Sosyal Medya

Veysi Dündar: TÜRKİYE’NİN BERLİN DUVARI

8 Ocak 2022

FAKİRSİN FAKİR KALACAKSIN

Temel hammadde ve Enerji kaynağı olmayan bir ülkede para birimi değer kaybederse ne olur sorusunun cevabı basittir?
Hammadde ve Enerji kaynaklarının fiyatı ülke para birimi cinsinden artar.

2013 yılında 1 litre benzin 5 lira, 1 dolar 1,8 lira, petrolün varili de 30 dolardı.
Şimdi petrol 77 dolar, dolar 14 lira, benzinse 13 lira…

Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin 2013’de halkına sattığı benzinden aynı oranda kazanç elde edebilmesi için, benzinin litresinin 75 lira civarında olması gerekiyor.

Ülkede pandemiden daha beter hastalığın Dunning-Kruger sendromu olduğunu bildiğim için yukarıdaki hesabın matematiksel detaylarına girmeyeceğim.

Ancak 3 rakamın 8 yıllık değişim oranına bakan her orta zekalının, ne demek istediğimi anladığına eminim.

Dunning-Kruger ise cahillerin özgüven sendromu.
Ne kadar az biliyorsan o kadar cesur ve cüretlisin.

Akit yazarı Karahasan’ın fakirlerin zamla alakası yok konulu yazısı sağlam bir Dunning-Kruger varsayımına  dayanıyor.

Karahasan kendinden ve ülkesinden o kadar emin ki; “fakirler zaten arabaya falan binmiyor, o yüzden de zamdan etkilenmiyor” diyor.

Karahasan dinci ve şark zekisi bir adam.
Siyasal İslamın Erdoğan’la var olduğunu iyi biliyor. Erdoğan gittiğinde, siyasal İslamın bir daha bu ülkenin kara sularında yer alamayacağının farkında.
Siyasal İslamcı elitlerin Erdoğan’ın arkasında tereddütsüz saf tutmalarının başka nedeni yok.

Yarın ülkeye demokrasi geldiğinde ve Erdoğan’ın siyasal İslam çekirdeğinde kurmak istediği otoriter sistem ortadan kalktığında, Karahasan’ın elinde kamudan beslenen bir gazetesi elbette olmayacak.

Fakirliğin dünya tarihinde siyasi meta olarak kullanımı yeni değil…

Bu işin piri “Sen de mi Brütüs” sözüyle anılan müthiş imparator Jul Sezardır. Sezar, Pleblere karşı Serf’leri yanına alarak iktidarını sürdürmüştür.

Roma demokrasisi özgün bir rejimdi ve demokrasi yerini imparatorluklar, krallıklar çağına bıraktığında artık kimsenin fakirlere ihtiyacı kalmamıştı.

Tam da tersine endüstri devriminde, sermaye birikimine gerek duyulduğunda hep itici güç, gelişen orta ve üst sınıflar oldu.

20.Yüzyıla girilirken zengin sınıfların işi abartması ve sömürüyü zirveye çıkarması, bu defa bambaşka bir versiyonda fakirliği yönetim aracı haline soktu.

Marx’ın öğretisinin zıddına; işçi sınıfının değil köylülerin ağırlık taşıdığı bir ülkede başarı kazanan Komünist ihtilal, yaklaşık 70 yıl boyunca kolektif yoksulluğun yüceltilmesi ile varlığını sürdürdü. Tabii asgari hayat şartları verilmiş yoksulluktu bu…

En basit örneğini Berlin Duvarı ile bölünmüş Doğu ve Batı Almanya kıyaslamasında bulacağınız bu ayrımın ortadan kalkması ile, refah toplumu standartları ekseninde insanlık komünist diktatörlüklere veda etti.

Bugün Karahasan gibiler eğer Sovyet sisteminde yaşasalardı, en ufak bir huzursuzluk duymazlardı.
Tabii Sovyet ideolojisinin yerini Siyasal İslamla doldurmak şartıyla.

Yakın zamanda itiraflarını duyulan AKP’li bir metin yazarı, seçim konuşmalarının 8-10 yaş zeka düzeyini hedeflediğini anlatmıştı.
Fakirlik, eğitimsizlik AKP için var oluşun anahtarı.
Tıpkı bir zamanların Sovyet sistemi gibi.
Toplumun iyiliği için çabalayan dar bir kadro ve asgari yaşam şartlarında bilinmez bir gelecek güzel gün için hayal kuran kitleler.

AKP toplumda fakir bıraktığı kesimin düşük tüketim eğilimine ve asgari şartlarda yaşam sürdürmek için AKP’den kopmayacağına inanarak, orta sınıftan alıp fakirlere verme stratejisinde ustalık dönemine geçti. Hatta buna “ustalık değil, üstadlık” demek daha doğru olacak.

Karahasan’ın umursamaz yazısında ülkenin dünyadan kopuk yaşayan milyonlarının bu hayatını devam ettirerek, AKP’yi sonsuza dek iktidarda tutacağına olan inanç var.

Köylerde, kasabalarda sosyal yardım ve transfer gelirleri (yaşlılık, özürlü maaşı, ev hanımı maaşı, bakım parası, vs vs vs) ülkenin çalışan ve üretenlerine monte edilen bir boru hattı vasıtasıyla enjekte ediliyor.

Birileri çalışıyor, birileri onların çalıştıklarından nemalanarak AKP’yi ayakta tutuyor.
Karahasan’sa bu dehşet dengesini ayakta alkışlıyor.

Türkiye’nin siyasal İslamdan kurtuluşu, Berlin Duvarının yıkılışı demektir.
Hem yoksullar hem de varsıllar bu İslamcı siyasal elitin bir zamanların Sovyetlerine benzeyen hayallerinden ancak o zaman kurtulacaktır.

Analiz, Veysi Dündar 8.1.2022

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları