Sosyal Medya

Erol Taşdelen: Bir rekabetçi kur hikayesi

29 Kasım 2021

“Rekabetçi Kur”dan bahsediyorsanız peşin peşin ülke para biriminin de olması gerekenden fazla diğer para birimleri karşısında değer kaybettiğini de kabul etmiş olursunuz.

Gazete, TV ve Sosyal Medya’da “Faiz lobisini ezeceğiz” başlıkları atarken sonucun ihracat, yatırım, istihdam, üretim artışı ile taçlanacağı dillendiriliyor. Lobiler savaşı var ise o zaman bu süreçte Döviz içinde yüzen “Döviz Lobicilerinden” niçin bahsedilmiyor! Anladığımız kadarı ile işin içine Dini motifler de eklenerek “faize savaş açılmış” durumda. Burada artık ekonomi konularında da fetvalar veren Diyanetten, “Faiz haram da kur farkı geliri helal mi?” sorusuna net cevap beklemek hakkımız doğuyor. Kendi parasına güvenmeyen Vatandaşın bankalardaki döviz mevduat oranı %60’ları geçen Dolarizasyon seviyesine ulaştı. Dikkatinizi çekerim, yastık altı hariç sadece banka mevduat oranı, bu durumu önceki yazımızda açıklamıştık.

“Faiz Lobisini ezelim” diyenlerin iddiası ne?

Faizlerin düşmesini savunanların en çok tekrarladığı senaryo “TL değersizleşince ihracatın artacağı” şeklinde, oysa geçmiş yıl deneyimlerimiz; değersiz TL dönemlerinde ilk 3-4 ay hariç bunun beklenen avantajı ana sektörlerde sağlamadığını gösteriyor. Turizm sektörü sizi yanıltmasın. Sanayiye, “Mal, hizmet ihracına bakın” derim. Reel anlamda İhracat mı artıyor sanıyorsunuz. Tam tersine başta sanayi olmak üzere çoğu hammadde girdisi döviz üzerinden fiyatlandığı için bir süre sonra maliyetler artmaya başlıyor. Türkiye’deki İthalatın dağılımına bakın %90’nı hammadde ve yarı mamul girdisi. Sonuçta artan döviz kurları ile birlikte dövize endeksli kömür, doğalgaz, elektrik, navlun giderleri, ana maliyetlerden olan hammadde maliyetleri de artıyor ve bahsedilen ihracat avantajı da zamanla ortadan kalkıyor. Bu günlerde piyasada fiyatı uçmasına rağmen kömür yok, çoğu sanayici çaresizlikten doğalgaza döndü veya dönmeye hazırlanıyor bilginizi var mı? Bu günler canlı örnek yaşayarak deneyimliyoruz. Şu an yüksek kur dönemde kimse maliyet hesabı yapamaz hale geldi. Vadeli satışlar durdu diye yazmıştım. Kasım sonunda USD/TL kuru 12-13 TL olduğunda peşin bile olsa TL satışlar da durdu biline! Olan satışlar da dövize bağlanmış durumda. Dövize talebi azaltalım derken “Yeni Normal” ek döviz talebi yarattı iyi mi! Bazen komuta merkezinde aldığınız kararlar cephe ile örtüşmez. Şu an da bu durum yaşanmakta. Faiz düşürelim niyetinin maliyeti yüksek çıkacağı gibi 2022’de daha da yüksek faiz ile karşı karşıya kalacağımızı şimdiden söylemek kahinlik olmayacaktır.

Faiz Enflasyon yaratır mı? 

Faiz karşıtlarının ana temalarından biri, “enflasyonun faiz nedeni ile oluştuğu“. Faizin enflasyona katkısı tabi ki var ama enflasyon ile direkt bileşik kaplar gibi birbirine bağlı olduğunu iddia edenler büyük yanlış içinde. Bir defa Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde TÜFE- ÜFE ( Tüketici Fiyat Endeksi / Üretici Fiyat Endeksi ) makası bu kadar açılmamıştı, bunu faize bağlamak ülke gerçeklerini bilmemek ile eş anlamlıdır. ÜFE %50’lere gelmiş durumda. Bu zamanla TÜFE üzerinde baskı yaratmaz mı; kesinlikle yaratır ve zamanla yansır. Sanayici ÜFE maliyeti ile yüksek fiyattan yeni malı piyasaya verdiğinizde TÜFE’ye olumsuz katkısı anında olur. Üstelik aynı ürünün piyasadaki satılmayan eski ürün fiyatlarını da otomatikman artırır. Yani ürün zaten yeni maliyetler eklenerek piyasaya verildiği için TÜFE etkisi kaçınılmaz olur. Bunun için ekonomist olmanıza gerek yok yaşayarak öğreniyoruz zaten.

Maliyetleri faiz mi, döviz kur farkı mı fazla etkiler?

Tespitler yaparak devam edelim. ÜFE’deki artışında önemli etkenlerden biri üreticiler için “hammadde” girdisidir. Faiz maliyetinin yer aldığı “Finansal Giderler toplam maliyetin içinde döviz kur artışı kadar tahribat yapmaz. Bunu görmemiz için sanayi firmaların gelir tablosuna bakmamız yeterli. Satışların Maliyeti ( SMM ) içinde Finansal Giderlerin maliyeti mi fazla yoksa söylendiği gibi değersiz kur nedeni ile döviz için katlanılan maliyet mi fazla. Sanayici olduğunuzu düşünün; piyasaları takip eden iyi bir Finans Kadrosuna sahipse; Kredilerinizin çoğu zaten taksitli ve spot olarak faiz oranlarını sabitlemiş ve yıllara yaymışsınız. Yatırımlarınızın çoğu Leasing olarak sabit faizli 60 ay vadelidir. Kısaca, Finansal kadrosu iyi olan firmalar için Faiz maliyeti yönetilemeyecek bir alan değildir. Ama hammaddeye kur farkından ödeyeceğiniz ek maliyet aynı gün size “maliyet artışı” olarak yansır. Hesaplar da burada şaşar zaten! Yoksa Türkiye’de 2021’de ÜFE %50’lere nasıl geldi sanıyorsunuz?  Dövize endeksli girdi ile imalat yapan ( ki sanayimizde bu oran %70’lerde ) bir firmaya sıfır faizli kredi verseniz ne olur; maliyeti çok düşer mi sanıyorsunuz? ISO 500 firmalarını inceleyin hepsinin maliyetleri artmış EBITTA düşmüş durumda. Açıklanan yüksek karları reel olarak hesaplayın örneğin döviz karşılığını hesaplayın bakalım ne çıkacak. Reel karlar yerle bir, nedeni hiç sorgulandı mı? Faiz maliyetinden kazandığının kat ve kat fazlasını hammaddeye kur artışı nedeni ile ödemede kaybediliyor da ondan. Bazı çok bilmişler hemen “Faiz giderleri her firmada Bilançoda Maliyetlerin içinde gösterilmiyor” diyecektir. O zaman da satışların maliyetlerine göre Faiz giderlerini oranlayın bakayım ne fark eder derim. Sonuçta Brüt Kardan maliyet olarak Finansal Giderler düşüyor. En iyisi sıcağı sıcağına bu günlerde sanayiciler ile görüşün “faiz artışında mı, yoksa kur artışında mı maliyetleri daha fazla artıyormuş” dinleyin. En iyi gözlemi cephede yaşayan Sanayici bilir. İdeali ikisinin de dengeli olmasıdır. Ana normal zamanlar değil ki yaşadıklarımız. Yoksa piyasada faizi başlı başına tüm günahlardan sorumlu “günah keçisi” haline getirerek sorunu çözeceğini düşünenlerin sahadan, sanayicinin sorunlarından hiç haberi yok belli ki. İmalatçı firmaların bilançolarını detaylı inceleyin; Satılan Maliyetin içinde yüksek kur nedeni ile maliyet mi fazladır, faiz giderleri mi? Sanayiden imalattan bu kadar uzaksanız imalatçının / sanayicinin tek maliyet ana giderinin faiz giderleri olduğunu var sayarsınız! Oysa iyi bir finansal yönetime sahip sanayici kullandığı kredi maliyetini yıllara yaymış ve sabitlemiştir zaten orayı yönetir. Kur maliyetini sanayici de finans ekipleri de yönetmekte zorlanıyor biline! İthalatçıların durumuna hiç girmeyeyim bu kurlar ile Forward yapıp Kur pozisyonu almamışsa yakında iflas bayrağını çekeceklere hazırlıklı olun.

TL değer kaybederken Sanayicinin kazançlı çıkma şansı yok

İmalatçı döviz kuru yükseldiğinde ne zaman avantaj sağlar söyleyeyim. Döviz kuru yükseldiğinde eldeki stokları kadar avantaj sağar. İşte “ihracattan çok kar edecekler” denilen kısım da bu kadardır. Stoklar bittiğinde kur avantajı da ortadan kalkar ki zaten belirsizlik ve kriz nedeni ile çoğu sanayici 1-3 ay stok ile imalat yapıyor. Pratikteki bu durum dışındaki söylemler gerçeklikten uzak, sanayi nakit akışını ve finansal yapısını bilmemektir. O nedenle TV’lerdeki çoğu yorumcunun söyledikleri ile saha birbirini tutmuyor. Tutmadığını da yaşayarak öğreniyoruz/öğreneceğiz zaten! Yoksa son haftalarda Ticaret Odaları, Sanayi Odaları niye peş peşe uyarı açıklamaları yapsın ki. Başına gelecekleri biliyor, geçmiş yıllarda benzer dayaklar yediler çünkü. Şimdi USD’yi 13 TL’den maliyet hesaplayarak ihracat yaptılar var sayalım bu para ne zaman gelecek altı ay sonra o zaman gelen parada kurunuz 11 TL olur ise tüm kar gittiği gibi zarar da eder. Piyasada “İstikrar” niçin lazım anladınız mı! Sanayici bu günlerde piyasayı takip etmekten işine odaklanamıyor! USD 13 TL olduğunda bankalar orta – uzun vadeli kredileri durdurdu bilmem farkında mısınız? Bir yıllık spot kredi nerede ise hiçbir banka vermiyor veririm diyeneler de faizleri %23 üzerine çıkardı. Merkez Bankası gösterge faizi düşürdü firmaların faiz giderleri de düşecek derken artmış durumda. Her kararda SWOT analizi şart. Bir şeyi düzeltirken nelere zarar verileceği de hesap edilmeli. Kısaca zamansız faiz indiriminden sanayici zararlı çıkıyor şu an için. “Faiz insin müteahhit konut satsın” derken arada sanayici dayak yiyor.

Çözüm : İhracatı artıralım ama İthal malları da biz üretelim artık!

Dış Ticaret açığını mı kapatacaksınız o zaman inandırıcı adımlar atalım. İthal girdi kullanan sektörleri elden geçirin; mesela Tekstil hammaddesini kendimiz üretelim derim. Tarım için gerekli gübreyi, ilacı biz üretelim. Tarımda yerli tohum yasağını kaldırın artık derim. Madencilik sektörüne daha ağırlık verelim derim. Hatta ilk Futboldan başlayın derim! Yurt dışına gönderdiğimiz futbolculardan ne kazanıyoruz; futbolcu almak için ödediğiniz döviz ne kadar? Oransal olarak en fazla açık verdiğimiz alan Futboldur. İthal ettiğimiz ürünleri yurt içinde üretemediğimiz sürece “Kur Avantajı” hikayeleri kulağa hoş gelebilir ama sahada karşılığı yok.

Değersiz Türk Lirası Sosyal Barışı da bozar

Kısa sürede geldiğimiz noktada; yastık altı hariç, Bankalarda 162 milyar USD karşılığı döviz bulunduran bir avuç zengini daha da zengin ederken; çalışanların nerede ise yarısını oluşturan asgari ücretliye verilecek maaş artışının daha eline geçmeden reel gelirin düşmesini sağlarsınız; sosyal huzursuzluk yaratırsınız sadece. Bir de üzerine niçin Avrupa’da çalışmak zorunda olduğunu açıklayamayan gurbetçiler gelir “Türkiye çok güzel nankörlük yapmayın” diyerek vatandaşın sinirleri zıplatır! Kısaca; gelinen noktada mevcut durum sorunları kar topu gibi büyütür; sürdürülebilir değil. Tünelin ucunda daha fazla enflasyon, yüksek faiz, daha fazla değersizleşen Türk lirası, yüzdürülen zombi firmalar, sıkışan bankacılık sektörü ile baş başa kalmakta var, konu o kadar öncelikli!

Erol TAŞDELEN – Ekonomist   www.banakvitrini.com

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları