Sosyal Medya

Cüneyt Akman yazdı: BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE

4 Ekim 2021

TÜİK eylül enflasyonunu açıkladı: Enflasyon, hiç değilse üretici fiyatlarında “milimetrik” çapta dev adımlarla düşmeye başlamış. Hadi gene iyiyiz. Usta oyuncu rahmetli Erdal Tosun’un hayat verdiği unutulmaz Eyvah Necdet karakterinin söyleyebileceği gibi: “Midyat, Seyfo! TÜİK’in bu müjdesine abartmadan gülün!”

Şimdi gelelim şeytanın illegalite hücresi olan ayrıntılar meselesine…

Konuyu biraz daha deşiverelim hadi…

TÜİK’in açıkladığı enflasyon hiç değilse en az 3 soruna işaret ediyor bana kalırsa:

1. Güven 2. Halkın enflasyonu sorunu 3. Enflasyonun yakın gelecekte de süreceği gerçeği. Üçüncü şıkka bakıp “Yalnız o kadar mı acaba? Öyleyse garp cephesinde yeni bir şey yok; kader utansın!” deyip geçeriz belki de…

Ne var ki işler bu kez biraz daha netameli.

Eninde sonunda pandemi ve arz darboğazlarının bir şekilde hafiflemesini bekleyecek olsak ve bunun enflasyon üzerinde olumlu bir tesir yaratacağını umsak bile Yeşilçam külhanbeylerinin ağzıyla “durumun vaziyeti” yine de alengirli.

Gelin mesela GÜVEN meselesinden girelim mevzuya.

Ne de olsa “güven biterse her şey biter” demişler. İnsan ilişkilerinde öyledir ya! Pek fark etmesek de aslında enflasyon bir cins insan ilişkisidir neticede.

Güvenden kasıt 2 yönlü: Doğru veya yanlış, yönün birincisi TÜİK’in rakamlarına yönelik kuşkuyu anlatıyor. Şu son günlerde TÜİK harici iki kurum daha ölçtü enflasyonu. Birincisi İstanbul için İstanbul Ticaret Odası, diğeri Enflasyon Araştırma Grubu. İşte bu üç kurumun Eylül ayı rakamları:

ENAG= TÜFE: 2,89; İTO= TÜFE %2,22 ÜFE:2,90; TÜİK= TÜFE: 1,25 ÜFE:1,55 TÜİK ile her iki ölçümcü grup arasında bu ay fark nerdeyse 2 misli.

Fakat belki de asıl sorun bu bile değil..

Varsayalım ki doğru olan aslında TÜİK’in ölçümleri olmuş olsun; ama eğer vatandaş bunun böyle olduğuna, ister hissettiği enflasyon nedeniyle, ister bir başka sebeplerle inanmıyorsa, bizzat bu güvensizliğin kendisi enflasyonun sürmesine neden olur. Ve burada vatandaşı ikna etmek TÜİK’e düşüyor, farklı rakam bulan diğer kurumlara değil.

Fakat asıl sorun güvensizliğin bu şekli de değil.

Asıl güven sorunu şurada yatıyor: Enflasyon çok uzun süredir orta yerde mevcut ve halkta, bunun asla çözülmeyeceğine dair bir kanaat oluştu. Devlet kurumları da enflasyonla ilgili rapor, plan ve tahminlerinde bu kanaati kıracak yönde değil, tersine tahkim edecek yönde davranıyorlar.

Devlet kurumlarının enflasyon tahminleri birbirini tutmuyor. TCMB ile OVP‘nın yıl sonu enflasyon tahmini bile farklı. TCMB zaten yıllardır %5 hedef koyup sonra da bunun 2-3 katına varan yıl sonu tahminler yayınlamakla meşgul. Bizatihi bu tam anlamıyla ciddiyetsizlik.

Enflasyonu önlemekle görevli kurum TCMB. Fakat ne halk ne iktisatçılar TCMB’nin kendine ait bir iradesinin bile artık var olduğuna inanmıyor. Alın size “güven”e bir darbe daha… Bu şartlar altında enflasyon beklentilerinin kırılması mümkün olmuyor. Sonuçta mitolojideki oroboros yılanı gibi bir enflasyon kısır döngüsü oluşuyor.

Enflasyonda “GÜVEN SORUNU”nun unsurlarına kısaca değindik. Her ne kadar çok ciddi bir sorun olsa bile keşke tek sorunumuz güven olsaydı.

Eylül enflasyonunda 2. sorun HALKIN ENFLASYONU konusu.

TÜİK’e uyup ortalama enflasyon % 19,5 diyelim. Ama ona göre bile gıda enflasyonu %28,8.
Şimdi nikah düğün mevsimi; mesela ev eşyası %23,3

Hemen tüm önemli halk ihtiyaçları ortalamanın üstünde.

Gelelim enflasyonumuzdaki üçüncü ve belki de en ciddi soruna…

Girdi maliyetlerinden bahsediyorum. Ve bu sorun sadece dış koşullar nedeniyle değil hükümetin izlediği tarım, döviz kuru ve faiz politikaları nedeniyle de gitgide şiddetlenme potansiyeli taşıyor.

Enflasyonda 3. büyük sorun enflasyonun sürekliliğinde payı büyük olan beklentilerin haricinde, bizzat maddi temellerin şiddeti.

Perakende fiyat, TÜİK’e bakılırsa toptan fiyatın yarısından daha az artmış. Hükümet aynı fikirde değil ki toptan tüccar ve fabrikalara değil marketlere baskın düzenliyor. Toptan fiyatların artmasında “haklı” sebepler var. Tarım ve sanayideki girdi fiyatları o “haklı” sebepler.

Son 3 yılda (2018-2021 temmuz) ortalama tarım girdi fiyatları TÜİK’e göre %62 artmış. Gübre aynı sürede %115 artmış. Hem dünyada fiyat artıyor hem ülkede döviz kuru artıyor; durum iyileşmekten uzak.

Nasreddin Hoca’nın eşekten düştükten sonra “ben zaten inecektim” demesi gibi şimdi döviz yükselsin iyidir; ihracat artar” deniyor. O girdi fiyatları, arş-ı âlâya çıkacak ama o zaman. Neyi ihracat edeceksin o girdilerle ürettiğin mecburen yüksek fiyatlı mallarla?

Şöyle de sorabiliriz market baskını ile girdi sorununu nasıl çözeceksin?

Mesele sade tarım olsa, farz-ı muhal vicdansız bir yönetici “halk ezilsin varsın, sonuçta bizim sanayi ihracatımız artacak ya!” diyebilir belki. Ama sanayide de durum daha farklı değil ki!

Bakın bu elektrik fiyatlarındaki artış:

Aşağıda da bir diğer önemli sanayi girdisi olan doğal gaz fiyatlarındaki artış var. Sanayiye yeni zam daha da eklenmemiş. Her iki temel sanayi girdisi de 3 yılda %’civarları aslında daha da fazlası artmış. Döviz kuru “politikası” ve dış koşullar mevcut sübvansiyonu sürdürülemez kıldığı için muhtemelen maliyet daha da yükselecek.

Ayrıca diyelim ki ileride enflasyonda -bu şartlarda pek mümkün görülmese de-  önümüzdeki birkaç ay içinde ciddi bir düşüş oldu; değerli iktisatçı Prof Sadi Uzunoğlu’nun işaret ettiği gibi böyle bir ihtimalin bile dar gelirliye faydası pek az olacaktır.

Öyle ya nikah düğün masrafları, dolayısıyla mobilya, ev eşyası, beyaz eşya masrafları bu aylarda yapılıyor, odun kömür masrafları öyle, okul paraları da… Hiç bir satıcı, diyelim ki enflasyon düştü biraz, “Ay pardon fazla almışız” deyip parayı iade etmiyor.

Anlattığım 3 sorun -dikkatli okurların gözünden kaçmamıştır- sadece enflasyonun sürekliliğine değil, daha kötüsü enflasyonda helezonî bir yükseliş tehlikesine işaret ediyor. Yaklaşan seçim ortamı bunun üzerine muhtemelen benzin gibi dökülecek. Eğer dış koşullarda piyango benzeri sürpriz bir düzelme olmazsa durumun özeti:

Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları