Sosyal Medya

Veysi Dündar: Hangi Dağda Kurt Öldü?

30 Eylül 2021

Erdoğan’ın uzun zaman sonra havuzdan beslenmeyen bir gazeteciyle konuşması, insanlık için minik memleket için mühim bir hamle oldu.
Lakin konuşmanın bir noktasında “Trump ile çok iyi çalıştık” dediğini duyduğumda gülmekten sandalyeden düşecek hale geldim.
Meşhur sarı kafa Trump’tan bahsediyordu.
Hani “Ekonominizi mahvedeceğim diyen”, “Akıllı ol” diye mektup yazan, Rahip’i almak için tehditler savuran Trump ile, Erdoğan mükemmel çalıştığını iddia ediyordu.
Erdoğan’ın mükemmel çalışmadan anladığı demek ki yüzeye yansıyan bu tür söylemler değil.

Ama konuşmanın içeriğinden çok, böyle bir konuşmanın yapılmış olması daha önemliydi bana göre.
Soruların önceden verildiği konusunda gayet derin şüpheler barındıran söyleşinin verilen cevaplar açısından olmasa da sorulan sorular açısından kıymete değer olduğunu düşünüyorum.

Gazetecinin; “İnsan hakları örgütleri yüz bin kadar vatandaşın sadece size hakaret etmekten yargılandığını söylüyor.” sorusuna; sanki yargılanan kendisiymiş gibi “Benim hakkımda açılmış böyle davalar yok.” diye cevap vermek ancak soruların önceden verilmesi ve  yanlış anlamış gibi taşra kurnazı bir manevrayla mümkün olur zaten.

Tabii ki ülkesinde siyasetçilere her tür soruyu sorma konusunda deneyimi olan bir Amerikalı gazeteci için, yabancı bir siyasetçiye her soruyu soramamak ve cevapların önceden hazırlandığını bilmek bir miktar acı vermiştir. Muhtemel ki sorular toptan alınmış içlerinden hangilerine cevap verileceği seçilmiştir. Yine de verilen kaçamak ve Türkiye’de ne anlama geldiğini bildiğimiz cevaplar bile aslında özgür basına herkesin ne denli ihtiyacı olduğunu ortaya koydu.
Hatta iktidarın bile..!

Uzun süredir sadece cevaplara soru sorulan monolog tiyatrolarla geçen bir süreçten sonra, ilk defa sorulara cevap aranmış olması AKP için artık girilen çıkmazın derinliğine dair önemli ipuçları vermektedir.
Erdoğan verdiği cevapları değiştirmese de, muhatap olduğu sorular onun bu konularda meram anlatma kaygısını yansıtıyor.

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye’de “Erdoğan’a hakaret”, avukatları için önemli bir geçim kapısına dönüşmüştür. Yada gazetecilerin hapse atılması bir ülke gerçeğidir.

Bu sorulara verilen cevaplar tatminkar olmaktan uzak olsa da, yine de ilk defa tam da birinci elden muhatap olunması kendi başına önem taşıyan bir durumdur.

Erdoğan’ın Türkiye’de güçler ayrılığını yani Yasama Yürütme Yargının bağımsızlığını ilga ederken, bütün bu sürecin normal görünmesi için 4. Gücün yani basının da bağımsızlığını ortadan kaldırmanın gerekliliğine olan inancı tamdı. Bu inanç ile amiral gemisi Hürriyet sandala, Milliyet kese kağıdına döndü. Devletin vergileri ile fonlanan TRT ise, bir zamanların Sovyet döneminin propaganda yayın organları gibi çalışıyor. Özel televizyon adı altında kamu kaynaklarından nemalanarak acaip bir çarkı döndüren havuz kanalları ise AKP ekonomisinin bir başka boyutu olarak öne çıkıyor.

MHP’nin yayın organının kamu bankalarından en çok reklam alan gazete olması da, siyasetin finansmanında özgün bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Bütün bu örnekler demokrasi kaybına perdeleme gayretlerinden ötesi değil.

Buna rağmen ve tam da bu yüzden Erdoğan’ın meşruiyet ihtiyacı giderek daha da acil bir vaka haline geliyor. İçeride demokrasinin temel dayanaklarını ortadan kaldırıp sadece sandıkta ne pahasına olursa olsun 1 oy fazla almaya veya almış görünmeye dayanan model dünyada kimseyi ikna etmiyor çünkü.

Avrupa ve Atlantik demokrasinin ayarları ile bu denli oynanmasına tolere edilmiyor. Trump dönemi tam da bu yüzden özleniyor. Amerika ve Avrupa’nın baskısını azaltmanın yolu ise, Rusya’ya dayanmaktan geçiyor.

Diplomasız Diplomasi diye özetlenecek bu stratejide tutarlılık aramak olası değil. Ekonominin sürdürülemezliği içinde mucize bekleniyor. Ama mucizeler filmlerde olur ve filmler de gerçek hayattan çok farklı ortamlardır.

Züccaciyeci dükkanına giren bir filin yaptıklarına benzer bir süreci ülkenin ekonomisinden, sosyolojisine bütün kurum ve yapılarına maruz bırakan bu dönemin artık sonlarına geliyoruz. Mutlak gücün mutlak zehri bünyeyi tamamen etkilemiş durumda.

Artık gücü temellük etmiş iktidar çevreleri dahi aynaya baktıklarında gördüklerinden huzursuz. Amerikalı gazeteciden alınmaya çalışılan enerji bu huzursuzluğu bertaraf etme çabasının bir nişanesi olarak kayıtlara geçti.

Faydası olmayan bu gerçeklik bükümü AKP iktidarının tarihçesinin bir anekdotu olarak yer alacak. İleride benzerlerini de göreceğiz bu meşruiyet devşirme çabalarının. Sonuçsuz olacağı aşikar bu beyhude gayretin yerine akılcı bir demokratikleşme hamlesi gelse keşke.

Lakin ok yaydan, cin şişeden çıktı.
Erdoğan’ın iktidarına göbek bağıyla bağlı kesimler, Erdoğansızlığın bünyelerinde yaratacağı tahribata hiç hazır değiller ve hazır olmaya da niyetleri hiç yok maalesef. Tam da bu yüzden Erdoğan’ı bu olmayacak süreçte tutmak için akıl dışı da olsa tuhaflıklara devam ediyorlar. Bu tiyatro biraz daha sürer sonra perde iner. Alkış mı ıslık mı o zaman görürüz.

Analiz, Veysi Dündar 30.9.2021

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları