Sosyal Medya

Prof. Dr. Tahsin Bakırtaş: ŞİMŞEK-GAYE ERKAN İKİLİSİ İLE “MIŞ EKONOMİSİ”NE DEVAM

7 Ağustos 2023

Türkiye’de Eylül 2021’den Haziran 2023 başına kadar uygulanan ve eski Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati’nin deyimiyle “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım politikaları, şimdiki Hazine ve Maliye Bakanı sayın Şimşek tarafından İrrasyonel olarak nitelendirilmiş; rasyonel politikalara dönüş politikaları izleneceğini ifade etmiştir.

Rasyonel politikalara dönüşü ortaya koyacak makro ölçekte bir program olmamasına karşın, Merkez Bankası Başkanı’nın değişmesi ve yeni Merkez Bankası Başkanı’nın başkanlığında toplanan Para Politikası Kurulu’nun ilk ay 650 baz puan ve sonraki ay 250 baz puan faiz artırımı yapması piyasaları tatmin etmese de, 27 Temmuz’daki “ Enflasyon Raporu 2023-III” sunumu ve sunumdaki yaptığı konuşmanın gecesinde üç Merkez Bankası Başkan Yardımcısının değişmesi piyasalardan öte “ Neo liberal” eksenli piyasa ekonomistlerince  bir bahar havası yaratıldı.

Sayın Şimşek “Rasyonel Politikalar” olarak tanımladığı yapıyı ortaya koyarken “Ülkemizin ödemeler dengesini iyileştirme, kamu açıklarını azaltma ve enflasyonu düşürme amacı doğrultusunda tedbir almaya ve uygulamaya devam ediyoruz. Merkez Bankası’nın bugün (27.07.2023) açıkladığı kararlar cari açığı azaltmaya ve enflasyonu orta vadede düşürmeye yöneliktir. Sınırlı kaynaklarımızı ihracata ve yatırımlara kanalize etmeye devam edeceğiz.” ifadesini kullanmaktadır.

Sayın Şimşek’in ifade ettiği bu yaklaşım ne derece başarılabilir; başarılabilirse bile toplumun hangi kesimleri uygulanacak politikalardan zarar görür?

Kamu destekli kredi genişlemesine dayalı özel tüketim harcamalarının öncülük ettiği büyüme modeli sonunda Türkiye ekonomisinin iç ve dış dengesi, tarihsel sürecin en kötü noktasındadır. 2002 Ocak-Haziran döneminde 93.560 milyon TL bütçe fazlası oluşmuşken, 2023 Ocak-Haziran döneminde 483.228 milyon TL bütçe açığı söz konusudur.  Mehmet Şimşek’in bakanlığa başladığı Haziran 2023 ayındaki bütçe açığı 219.637 milyon TL olarak gerçekleşmiştir; bu açık 2022 yılında 31.059 milyon TL idi.

Devasa bütçe açığını azaltmak için dolaylı vergi niteliğinde olan KDV oranlarının artırılması ve benzin-mazotta litre başına 5 TL ÖTV’nin artırılması, son zamanlarda yatırım aracı olarak da görülen araçlara ödenen Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) kadar ek MTV getirildi. Şirketlerden alınan kurumlar vergisi oranı da %5 artırıldı; bu artırım bir anlamda belli koşullar çerçevesince %5 indirimin kaldırılmasına denk gelmektedir. Bütçe açığını kapatmak için devletin gelir artırıcı politikayı hedeflemektedir. Bütçenin gider tarafında zengin kesime önemli kaynak aktarımı olan Kur Korumalı Mevduatın (KKM) haziran ayında bütçeye getirdiği yük 20,6 milyar TL, faiz giderleri de 37,4 milyar TL’dir.  KKM’ın bütçe açığını artırması nedeniyle, yükümlülüklerin hazine yerine TCMB’den karşılanması kısa süreli bütçe açığında iyileştirme yapılmış görünse de TCMB’nin Nisan 2024’te hazineye devredeceği kar’ı azaltacaktır. Görüldüğü gibi, bütçe açığını azaltma politikasının temel yöntemi dolaylı vergiler üzerinden oluşturulan gelirler politikasını içermektedir.  Bu politikada da yük, ağırlıklı olarak orta ve alt gelir gruplarına yüklenmektedir.

Yüksek enflasyon ortamında kamu bankaları öncülüğünde düşük faizli kredi genişlemesi politikası, özel tüketim harcamalarını artırarak ekonomik büyüme sağlanması Türkiye’de üretim çarkının dönmesine, kamu ağırlıklı istihdam artışına yol açıp, refah bolluğu ile 2023 Seçimlerine gitmeyi hedefleyip gerçekleştiren ve sonunda seçim kazanan iktidar, tüketimin ithalat boyutunu göz ardı etmiştir. Eylül 2021’den Mayıs 2023 dönemine kadar uygulanan bu model, başta tıpkı Mehmet Şimşek’in belirttiği gibi ihracat odaklı büyümeyi hedeflemiş, hatta Çin Modeli ’ne geçildiği ifade edilmiş; ulusal paranın aşırı değer kaybının iyi bir şey olduğu anlatılmaya çalışılmış; kur tutulamayıp KKM enstrümanı devreye sokulduğunda da esnek kur sistemi fiilen “Sürüklenen Çıpa – Crawling Peg” sistemine dönüşmüş; doların TL değeri kademeli ve kontrollü olarak artırılmış; Ağustos 2022 sonrası dönemde ise sabit kur sistemine yakın bir sistem uygulanmış; bunun sonucunda Eylül 2021-Mayıs 2023 sonu aralığında arka kapı yöntemiyle yaklaşık 200 milyar dolar TCMB rezervi yakılmıştır.

Türkiye hem aşırı cari açık vermekte hem de giderek daha kısa vadeli ve yüksek maliyetle borçlanmaktadır. Nitekim Ocak-Mayıs döneminde 37 milyar 696 milyon $, aynı dönemde yıllıklandırılmış da 59 milyar 961 milyon $ cari açık vermiştir. Diğer yandan kalan vadeye göre Mayıs ayındaki kısa vadeli dış borç stoku 207 milyar 315 milyon $’dır.

Şimşek- Erkan politika değişikliği sürdürülemez iç ve dışa açık yapısını değiştirebilecek mi? sorusuna, Merkez Bankası Başkanı H. Gaye Erkan’ın 27 Temmuz’daki “ Enflasyon Raporu 2023-III” sunumu ve sunumdaki yaptığı konuşmada bir anlamda yanıt verilmiş; 2024’ün ikinci yarısından sonra bugünden uygulama hedefi belirlenmiş politikaların sonuçlarının hissedileceği; “2025 yılı sonrasını ise istikrar döneminin başlangıcı olarak” görüleceğidir. Bu çerçevede, 2023 Haziran- Mart 2024 döneminin bir anlamda “Ortodoks Politikalar”a dönülmüş gibi piyasalar üzerinde bir algı oluşturacak bir politika demeti devreye alınırken, kamu destekli kredi genişlemesi temelinde özel tüketime dayalı ekonomik yapının da Ekim sonrası yeniden devreye alınmasına da yol veren bir yapıyı da hedeflediği görülmektedir.

Bir yandan Körfez Turu bağlamında Türkiye’ye gelebilecek sıcak para ve Varlık Fonu’ndaki “varlıklar”ın satılması yoluyla cari işlemler açığını finanse etme ve kısa vadeli dış borçları ödeyebilecek rezervler ile yaşanması olası bir “Ödemeler Dengesi Krizi”ni önlemeyi hedeflenmekte; diğer yandan da cari işlemler açığını azaltacak önlemlere ağırlık verilmektedir.

Cari işlemler açığını ortaya çıkaran temel etmen dış ticaret açığıdır. Türkiye 2022 Ocak- 2023 Mayıs döneminde 165,5 milyar $’ın üzerinde bir açık vermiş ve aylık ortalama 9,8 milyar $ dış ticaret açığı söz konusudur. Bu dönemin başında %83,9 olan hammadde ithalatı dönem sonunda %74’e gerilerken, tüketimin payı %6,1’den %12 düzeyine çıkmıştır. Türkiye’de Haziran öncesi uygulanan “Kamu Destekli Kredi Genişlemesine Dayalı Büyüme Modeli” tüketim ithalatının da patlatmıştır. Bu tüketim ithalatı Haziran ayında miktarsal olarak çok az düştüğünden toplam ithalat içindeki payı da %13,9 düzeyine çıkmış; hammaddenin payındaki önemli değer düşüşü nedeniyle %71,5 düzeyine gerilemiştir.

Ticaret Bakanlığı’nın Temmuz 2023 verileri incelendiğinde ise ihracat 20 milyar 93 milyon $, ithalat ise 32 milyar 476 milyon $ ve dış ticaret açığı da 12 milyar 383 milyon $ olarak gerçekleşmiştir. İthalatın içinde hammaddenin payı %70, yatırımın payı %16, tüketimin payı da %14’tür.

Türkiye’nin üretim yapısı ithalata bağımlılık arz etmektedir. Türkiye’nin üretim yapısı hammadde ithal eden ve ithal ettiği hammaddeyi nihai mala dönüştürmek yerine, çok küçük bir işlemden geçirerek ihraç etmesi modeline dayalıdır. Bu nedenle, iç tüketim talebini karşılama dışında, özellikle imalat sanayi üretimi ithalat yapabilme kapasitesine bağlıdır. Hammadde ve yatırım malı ithalatında bir gerileme Türkiye’de imalat sanayi üretimini düşürecektir. Nitekim Şimşek döneminde uygulanan politika sonuçları, modelin bir farklılığını ortaya koymamaktadır. Tüketim temelli büyüme modeli, tüketim malları ithalatında bir azalma meydan getirmemiş, üretim için gerekli olan hammadde ithalatında oransal azalma devam etmiştir.

Şimşek -Gaye Erkan ikilisinin politikaları bir yandan kur artışını tetiklemiş diğer yandan da Temmuz ayı enflasyonu -hem Tüfe (%9,84) hem de Yİ-ÜFE (8,23) -tarihi rekor kırmıştır. Enflasyonun kısa vadede keskin düşüş göstereceğine ilişkin 2025 yılının ifade edilmesi de uygulanan politikalarda keskin bir dönüşün olmayacağı; Şimşek -Gaye Erkan ikilisinin dış finansman sağlama görevinin dışında bir misyonlarının olamayacağı görülmektedir. Tüm bunlar dikkate alındığında, Eylül 2021’den bu yana  uygulanan politikalarda bir köklü değişiklik değil, piyasaları biraz rahatlatacak, özel ilişkilerle Varlık Fonu’ndaki şirketleri pazarlama temelli  dışarıdan sermaye çekecek, tarihsel açık rekorları kıran bütçe açığını da gelirler politikaları bağlamında ağırlıklı olarak dolaylı vergileri artırarak yama yaparak 31 Mart 2024 seçimlerine kadar, Ortodoks politikalara dönüş yapıl “MIŞ” gibi davranan bir iktidar ve onun uygulayıcılarını göreceğiz. 1 Nisan’da ise nasıl bir Türkiye ile karışılacağımız ise bilinmezliklerle dolu.

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları