Sosyal Medya

FÖŞ yazdı:  Mülteci emeğine dayalı geri kalma modeli

29 Temmuz 2021

 

 

Bakın, çok açık konuşacağım, isterseniz bana faşist deyin. Ben bütün mültecilerin geri yollanması taraftarıyım. Afgan veya Suriyeli, Alman veya Fransız olmaları fark etmiyor.  Eğer Afganlarla, ya da Almanlarla yaşamak isteseydim, gidip onların ülkesine yerleşirdim. Ben bu ülkenin insanlarıyla yaşamayı seviyorum, çünkü mazoşistim. Ek olarak, Türkiye ebadında bir ülke için çok kısa sürede milyonlarca göçmen kabul etmenin de bizi geri bıraktırdığı ve fakirleştirdiği görüşündeyim.

Basında tuzu kuru entel-dantel bir takım isimlerin “Olmaz böyle şey, ekmek ve su da mı vermeyecek siniz?” diye höykürdüğünü görüyorum. Kardeşim, git %90 Suriyeli işgali altında bir mahallede yaşa, ya da plajda bikiniyle-Spedo slip mayoyla gezerken yüzlerce Afgan yiyecekmiş gibi seni izlesin.  O zaman da hala “Tutalım, besleyelim” diyebilecek misiniz?

 

Almanya gibi zengin ülkelerde dahi yoğun göçmen akımı öylesine derin sosyo-ekonomik yaralar açıyor ki, bu akımı durdurma vaadiyle oy toplayan aşırı sağcı partiler prim yapıyor. Efendim, “O İslamafobya”.  Yok ya, Hintli, Karaip zencisi, Çinli ya da Meksikalı; bir nüfusa  (etnik menşeine bakmaksızın) hazmedemeyeceği miktarda göçmen enjekte ederseniz, çok kısa sürede  onarılamaz yaralar açar.

 

Türkiye’de işin bir dizi başka boyutu da var. Suriyelileri bağrımıza bastık da eğitip  sosyal ihtiyaçlarını karşılayamadık. Pandemiden önce İstanbul’da her köşe başında ilkokul çağında güzelim kız-erkek yavrular dileniyordu. Türkiye’nin—özellikle Müslüman bir ülke olarak-kimsenin konuşmak istemediği ayıbı– belki binlerce Suriyeli kızın zengin keyif pezevenklerine cariye olarak satılması.  Çok değil, 10 yıl sonra bugünün Suriyeli çocukları fuhuş, narko, dilencilik ve Mafya çeteleri için bakir bir eleman devşirme alanı olacak. Ve hepsi bizden nefret edecek onları bu hayata mahkum ettiğimiz için.

 

Eğer milyonlarca mülteci kabul edeceksiniz, ki insani olarak Afgan ve Suriyeli mültecileri ülkenize kabul etmemek tarihi bir suç olur, hemen göçmen kampları kurup, bunları BM denetimine açarsınız. Böylece düzenli göçmen desteği de alır, AB’ye birkaç Euro için her sene yalvarmazsınız.

 

Türkiye’de başıboş gezen  göçmen sorununun tek sebebi Sevgili Başkanım Erdoğan. Bu meselenin temeli “Esat altı ayda devrilecek, alalım göçmenleri fazla kalmazlar nasıl olsa” hatasıyla başlamadı. Göya ticaretimizi teşvik etmek için bir dizi  Üçüncü Dünya devletiyle karşılıklı vizesiz seyahat anlaşmaları yapıldı. Afrikalılar turist olarak geliyor, bir daha dönmüyor.

 

Ardından, geçici mülteci kampları BM denetimine açılmadı ki, al Nusra ya da İŞİD gidip rahatça milis devşirsin.

Halihazırda da mülteci tartışması siyasi boyutta ve hakkaten Makyavelliye alkış tutturacak bir düzeyde cereyan ediyor. Sevgili Abim Kılıçdaroğlu “Hepsiyle helalleşip vatanlarına geri yollayacağız” derken, söylemek istediği sınır dışı etme değil. Esat’la anlaşıp, onları geri aldığında hepsini kesip tecavüz etmeyeceğine dair garanti isteyecek. Bol şanslar, Kemal Abi.

AKP tayfasının cevabı daha da traji-komik:  “Olur mu öyle şey ya, Suriyelileri gönderirsek, endüstri çöker”. Bu söylemde amaç, CHP’nin tüm yurtta ses getiren “Geri yollayacağız” kampanyasıyla yanına çekeceği seçmenden iş sahibi olanlara “Bakın, biz iktidardan gidersek, size sigortasız işçi çalıştırma fırsatı tanımayacak bunlar. Akıllı olun” mesajı.  Tabii, CHP bu tartışmayı da kazanacak, çünkü iş kesimi oy vermese de, uzun süredir partiye sırtını dönen emekçi  işinin ucuz göçmen tarafından çalınmasından mutlu değildir herhalde.

 

Yalnız KOBİ’ler değil, Anadolu’da tarım ve hayvancılık yapanların da Afgan ve Orta Asya Türkü tercih ettiği biliniyor. Çünkü, çok ucuza ve hiçbir haksızlığa ses çıkarmadan çalışır garibanlar.  Çöpsüz üzüm, bandır bandır ye.

Ama, asla sömüren sermaye, sömürülen emek diye kalıplaşmış sosyalist çıkarımı yapmayacağım. Çünkü insanlar doğru teşviklerle sevk ve idare edilir ancak. Bu hükümet göya yoksulluk sorununu asgari ücreti sürekli yükselterek çözmeye kalktı. Ama, kimse iş dünyasına “Verimliliği düşük işçinin ücreti her yıl artacak, sen uluslararası piyasalarda rekabet edebilecek misin?”  diye sormadı. Şirketler kar etmek için kurulur. En vicdanlı işkadını dahi zarar edip şirketini batırmak ve ucuz,  sigortasız işçi çalıştırmak arasında kalırsa, vereceği karar belli. Sonunda, her koyun kendi bacağından asılır.

 

AKP sayesinde herkesin kaybettiği “piçleştirilmiş kapitalizm” sistemi peydahlandı.   Bu sistem  Türkiye ekonomisi için bir Geri Kalma Modelinin de zımnen yürürlükte olduğunu gösterir.

 

ABD örneğine bakalım:  Asgari ücrete çalışmayacak geniş bir potansiyel işgücü var. Çünkü, ya iş çok zahmetli, ya da devletten aldığı sosyal yardım (veya “gig” ekonomisinde kaptığı geçici işler) daha cazip. Bu yüzden, Güney Batı’da Amerika ekonomisi çilek toplamaktan, ucuz imalata kadar Meksikalı göçmen işçiye dayalı. Bu sistem bir ülkeyi fakirleştirmez, kalkınmadan alıkoymaz. Çünkü, emek pazarında arz-talep asgari ücretin çok üstünde dengeye oturmuş.  Göçmenler, yapılmayacak işleri görerek, arzı genişletiyor.

 

Türkiye’de durum böyle değil ki?  Asgari ücretin altında meblağlara çalışmaya hazır milyonlarca işsiz var. Türkiye ve dünyada en büyük yalan “efendim iş beğenmiyorlar, tembel bunlar” anlayışı. İnsanlar sırf para için değil, özgüven ve ilerde daha iyi bir kariyer için de çalışır. Türkiye’nin asıl sorunu kıyak ücret ödeyen işler için yeterli kalifiye eleman yetişmemesi.

Türkiye’de hala emek-yoğun işkollarında asgari ücretin altında çalışacak milyonlarca vasıfsız işçi var. Mesele, yüksek becerili işçi ve yüksek katma değerli, yüksek ücretli istihdam alanları kıtlığı.

Türkiye’nin bir teknoloji ve inovasyon ekonomisi olması hedefini benimseyen AKP her attığı adımda bu hedefin tersine sonuçlar elde ediyor. En basit örnek, zorla imam hatipleştirme. Çünkü okuldan erken ayrılma oranını yükseltir. İkincisi, eğitim sistemi beceri kazandırmaya değil, ideolojik beyin çitilemeye yönelik kurgulandı. İstihdam talebi tarafında, mülkiyet hakları, serbest piyasa rejimi ve adaletin çöktüğü bir ülkeyiz. Bir de AKP-bürokrat-Mafya elbirliği yapıp her karlı tesisin üstüne çöküyorsa?  Kimse yüksek teknolojili istihdam yaratmaz bu ülkede. Çünkü para kazanmasına imkan vermezler.

 

Çok acıklı bir romandır Türkiye. Senaryosunu Başkan Erdoğan ve AKP’nin yazdığı bir distopik hikayenin çaresiz kurbanlarıyız hepimiz. Genci de yaşlısı da, emekçisi de sermaye sahibi de, göçmeni de vatandaşının da ilk silahlı çatışmada ölmekten başka rolü olmayan bir hikaye.

 

FÖŞ

 

Hakkımda  doğru bilgileri bulmak istiyorsanız, lütfen şahsi websitemi ziyaret edin. Linki burada

 

Bu tür makale ve analizlerden hoşlanıyorsanız, lütfen beni Facebook’ta takip edin. Sayfa linki burada.

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları