Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Akıl terine yatırım yapalım…’
14 Kasım 2025Türkiye’nin ekonomik anlamda güncel sorunlarla boğuşmaktan, yarına ilişkin projeksiyonu konuşmaya vakti kalmıyor.
Ekonominin yönetimini, şartlarla bakmaksızın para toplamaya konsantre olmuş bir bakanlığa verirseniz ve ülkenizde planlama teşkilatını da rafa kaldırdıysanız, aslında sadece mevcut durumu zorlaştırmıyorsunuz, geleceği de kaybediyorsunuz demektir.
Şu an yaşanan dünyadaki paylaşım savaşını ve savaşı yapanların yapısını iyi incelediğinizde, ‘ülkenin gelecekteki pozisyonu ne olmalı’ sorusunu kendimize sormamız gerekiyor. Çünkü belli ki, her alanda son derece iyi bir üretici olan Türkiye’nin mevcut koşullarla bu işin içinden çıkmak bir yana, daha çok dayak yemesi işten bile değil.
O zaman elbette envanter çalışmalarını yaptıktan sonra, elimizdeki sanayi, tarım ve işgücü projeksiyonları doğrultusunda yeni bir alan bulmalıyız. Üretimlerimiz ağırlıklı olarak marka gücüne değil, emek gücüne dayanıyor.
Bu halimizle, kalitesini de arttıran bir Çin karşısında rekabet edebilme şansımız çok yok. Aslında sadece bizim değil, dünyada üretim konusunda Çin, hatta ardından g elen Hindistan ile rekabet şansı çok bulunmuyor.
Sadece fiyat odaklı yer aldığınız pazarda, Çin’in terk ettiği alanları da Vietnam, Bangladeş gibi ülkeler dolduruyor. Elbette geleneksel sektörlerimizden vazgeçmeden, ama butik üretimlerle, onlara da değer katarak ve fiyat / kalite dengesinde markalaşma yolculuğu yaparak varlıklarını sürdürmeliyiz.
Yani aslında ne üretirsek üretelim, bugünkü yapıyla sorunlarımızı çözerek yol almamız mümkün değil. Buna tek istisna tarım verilebilir orada da mutlaka akıllı tarım uygulamalarını ve biyotarım kavramlarını işin içine sokmalıyız.
Enerjiden depolama teknolojilerine kadar elimizdeki olanakları, aksam üretimine değil, mühendislik, yazılım gibi akıl terine yönlendiren bir yapıya geçmemiz gerekiyor. Bunun için de rotayı bugünden belirleyerek gelecek kuşaklarının eğitimlerini buraya yönlendirmeli, müfredatlarımızı buna göre belirlemeli, mevcut çalışan kadronun da dönüşümünü sağlayacak eğitim çalışmaları yapmalıyız.
Elbette bu da tek başına yetmez. Kaynakları bu alanda kullanırken, startup ekosisteminde seçici ve kümeleyici bir tavırla yeni çözümlerin peşinden koşmalıyız. Klasik bir üretici olarak ayakta kalmamız mümkün değil.
Hatta bazı alanlarda hammadde ve seri üretim avantajı olan Çin gibi ülkelerle işbirliği yapıp, üzerine koyacağımız mühendislik ve yazılım çözümleriyle katma değeri akıl terinden elde etmeliyiz.
Yine ayrıca mutlaka Avrupa Birliği ile birlikte mesela yapay zekâ gibi konularda ortak projelere imza atmalı, İngiltere’de kurulması planlanan Avrupa’nın silikon vadisinde aktif rol oynamalıyız.
Yani özetle Avrupa’nın nüfus sorununu, Çin’in de imaj sorununu doğru okuyabilir, yapılanmamızı buna göre ayarlayabilir, üzerine de katma değerli işlere yönelebilirsek, hem ortak, hem marka olmanın yolunu bulur, bize uygun gelen bir sanayi devrimini, avantaja çevirerek akıl teriyle sorunlarımızı halledebiliriz.
Elbette tüm bunları yapmak için de terini akıtacak akılları burada tutmalı, üstüne de yeni akıllar yetiştirmek üzere eğitimi kurgulamalıyız. Yoksa mı? Yoksası, sabaha kadar para aramaya devam eder, bulduğunuz üç kuruş karşısında da taviz talepleriyle boğuşup, insanınızın emekli parasına göz dikerek ‘ölmediği için’ gibi saçma bahaneler üretmeye devam edenlerle yaşarız. Buna da yaşamak denilirse…


