Sosyal Medya

Veysi Dündar: DOĞUM GÜNÜ BLUES

1 Eylül 2021

Bundan tam 44 yıl önce bugün 21 yaşında tazecik bir genç kadındı beni kucağına ilk aldığında. Böyle başlayan hayat maceramda; “ben hayatta en çok anamı sevdim” Can Baba’ya inat.
Bugün benim doğum günüm.
Sizden ne hediye ne doğum günü tebriki talep ediyorum.
Anneme göndereceğiniz dua kafi bana. Tek armağan bu olacaktır. Ötesine ihtiyacım yok.

On günü geçti Annem yoğun bakıma gireli.
Herkesin oğlu kızı karısı kıymetli, benim ise Annem.
Oğlum kızım karım yok diye değil ama.
Olsaydı da kıymetlim o olurdu. Çok kardeşiz biz. Tam 9 kardeşiz.

Babam annemi belli ki öyle bir darlamış ki daha da gelme demiş annem ona.
Epeydir benimle ve kardeşlerimden bazısıyla beraber Beyoğlu’ndayız. Ama yeter artık. Şu hastalık bir geçsin annem bir ayaklansın, Babamı bir daha anamın dizinin dibinden ayırmayacağım. Zaten bir adamın yeri karısının dizinin dibi değilse neresi olacak.

Mardin benim kutsal toprağım ata diyarım.
İlk defa bu tuhaf duyguyla geldim buraya.
Sanki burası Mardin gibi değil. Her gelişim törensel olurdu.Bu defa ne havai fişekler patladı ne de gözüme o kadim ışık vurdu.

Hiç Mardin gibi değildi. Renksiz tatsız tuzsuz.
Annemi yitirme duygusu öylesine derinde öylesine yakındaydı ki; Mardin’de değil, Cennetin kapısında olsam da bir şey değişmezdi herhalde.
Zaten Cennet anaların ayağı altında değil miydi?
Benim için annemin bir hastane odasında araf köprüsünde durması her şeyin ötesiydi.
Önce yoğun bakım yoğun umutsuzluk ardından belirsizlik sonrasında cılız da olsa bir ışık ile aydınlandım.

Her gün saat 11’de verilen ufacık açıklama yaşamın tek penceresi oldu. İyi –Daha İyi- Aynı. D şıkkı olmasın da biz bu 3 şıkka razıyız.

Bu hastalığın zorluğunu hastalığı geçirmiş biri olarak biliyordum ama bu kadar yakında bu kadar tehditkar olarak yaşamak kelimeyle anlatılacak gibi değildi.

Ve benim için Fatıma Hanım bir anneden çok fazlası. Belki kardeşlerimin yüzüne bakarken hissedeceğim huzur. Hiçbir zaman kanadından çıkmamış gibiyim.
Hastanenin etrafında tavaf etmekten öte elden bir şey gelmezken içimi ısıtan yüzlerce mesaj, twitterda benim yanımda olduğunu gösteren binlerle, yalnızlık çekmedim.

Siyasi görüşün iş sağlık ve hayat olduğunda ne denli küçük bir ayrıntıya dönüştüğünü gördüm.
Siyasal olarak anlaşamadığım pek çok insandan sadece olumlu enerji değil, hastane sürecinde fiili ve fiziki destek aldım.
Eminim ki az çok tanınmasam da bana yardımdan geri durmazlardı.
Sonuçta bir anneyi çocuklarına bağışlamaktan daha değerli ne var şu hayatta?

İyileşme yavaş olsun ama tam olsun bütün dert. Kimse acele etmiyor. Koşturarak geçen günlere zamanlara nanik yapıyoruz.
Hayatta önem verdiğimiz pek çok şeyin rüzgarda tüyden öte olmadığının farkına vardık.
Dünyaya halatlarla, zincirlerle bağlı sananların yanılgısı derin.
Dünyaya incecik damarlarla, akciğerleri saran ufacık alveollerle bağlıyız aslında.
Ve bu dünya ile sonsuz dünya arasında sadece bir adım kadar mesafe var.

Hastalığın da sağlığın da insana dair olduğunu bilmek ama çaresiz bir anne için dua etmek.
Bu ağır çelişkinin ortasında geçen günlerin kafa karışıklığındayım.

Şimdi hala kavuşmuş değilim anneciğime. Ama ümidim çok daha fazla. Ülkenin kurucu başkomutanının sözü geliyor aklıma.
“Beni Türk Hekimlerine Emanet Ediniz.”
Atatürk’ün belki de üzerinde kimsenin tartışmayacağı sözü bu.

Türk hekimleri hiçbir zaman halkını yarı yolda bırakmadı. Bugün bunu en yakından takip ediyorum. Ne hekimler, ne hemşireler ne de teknik personel. Hiç biri bu sözün aksinde değil. Hepsinde tek bir amaç “Veysi Annesiz Annesi Veysisiz” kalmasın.

Türkiye sağlık sistemi eksiklerine rağmen en zor işlerde gayet başarılı. Bunun aksini söylemek nankörlük olur.
Bize düşen bunu daha iyiye götürmek.
Hayatın her alanında bunun için çabalamalıyız.
Veysi de bütün çocuklar da anneleri ile uzun bir ömürü hak ediyor çünkü.

Analiz, Veysi Dündar 1.9.2021

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları