Erol Taşdelen Yazdı: ‘Borç Kıskacında Sanayi; Kârlılık Erozyonu Derinleşiyor…’
5 Kasım 2025Firma 2025 3. çeyrek bilonçolarını yayınlandığı bugünlerde Sanayi Şirketlerinin yılın son çeyreğine güçlü bir mali yapıda girdiğini söylemek çok zor. Zira, mali veriler ciddi erken uyarı sinyalleri ile dolu. Kısa vadede sıkışmış kredi borçlanması, artan finansal maliyetler firmaları zorlarken çoğu firmadaki ciro kaybı olarak karşımıza çıkıyor.
Enflasyon ile mücadelenin ana stratejisi olan “Talebi Baskılama” firmalarda ciro kaybı olarak kendini göstermesi şaşırtmasın… Enflasyon etkisi de düşünüldüğünde cirolardaki hasar görünenden daha fazla…
Sonuç: Türk Sanayisinin ortak kaderi; Kısa Vadeli borç yükü, artan Finansal maliyet; Ciro kaybı ve Karlılık Erozyonu…
Türkiye sanayi sektörü, 2025 itibarıyla ciddi bir finansal stres döneminden geçiyor. Pandemi sonrası toparlanma sürecinin küresel faiz artışlarıyla kesintiye uğraması, enerji ve hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar, iç piyasada daralan talep ve yüksek finansman maliyetleri sanayi şirketlerini benzer bir çıkmazda buluşturdu.
Artık neredeyse her bilanço aynı tabloyu gösteriyor: borçların kısa vadeye yığılması, finansal giderlerin artışı, ciro kayıpları ve karlılıkta erozyon…
Kısa Vadeli Borç Kıskacı
Sanayi firmalarının finansal tablolarında en dikkat çeken eğilim, borç vadesinin giderek kısalması. Bankaların uzun vadeli kredi verme iştahı azaldıkça, şirketler çalışma sermayesini kısa vadeli kredilerle çevirmek zorunda kalıyor. Bu durum, bilançolarda nakit akış riskini artırıyor. Kısa vadeli yükümlülüklerin dönen varlıklara oranı birçok sektörde %100’ün üzerine çıkmış durumda. Yani firmalar, bir yıldan kısa vadeli borçlarını çevirebilmek için tüm stoklarını ve alacaklarını likit hale getirmek zorunda kalıyor.
Sonuç: Finansal dayanıklılık düşüyor, nakit akışı krizi kaçınılmaz hale geliyor.
Finansal Giderlerin Karlılığı Eritmesi
Faiz oranlarının yüksek seyretmesi, sanayi şirketleri için bir “görünmeyen vergi” etkisi yaratıyor. 2024’ün ikinci yarısından itibaren finansman giderlerinin satışlara oranı birçok üretici firmada %10-15 bandına çıktı. Bu tablo, faaliyet karı yaratabilen şirketlerin bile net kâr açıklayamadığı bir döneme girildiğini gösteriyor. Özellikle enerji, tekstil, otomotiv yan sanayi ve kimya sektörlerinde faaliyet karı finansman giderleri altında eziliyor.
Sonuç: Sanayi üretimi kâr değil, sadece nakit akışı yaratma refleksiyle sürdürülüyor.
Ciro Büyüyor Ama Gerçekten mi?
Birçok firma nominal olarak ciro artışı açıklasa da, enflasyonun etkisi arındırıldığında reel satış hacimlerinde düşüş gözleniyor.
İç piyasadaki talep daralması, ihracat pazarlarında fiyat rekabetinin artması ve kurun uzun süre baskılanması, firmaların satış gelirlerini “kağıt üzerinde” büyütüyor. Gerçekte ise üretim miktarı düşüyor, kâr marjı daralıyor.
Sonuç: “Büyüme” verileri sanayi gerçekliğini yansıtmıyor; reel üretim küçülüyor.
Karlılıkta Erozyon ve Sermaye Erozyonu
Kârlılıkta yaşanan bu düşüş, şirket sermayelerini eritiyor. Yüksek finansman maliyetleri, artan enerji giderleri, döviz kuru baskısı ve ücret maliyetlerindeki yükseliş, faaliyet kârlılığını neredeyse sıfırladı. Buna karşılık yatırım yapma isteği de ciddi biçimde azalmış durumda.
Sanayi firmaları “büyümekten çok ayakta kalma” stratejisine geçmiş durumda.
Sonuç: Sermaye yeterlilik oranı düşüyor, özkaynaklar eriyor, yeni yatırımlar duruyor.
Yapısal Dönüşüm İhtiyacı
Türk sanayisi artık “döviz kuru destekli rekabet” dönemini geride bıraktı. Yeni dönemde ayakta kalmanın yolu, verimlilik artışı, dijitalleşme, enerji verimliliği ve kurumsal yönetişimten geçiyor. Sadece borçla büyüyen değil, katma değer yaratan bir sanayi modeline geçilmezse bu finansal erozyon kalıcı hale gelecek.
Sanayinin sürdürülebilirliği, bilanço kalemlerinde değil, üretim modelinin dönüşümünde gizli.
Sanayi Şirketleri Yeni Bir Denge Arıyor
Türk sanayi sektörü, yüksek faiz ve düşük talep ortamında yeni bir denge arayışında. Bu dönemde finansal tabloları güçlü olan, borçlanma yerine özkaynakla büyüyebilen, ihracat pazarlarını çeşitlendiren firmalar öne çıkacak. Diğerleri ise “borç döngüsüne sıkışmış bir üretim” yapısında kalacak.
Sanayi, Türkiye ekonomisinin omurgası olmaya devam ediyor — ama omurga, her zamankinden daha fazla yük taşıyor.
Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankbavitrini.com
