasyona imza atacak proje için finansman aramaktan uzak noktaya düştüysek, bu zaten kredi verecek olan adına başlı başına bir risk haline dönüşüyor.
Zira biliyorsunuz ki aldığı parayı harcayacak ve belli bir iş planının finansmanı için değil, günlük ihtiyaçlarını karşılamak adına borç arayan bir yapı ile karşı karşıyalar. Bu da ya vermekten imtina etmeyi ya da pahalı kredilendirmeyi gündeme getiriyor.
Bu da yetmiyor. Mehmet Şimşek’in yurtdışında yaptığı açıklamalardan anlıyoruz ki, kamunun borçlanma ihtiyacı, finansmanı, kullandırıcılar nezdinde görece daha garanti olan bu alana yönlendiriyor.
O zaman da zaten reel sektöre verilecek kredi miktarı azalıyor ya da para kısıtlı olduğu için pahalı hale geliyor. Peki bankacılık sistemi reel sektöre kredi kullandırmak istemiyor mu? Şayet döviz kredisi kullanırsanız, daha rahat ulaşabildiğinizin farkında değil misiniz?
Reel sektörün döviz borçluluk oranının artması, döviz pozisyon açığının yükselmesi de bunun en açık kanıtı haline dönüşmüyor mu? Neden? Çünkü bir kur düzeltmesi ihtimalinde TL’de yıpranmış bir alacak yerine, değerini koruyan bir alacak oluşturuyorlar.
Özetle ekonomi yönetiminin bakış açısı değişmeden, ülkede verilerin gerçekleriyle yüzleşmeden ve ekonomide gerçekçi planlamalar yapılmadan bu işin içinden çıkmak da mümkün değil, reel sektörünün anlamlı bir maliyetle finansmana ulaşması da…


