Çetin Ünsalan: Varlık ve yokluk
11 Mayıs 2023SODEV son yaptığı araştırmada insanların yoksulluğunun artık kahvaltı yapamayacak noktaya kadar geldiğini ortaya koydu. Katılımcıların yüzde 56’sı kahvaltı yapamadığını dile getirirken, büyük bir çoğunluk da sadece acil ihtiyaçlarını karşılayabilmenin telaşında olduğunu belirtiyor.
Ülkedeki açlık ve yoksulluk sınırları, gelirlerin çok üzerine çıkmışken, açlık sınırının altında verilen maaşı Cumhuriyet tarihinin en iyi gelir sunumu olarak nitelendiren bir bakanlık yapısı aslında sorunlarımızın da temelini oluşturuyor.
Veremiyor olmak başka, verdiğini paketleyip satmaya çalışmak başka bir eylemdir. Tüm bunlar seçim sürecinde konuşuluyor ve ne yazık ki ülkenin vatandaş gerçeği, sadece siyasete malzeme olarak nitelendiriliyor.
İnsan ister istemez o zaman ben ne zaman ‘varım’ ne zaman ‘yokum’ diye kendisini sorgulamaya başlıyor. Bu ülkenin vatandaşı işsizlik hesaplaması yapılırken yok. Çünkü işsiz sayılmadığı gibi, iş aramaktan ümidini yitirmesi görülmüyor ve çalışmamakla suçlanıyor.
Ama ülkenin nüfusu hesaplandığında ne kadar büyük bir potansiyelimiz olduğu dile getirilecekse, birden var kısmına geçiyoruz. Kalabalık ile insan kaynağının karıştırıldığı bir ortamda da ekonomik olarak işin içinden çıkamıyoruz.
Enflasyon biz maaş artışı beklerken yok, ama yeniden değerleme oranı belirlenirken var. Hayat pahalılığı mitinglerde yok, ama hayat pahalılığına neden olanlar ‘bunu ancak biz çözeriz’ derken var.
İnsanlar geçinemediğini söylediğinde yok, ama giderlerine zam yapılırken var. Vatandaş kira ve ev fiyatlarından dert yanıp, konuyu protesto ettiğinde yok, ama deprem sonrası iban verilirken var.
Binası çökmüş insana çadır istediğinde yok hükmünde davranılırken, kan ihtiyacı olduğunda birden var sınıfına geçiyorlar. Seçim zamanı oy istenirken akla gelen vatandaş var olduğu kabul edilen bir özellik taşırken, seçim sonrasında harcamaların hesabı sorulmak istediğinde yok sayılabiliyor.
Et fiyatlarına yetişemediğinde, çocuğuna süt alamadığında yok sayılanlar, marketlere baskın yapılırken birden var olabiliyorlar mesela memleketimde. Tarım ve hayvancılık politikaları anlatılırken baş tacı olan çiftçi, yem ve mazot fiyatlarından yakınırken aniden anasını da alıp gitmesi gereken bir unsur haline dönüşebiliyor.
Oy vereceğin zaman genç olarak kabul edilenler, iş istediği zaman yok sayılıyor. Teknolojiden bahsederken övünmek için araç olarak kullanılan insanlar, bir şeyden şikayet edince cep telefonunu çıkarması istenen bireyler haline dönüşebiliyor.
Kısacası ülkede roller alt üst oldu. Vatandaşa hizmet verenler için olması gereken siyasetin gözünde, vatandaş onu orada tutmak için kullanılan bir araç haline dönmüş vaziyette. Tek bir şartla; kendi parasının hesabını sormayacak. Bu iş iyice Aziz Nesin’in ‘Yaşar ne yaşar ne yaşamaz’ romanına döndü. Sizce de öyle değil mi?