Sosyal Medya

FÖŞ yazdı: Mali kriz değil, finansta yeni çağ

24 Mart 2023

ABD’de Silicon Valley Bank’ın batışı ile başlayan şok dalgası Avrupa’da Credit Suisse’i yuttuktan sonra Fed ve AMB’nın aldığı tedbirlerle yatıştı. Ama, kriz tehlikesi bitti denilemez.  Önümüzdeki aylarda bir çok mali kuruluşun,  dış kırılganlığı yüksek küçük Gelişmekte Olan Ülke (GOÜ, Piyasa = GOP) ve reel sektör firmasının iflas haberini alacağız. Tüm bunlar 2007-2008 ve Avrupa özelinde 2010-2011 mali krizleri gibi dev bir şokun öncüleri mi?  Hayır, ama pandemi sonrasında finans  dünyasında yeni  çağ başladı.  23 yıl süren bol ve ucuz para döneminin sona erdiğini kavrayamayan bir çok aktör var. Bunlar ya davranışlarını değiştirecek,  ya da tarihin tozlu sayfalarına karışacak. Belki de 10 yıl sürecek yeni bir dönem başladı, bu dönemin kodlarını çözmek hayatta kalmak için elzem.

Neden finansta yeni bir çağ diyorum?  Çünkü 30 yıl süren dez-enflasyon dönemi bitti.  Artık Gelişmiş Ülkelerde tam istihdamla uyumlu manşet enflasyonun %3-3.5 arasında seyrettiği bir dünyaya adım attık. Birçoklarının aksine ben son 2 yıldır yaşadığımız enflasyon furyasının geçici olduğuna kesinlikle inanmıyorum. Dez-enflasyonun yapısal nedenleri geride kaldı çünkü.

Neydi bunlar?

  • SSCB’nin dağılması ve Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılması ile global işgücü patlama yaptı ve birim işçilik ücreti düştü.
  • Globalleşme, her türlü üretimin dünyanın en ucuz noktasına kaymasını sağladı.
  • Sermayenin serbest dolaştığı, emeğin ise siyasi sınırlar içinde hapsolduğu bir ortam da birim işçilik ücretlerinin sürekli gerilemesi için ek bir fırsat yarattı. Karlılığı artan sermaye yatırm mallarını da daha ucuza üretti.
  • Bu dönemde teknolojik evrim hızlandı ve büyük ölçüde hizmet sektörünü etkiledi (Sosyal medyayı düşünün), hizmet fiyatları yeterince artmadı, çünkü göya “bedava” Facebook kullanımı gibi teknolojilere kaydı talep.

Gelelim günümüze ve oturduğumuz yerden geleceğe göz atalım:

  • Globalleşme yerini Büyük Güçler arasında hükümranlık yarışına bıraktı. Artık üretim en ucuz mahalde değil, müttefik ülkeler arasında paylaşılıyor. Bu kendi içinde enflasyonist bir süreç. Ek olarak tedarik zincirlerinin yeniden teşkili fevkalade sermaye yoğun ve zaman alan bir süreç. Kapitalist yeni tedarik zincirine para yatırdığı zaman, doğal olarak bunun karşılığını almak için fiyat artırıyor.
  • Yeni teknolojiler hiç bir zaman toplam girdi verimliliği üzerinde ölçülebilir olumlu etki yaratmadı.
  • Fiyat düzeyinin sürekli yükselmesi için çok basit ve adeta yerçekimi kadar kaçınılmaz İKİ neden var: İlki, fosil yakıt fiyatları sürekli artmazsa, yeşile dönüşüm gerçekleşmez, bireyler ve şirketler gönüllü olarak karbon ayak izinde tasarrufa gitmez.
  • Küresel ısınma sürekli olarak gıda arzını tehdit ediyor. Artık yeni tarım alanları açmak da cazip  değil, gıda fiyatları seküler artış trendine girdi.
  • Global işgücü yaşlanırken, aynı zamanda ortalama verimliliği de düşüyor. Çünkü, talebin yoğunlaştığı Yapay Zeka gibi işkollarında istihdam edilecek yeterince becerili eleman yok.

Peki, eğer kalıcı olarak yüksek enflasyon çağına girdiysek, bu global ekonomiye tehdit teşkil eder mi?  Belki de, “artık tam kapasite ekonomik aktiviteyle tutarlı” enflasyon %2 değil, %3 deyip, Merkez Bankası hedeflerini değiştirmek daha uygun olur. Belki de ilerki yıllarda bu yola da sapılabilir.  Fakat, 30 sene dez-enflasyona alışan bir ekonomik yapıya artık enflasyon hedefinin yükseldiği anons edilirse, enflasyon beklentileri de yükselir. Bu durumda  sadece yüksek değil, aynı zamanda ufak bir talep veya arz şokunda hızla tırmanmaya eğilimli enflasyon dönemine gireriz.

Böyle bir ekonomik yapıyla mücadele için sürekli faiz artırımı yapmak da pratik değil. Fed ve AMB pek çaktırmıyor, ama bundan sonra enflasyonla mücadelenin asıl yükünü bilanço daraltma üstlenecek. İşte önümüzdeki dönemde sürekli mini-krizler yaşayacağımızı düşünmemin başlıca nedeni.  2007-2008 krizinden bu yana dolar, Euro ve Japon yeni toplamından oluşan global para arzı çok hızlı artarken, eşliğinde de yüksek borçla iş yapma alışkanlığı getirdi. Şimdi, bu sürecin tersine döndüğünü görüyoruz. Artık, kaldıraç pahalı. Borçlar ödenmek, işgücü verimliliği yükseltilmek, bilanço karından nakit akımı maksimizasyonuna dönmek zorundayız.

Batan bankalar bu gerçeği kavrayamayan, ya da tesadüfi olarak ilk depremin merkezinde bulunanlar. Ama tüm “private equity” diye tanımladığımız sermaye piyasalarını bypas ederek şirketlere finansman sağlayan yapıda aşırı risk ve kaldıraç var.  İtalyan devlet tahvilleri yüksek faiz ortamına dayanamaz, ülke krize girecek. BoJ getiri eğrisi kontrolünden çıkmaya zorlanacak, çünkü Japonya da deflasyonu geride bıraktı. O zaman Japonya ve Yen’le borçlanan tüm özel sektör birimlerinde aşırı borçluluk sorunu akut hale gelecek. Bahsettiğim yeni dünyada Çin’in konut resesyonu da asla bitmez, çünkü artık kimse yeni konut finansmanına para yatırmaz.

Tabiat gibi, ekonomik ekosistem de evrim kurallarına köledir. Sadece güçlü olanlar hayatta kalacak. Odin’e dua edelim, sonumuz bir meteorda tümden yok olan dinazorlara benzemesin, tabiat bize zaman tanısın.

FÖŞ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları