Sosyal Medya

Cüneyt Akman Yazdı: Emek Gelirleri Vergiler Emeklilik Ve Hayli Yaygın Zırvalar

12 Temmuz 2025

Zırvaların Kaynağı: Cehalet mi, Bilinçli Saptırma mı?

Ülkemizde söylene söylene mağdurların bile inandırıldığı kimi efsaneler, hayır efsane bile değil düpedüz zırvalar var.

İşin en acıklısı bu zırvaların yayıcısı çoğu kez, işi bilmeyen “cahil” kesim ya da işine öyle gelen, muktedir siyasetçiler değil, bir bilim insanı olması gereken iktisatçılar, akademikler.

Mesela en yaygın zırvalardan biri enflasyon oranının altında kalan bir (asgari)ücret artışının bile enflasyonun sebebi olduğunun iddia edilmesidir. Böylece reel olarak düşen ücretlerin enflasyona sebep olduğu iddia edilebilmektedir. Bunun ne teorik ne pratik hiçbir bilimsel temelinin olmadığını defaten yazdık ama heyhat! Hâlâ enflasyonu düşürmek için, çalışan halkın talebini, yani gelirini düşürmek bir politika aracı olarak savunulabilmekte…

Bir zamanlar Cem Karaca’nın söylediği bir şarkının sözlerini şöyle değiştirsek vallahi yeridir:

Maliyecisiyle, politikacısıyla, iktisatçısıyla… Hepsiii, halkaaa… karşıdırrr!

**

Şimdi burada tartışacağımız zırva ise Türkiye’de vergilerin (mesela OECD’ye kıyasla) düşük olduğu…

Bir başka yaygın kabul görmüş zırva ise mevcut kesinti oranları ve emekli prim günü ve yaş sınırı sistemiyle emeklilerin şimdiki gibi çok düşük maaş almalarının mukadder olduğu ve buna rağmen emeklilik sisteminin iflasının yine de kaçınılmaz olduğu tezi…

Belki bir diğer zırvayı da enflasyonun sadece bir beceriksizlik dolayısıyla (basiretsiz, “irrasyonel” politikalar neticesinde) başımıza gelen bir felaket olduğunu iddia etmek olarak ekleyebiliriz. Ama bu son meseleyi sonraya bırakalım.

**

Hemen vergi oranlarından bahsedelim… Mesela bahis konusu zırvayı desteklemek için neredeyse sadece tek bir rakam/oran verilir: Vergi/GSYH.

Oh ne güzel! 5 saniyede Türk halkının ne beleşçi olduğunu, zerre vergi ödemediğini ispatlayıver.

Nasıl mı? İşte şöyle: Türkiye’nin de dâhil olduğu OECD ülkelerinde GSYH içinde Vergi ödemelerinin payı 2023 yılında %33,9. Peki Türkiye’nin ki?

% 23,5! Hah işte tamam. Demek ki Türkler vergi ödemiyor.

Buradaki üç tane saçmalığa hemen işaret edelim:

  • Türkiye’de vergi ödemeyen Türkler hangi Türkler?
  • O diğer ülkelerdeki ortalama kişi başı kazanç ne?
  • Ve daha önemlisi o vergiyi KAÇ KİŞİ ödüyor?
  • Ve nihayet, o ödediğiniz vergi karşılığında devlet size hangi hizmetleri hangi kalitede sağlıyor?

 

Kim Vergi Ödüyor, Kim Ödemiyor?

Birinci sorunun cevabı Türkiye’de büyük bir kayıt dışı ekonomi var ve daha da önemlisi rantiyer kesim gerçekten yeterli/ya da hiç vergi ödemiyor. Bu yüzden çalışan ve üretken kesim ödemesi gerekenden daha fazla vergi ödüyor.

İkincsi o ülkelerde mesela Almanya’da 2023’te kişi başına GSYH 54 bin 343 dolar. Peki Türkiye’de aynı rakam ne: 13.100 dolar. Türkiye’de bu gelirin ne kadar gerçek olduğu tartışmasına (ki çok ciddi bir konu) burada girmeyeceğim. Ama bir devlet mekanizmasını çalıştırmak ve yoksulları destekleyecek transferler yapmak için aradaki 40 bin doları aşkın fazlalık hesaba katılmalı. Özetle insanları yoksul bırakırsanız size vergi de ödeyemezler.

İşgücüne Katılım Farkı: Kim Sırtlanıyor?

Ve 3. Soru: Almanya’da o vergiyi kaç kişi ödüyor? Almanya’nın işgücüne katılma oranı resesyondaki bir ekonomide bile %77,5. Türkiye’de güya büyüyen bir ekonomide % 53,5 (yine bu oranın gerçekliğini şimdilik burada tartışmayacağım ki, orada da ciddi sorunlar var).

Bu ne demek? Almanya’da o vergiyi ödeyen geliri üreten çalışan sayısı yaklaşık 46 milyon. 

Türkiye’de ise  32,5 milyon.

Demek ki neymiş; insanları işsiz bırakırsanız vergi ödeyemiyorlarmış!

Fakat işte bu rakam size Vergi/GSYH kıyaslamasının zırvalığı hakkında ilk ipucunu veriyor.

Vergi yükü GSYH’ya göre değil çalışan sayısına göre ölçülmelidir ve zaten de böyle ölçülür; hele de çalışan sınıfların üzerindeki vergi yükü söz konusu ise…

Peki, OECD kıyaslamalarında birim çalışanın üzerindeki vergi yükü kaçtır bir de buna bakalım.

Bunun için en anlamlı iki aile tipi ve üç gelir tipinde kıyaslama yapalım: Tek bekar çalışan ve evli iki çocuklu çalışan; ortalama ücret alan, ortalamanın %67’sine kadar ücret alan ve ortalamanın % 167’si kadar ücret alan…

Bunlar OECD’nin kendi istatistiksel oranları…

Şimdi OECD ülkeleri ile Türkiye’deki çalışan başına gelir vergi yükünü kıyaslayalım burada işçi ve işveren katkıları dahil edilmiş, aile ve gelir tipine göre çeşitli nakit yardımlar düşülmüştür.

Bu önemli orana baktığımızda emek maliyetinin yüzdesi olarak birim işçinin gelir vergisi yükü, Türkiye için Tek Çocuklu Bekar işçi ve Ortalama Gelirin %67’si kadar gelirdekiler için % 34,7 Ortalama Gelirdekilere % 39, Ortalama Gelirin % 167’si için % 42,6 olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer yandan OECD istatistiğinde Türkiye’de Evli, İki Çocuklu Çalışan için bakarsak bütün gelir aralığında oran % 39.

Peki bu rakamlarda OECD ortalamasına bakarsak ne görüyoruz?

Bekar % 67 Dilimi: % 31, Bekar Ortalama Ücret: % 34,9 Bekar % 167 Dilim: % 39,1.

Evli ve İki Çocuklu Çalışan için OECD Ortalamalı ise: %25,7.

Fark Nerede, Ne Kadar?

ÖZETLE birim çalışanın gelir vergisi yükünde Türk işçisi bütün bu kademelerde ortalama OECD işçisinden daha fazla gelir vergisi ödüyor. Ne kadar fazla diyorsanız belki bir tablo kolayca gösterir.

 

Türk işçisi OECD ortalamasına göre % kaç fazla gelir vergisi ödüyor?

Ortalama Ücretin % 67’si %100 (Ortalama)  % 167’si
Bekar, çocuksuz + 3,7 + 4,1 + 3,5
Evli 2 çocuklu + 13,3 + 13,3 + 13,3

 

Çalışan başına işverene vergi yükünü ölçen en önemli kavram ise Vergi Takozu/Vergi Kaması (Tax Wedge) denilen kavramdır. Vergi Takozu, devletin gelir vergileri ve zorunlu sosyal sigorta katkıları yoluyla istihdam üzerinde oluşturduğu toplam ortalama yükü temsil eder. Formülü:

Vergi Takozu= (Toplam İşgücü Maliyeti–Net Ücret)/Toplam İşgücü Maliyeti şeklindedir.

Peki burada durum ne?

İşverene ait sosyal güvenlik paylarının da hesaba katıldığı bu oranda Türkiye’nin çalışan başına (Emek maliyetinin yüzdesi olarak) Vergi Takozu  % 39 iken OECD ortalaması % 34,9.

Yani bu kalemde de birim emeğin işverenin üzerine düşen (ve nihayetinde işçiden çıkmış olan) vergi yükü OECD ortalamasına göre % 4,1 daha fazladır. (A.g.e, s.24)

İşte Türk işçisi az OECD ülkelerine göre az vergi veriyor zırvasının rakamlar karşısındaki durumu budur.

Ülkede işçi ücretleri çok düşüktür, çoğu insan işsizdir. İnsanlar artık yüksek tahsil yaptıkça daha çok işsiz kalmaktadırlar, genç işsizliği aşırı boyutlardadır. Yani nüfusun en verimli kesiminde işsizlik daha fazla olduğundan toplam emek gücünün verimliliği de düşük ve geliri de düşüktür. Çalışan sayısı da hem fiili işsizlik hem de işgücüne katılımın düşüklüğü nedeniyle az olunca bu kez devasa ve hantal devlet mekanizmasını finanse etmek için emek aşırı vergilendirilmektedir. Bunun bir çözümü özellikle rantiyerleri/sermaye gelirlerini vergilendirmek olacakken mevcut ekonomik sistemimiz “aman sermaye ürkektir, vergi itersek kaçar!” mantığıyla ona da el atılmamakta, “vurun abalıya, kesin kümesteki tavukları” mantığı  uzun yıllardır hükmünü irca etmektedir.

ŞEYTANİ MENGENE

İşin tam bu noktasında iki sömürü mekanizması daha ortaya çıkmakta ve birbirini beslemektedir.

Bunlardan biri maliye tarihinde ilerici bir sistem olarak karşımıza çıkan “Artan Oranlı Vergilendirme”nin (Müterakki Vergi/Progressive Taxing) özellikle çarpıklaştırılmış bir yönteminin ürünü Kümülatif Gelir Vergisi Matrahıdır (KGVM).

Diğeri ise bizzat kasıtla yaratılan enflasyonun kendisidir.

Bu tabiri caizse “şeytani soygun mekanizmasının nasıl işlediğine bir örnek olarak aşağıdaki tabloya bir göz atın:

Şimdi dikkat edelim, brüt ücreti hiç de fena olmayan bir çalışanı ele alalım; brüt maaşı 100 bin TL olsun. Ocak ayında eline 75 bin lira geçiyor. Ama aynı yılın haziranında  eline 64 bin 804 lira ancak geçiyor.

Aradaki 10 bin TL’den fazla gelire ne oldu? Devlet el koydu!

Peki niye, işçinin geliri mi arttı? Yo, gelir aynı gelir; ama durduk yerde devlet sizden daha fazla vergi almaya başlıyor. Bunun sebebi ise aşağıdaki tablo:

Yani sizin geliriniz arttıkça vergi matrahınız arıyor ve başta % 15 kadar vergi ödüyorken sonra artan kısım için % 40 gibi çok yüksek bir vergi ödüyorsunuz.  Fakat işin tuhafı sizin geliriniz aynı (brüt aylık 100 bin TL, fakat devlet size bir kapitalist muamelesi yapıyor siz artık yılın ortasında neredeyse bir milyoner sayılıyorsunuz; öyle ya toplam (kümülatif/birikimli) geliriniz 500 bin TL’yi geçmiş oluyor. Sizin elinizde hiçbir zaman böyle bir para birikmedi ama ne gam; siz vergi toplayıcısının gözünde bir milyoner kapitalistsiniz artık. Üstelik bir kapitalist olsaydınız verginizi ancak bir sonraki sene ödeyecek, ödemeden önce hemen bütün masraflarınız o gelirden düşüp sadece kalan kârdan vergi ödeyecektiniz.

KAPİTALSİZ KAPİTALİSTLER YANİ TÜRKİYE İŞÇİLERİ

Bir zamanlar, 1960’larda sosyalist gençlik lideri Harun Karadeniz bizim kapitalistleri kast ederek “Kapitalsiz Kapitalistler” diye kitap yazmıştı. Halbuki devletimizin gözünde bütün işçiler birer “kapitalsiz kapitalist”ler.

Peki, enflasyonun işlevi ne bu saçma mekanizmada?

Aslında çok açık: Yüksek enflasyon ortamında ücretlere sık sık zam yapılmak zorunda kalınır. Ücretler reel olarak artmasa hâttâ gerilese bile nominal yani parasal olarak artar; böyle olunca da sizin KGVM’nız yükselir ve durduk yerde daha yüksek vergi dilimine daha çabuk çıkmak zorunda kalırsınız. Daha sonra bu matrah miktarları enflasyon göz önüne alınarak yeniden düzenlense de bu düzenleme hep geriden gelir. Sonuçta zaten adaletsiz bir vergi düzeni daha da adaletsiz olur.

Dikkat ederseniz bu ülkede çalışanın üstündeki asıl vergi yükü olan dolaylı vergilere daha henüz hiç değinmedik.

Bu ülkede bir zamanlar % 10 ile başlayan KDV şimdi çoğu mal ve hizmet için % 20. Yetmiyor, ayrıca birçok malda ayrıca Özel İletişim Vergisi (ÖTV) denilen haraç da mevcut. Hani şu bir zamanlar 1999 Depremi için tek seferlik, geçici bir şey diye millete atılan kazıktan bahsediyoruz. O kazık yetmedi bir de 2002’de AB Müktesebatına Uyum adı altında Özel Tüketim Vergisi çıkarıldı ve şümullendirildikçe şümullendirildi. Memleketimizde Maliyecilerimiz verginin vergisinin vergisini almakta dünya çapında maharet geliştirdiler. Buna rağmen bütçe açığını kapatmak bir yana doğru dürüst azaltmak bile mümkün olamıyor. Maliyecilerimiz ne kadar gayretli de olsalar, halkın omuzları bu devasa ve işe yaramaz bürokratik aygıtı taşımaya tahammül edemiyor.

VERELİM VERELİM DE KARŞILIĞINDA NE ALIYORUZ?

Görüldüğü gibi Türk halkı, bilhassa da çalışan emekçi kesim gayet ağır bir vergi yükü altında… Vergileri, daha geliri eline geçmeden peşin peşin alınıyor. Kalan Kısımını da tüketim vergileri tırpanına kurban gidiyor. Hani şu holding patronu ile çalışanının aynı oranda ödediği dünyanın en adaletsiz vergileri… Üstelik temel ihtiyaç mallarına yaşamak için mecbur olduğunuz gıda ve barınma araçlarına konan fahiş vergiler…

Gelelim çok önemli bir başka soruya? Biz bu vergileri, metazori veriyoruz da karşılığında ne alıyoruz. Hani Almanya’da Hollanda’da vergi mükellefi doğru dürüst denebilecek bir eğitim alıyor. Aldığı su musluktan içilebiliyor, elektrik hatları orman yakmıyor, voltaj televizyonunuzu bozmuyor, yollar yamalı değil, biraz düzgün her yol paralı değil, say say bitmez bu farklar…

Biz o kadar para veriyoruz da karşılığında ya hizmet almıyoruz, ya aldığımız devlet hizmeti hepten “ayıplı”!

Hadi diyelim devlet karşılığında yeterli mal ve hizmet üretemiyor da, kimilerinin iddia ettiği gibi o parayı sosyal güvenlik açıklarını kapatmak için yoksullara yardım için sosyal transferlere harcıyor olsun.

Zaten bu da bir başka efsane…

Gerçeği ise Türkiye OECD içinde en düşük sosyal transfer harcaması yapan ülkelerden…

Sosyal Güvenlik harcamalarına gelince…

İsterseniz o efsaneyi de bir sonraki yazıda çürütelim.

Tüm Yazarlar

Yazarın Diğer Yazıları