Sosyal Medya

Firuze Nazlı Ergin Yazdı: ‘Yaklaşan İklim Felaketi ve Merkez Bankası’

13 Ocak 2021

TCMB, yönünü fiyat istikrarını sağlamaya çevirmesiyle birlikte görüş alanında yıllık %20’nin üzerinde gerçekleşen bir gıda enflasyonu ile karşılaştı. Kuşkusuz hâlihazırda salgın, milyonların gelirlini azaltmış ve alım gücünü düşürmüşken, gıda fiyatlarındaki keskin artış ile ortaya çıkan gıdaya erişim sorunu, karşılaşmak istenen en son manzaraydı.

Pandeminin getirdiği tedarik problemleri, ihracat kotaları gıda fiyatlarındaki artışı pekiştirerek 2020’de Küresel Gıda Fiyat Endeksi’nin son 3 yılın zirvesine yükselmesinde etkili oldu. [i]Ancak küresel gıda sistemindeki stresin asıl kaynağı, hala agresif bir mücadeleye ihtiyaç duyan iklim değişikliği. Kaydedilen en sıcak yıllardan biri olan 2020’de kuraklık ciddi bir boyuta ulaştı. Böylece iklim değişikliğinin enflasyon üzerindeki etkisi gözardı edilemeyecek seviyeye tırmandı. Daha da önemlisi iklim değişikliğinin yarattığı hasar finansal sistemin tamamı için risk unsuru oluşturuyor. iklim felaketinin yaşandığı bölgede oluşan tahribat, hanehalkının, işletmelerin, hükümetlerin ve en nihayetinde mali kurumların ödeme gücünü tehdit edebiliyor.[ii]

Bu nedenle bir çok merkez bankası iklim değişikliğinin finansal sistem üzerinde yaratttığı riskleri kabul ederek önceliklerini iklim değişikliği ile de mücadele edecek şekilde genişletmeye başladı. 2017’de 8 merkez bankası ile kurulan ve iklime dirençli finansal sisteme geçiş için ciddi çabalar harcayan Finansal Sistemi Yeşillendirme Ağı’na (Network for Greening Financial System –NGFS) üye merkez bankası sayısı 83’e ulaştı. [iii]

Bu oluşum, ülkelerin karbon nötr ekonomiye geçişinin başarılı bir şekilde tamamlaması için geniş geçiş senaryoları uygulamasına rehberlik ediyor.Böylece merkez bankaları, karbon nötr ekonomiye ani geçiş, kademeli geçiş ve geçişin olmadığı durumlardaki finansal sistemin üzerinde oluşabilecek riskleri analiz ederek iklim stres testleri uygulamaları gerçekleştirebilir. Ve sonunda ülkeler iç dinamiklerine göre, iklim risklerine karşı finansal dayanıklılığı artırmak için kendi yol haritasını şekillendirebilir. Örneğin, karbon nötr ekonomiye ani geçiş küresel ısınmayı bir an önce 1,5 °C ile sınırlandırabilmek için elzem gibi görünse de, gerçekleştirildiği ülkede karbon yoğun sektörlerin hızlı bir şekilde terkedilmesi finansal krizi tetikleyebilir. Bu tarz senaryoların planlı bir şekilde dizayn edilmesi için bu oluşumdan destek alınabilmekte.

Ayrıca Finansal Sistem Yeşillendirme Ağı (NFGS), Sürdürülebilir ve Sorumlu Yatırım (SRI) uygulamalarını portföy yönetimlerine nasıl entegre edebileceklerine ilişkin çalışmalar yaparak merkez bankalarına rehberlik ediyor. Üye merkez bankaları da portföy yönetimlerinde SRI uygulamalarını daha fazla benimsemek için adımlar atıyor. Özellikle, Green Bonds [iv](Yeşil Tahviller) bu alanda öne çıkacak en önemli finansman kaynaklarından biri olacak.

Dünya çapındaki pek çok merkez bankası, ortak bir çaba ile iklim risklerine karşı finansal dirençlerini artırmak için harekete geçse de, TCMB ne yazık ki bu ortak çabanın bir parçası değil. Yeni Merkez Bankası yönetimi eski yönetimden devraldığı enkaz nedeniyle, zayıf kredibilitesini fiyat istikrarı önceliğiyle toparlamaya çalışırken iklimle ilgili endişeleri gündemine dahi almamaktadır. Ancak yaklaşmakta olan iklim felaketi tüm finansal sistemi tehdit ettiğinde, bugün fiyat istikrarı için verilen mücadele de anlamını yitirecek olup, ayak sesleri gittikçe artan iklim riskine karşı uyum sağlama fırsatı kalmayacaktır.

TCMB yönetimi bir sabah bu konuyla ilgili aniden derin bir farkındalığa sahip uyanıp, gerekli aksiyonları almak için Finansal Sistemi Yeşillendirme Ağı’na üye olmak istese dahi bunu yapabilmesi mümkün değil. Zira bu ağ, Paris İklim Anlaşması’nın bir uzantısı ve Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı imzalayıp meclisinde onaylamayan tek G-20 ülkesi.  Ülke olarak zaten iklim değişikliği ile mücadeleye ve küresel dayanışmaya tavrımızı bu durum oldukça iyi yansıtmakta. Yani aslında bu konu Merkez Bankası’nın istese bile tek başına çözebileceği bir konu değil. Hükûmetin de aynı motivasyona sahip olarak, koordineli bir şekilde gerekli değişikliğin yapılabilmesi için çalışması gerekiyor. Bunun ne kadar ihtimal dahilinde olabileceğini ise sizlerin tahminine bırakıyorum.

Ne yazık ki iklim endişeleri Türkiye gündeminin en alt sıralarında. Bu sorunu ve yaşanabilecek felaketleri “başkalarının/dünyanın geri kalanının” sorunu olarak değerlendiren bir anlayışa sahibiz. Bu tarz sorunları “diğerlerinin sorunu” olarak değerlendiren bakış açısı yaklaşık bir yıl önce, pandemi henüz Türkiye’ye sıçramamışken, pandeminin Çin’i derinden sarsacağını ve üretimin Çin’den Türkiye’ye kayacağı senaryolarını gündeme getiriyordu. Globalleşmiş düzende sorunların ne hızda tüm ülkeleri etkileyebileceğini deneyimlemiş olduk. Fakat bununla ilgili alınacak dersleri göz ardı etmezsek, Pandemi sürdürülemez büyüme patikasından uzaklaşmak için umut verici fırsatlar sunuyor. Kurtarma paketleri; iklim dostu/yeşil projeleri önceliklendirmeli, fosil yakıtların sübvansiyonları azaltılmalı, enerji politikaları çevresel etkiler göz önünde bulundurularak yeniden dizayn edilmelidir.  Gelişmiş ülkeler sürdürülemez büyüme patikasından çıkışın anahtarının yeşil kurtarma paketleri olacağının farkında ve gerekli aksiyonları almaya başladılar. Bir kez daha bir treni kaçırmayıp yapılması gerekeni zamanında yapmalıyız.

Firuze Nazlı ERGİN

 

Referanslar

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları