Çetin Ünsalan Yazdı: ‘Garp cephesinde yeni bir şey yok…’
17 Ekim 2025Gelecek sene ilişkin bütçe hedefleri, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından açıklandı. Beylik lafların dışında bütçede ne olduğunu merak ediyorsanız, bize yarar bir durum olmadığını baştan söyleyebilirim.
Belli ki tasarruf yılı ilan edilen 2024’te 2,1 trilyon TL’lik açık ile Cumhuriyet tarihinin rekorunu kıran yaklaşım, meseleyi içselleştirmiş ve doğallaştırmış 2,7 trilyon TL bütçe açığını normal olarak anlatır hale gelmiş.
Daha garip olan ise, bir bu kadar da faiz ödeyeceğimiz öngörülüyor. Bu miktarın da 1,2 trilyon TL civarında gezerken, yine rekorlar kırarak ve yine tasarruf yılı ilan edilen dönemde 1,9 trilyon TL’ye çıktığını düşünürseniz, bunun da normalleştiği, hatta açık miktarını da aşarak maliyeti yüksek para kullanmayı sıradan hale getirdiği gözleniyor.
Bir anlamda mesela kuru stabil tutmak için TL yaktığımızın en açık kanıtlarından biri de bu faiz ödemeleri olarak karşımıza çıkıyor. Fakat tabelaya bakarsanız, kurun çok yukarı gitmediğini, faizin düşürüldüğünü, enflasyonun da azaldığını anlatabilirsiniz. Bunun hasarı mı? Onun bedelini öderken, adı değişiyor.
Peki bizim adımıza bir gelişme var mı? Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın yurtdışında bir toplantıda açıkladığından anladığımız sıkılaşmanın devam edeceği mesajı ve bütçede hedeflenen yüzde 16’lık 2026 sonu enflasyon hedefi bize çok şey anlatıyor.
Öncelikle büyüyen bir bütçe açığının, bizim giderlerimizi tahrip edecek oranda zorlayacağı çok açık gözüküyor. Yani hedeflenen rakam tutsa bile, ki çoğu zaman bunu aştığını biliyoruz, yeni bir zam dalgası ve bağlantılı olarak kabul edilmeyen bir enflasyon artış hızı ile muhatap olacağımız net anlaşılıyor.
Yüzde 16 ise kritik bir hedefleme… Çünkü kâğıt üzerinde düşürülen, gerçekle ilgisi olmasa da, ortaya konulan 2025 sonu enflasyonu ‘bakın işler istediğimiz gibi gidiyor’ mesajını algı olarak vermekten başka bir anlam taşımıyor.
Bunun da hayatımıza yansıyacak boyutu şu? Asgari ücret başta olmak üzere, emekli maaşlarında daha da düşük olarak hayatımıza girecek, maksimum yüzde 20’lik gelir artışıyla satın alma gücümüzün daha çok yıpranacağı ve zor bir yıl ile karşı karşıya kalacağımız alenen gözüküyor.
İş bununla da bitmiyor. Adı konulmamış bir stagflasyonun derinleşmesiyle beraber, yine kabul edilmese ve istatistiklere yansımasa da, işsizliğin temel problem olarak gündemde kalacağı, firmaların daha çok zorlanacağı, kur üzerinde bir bakış açısı olduğu için, baskılamayla birlikte bir tarafta TL yakılacağı, diğer tarafta ihracatta rekabetçi güç yitirilirken, ithalatın ülkeyi tüketim kalemiyle baskılayacağı bir sonuç önümüze gelecek.
Asıl sorun şu: Bu fakirleşmeyi ve işin içinden çıkamama durumunu görmek istemeyen ekonomi yönetimi, verilmeyen gelirlerle, kat be kat arttırılan giderleri ve yaşam maliyetlerini bu insanların gerçekten karşılayabileceğini düşünüyor mu?
Çünkü gerçek olan karşılamanın mümkün olmadığıdır ve bunun ikincil şokunun ödemeler zincirindeki kırılmada karşımıza çıkacağıdır. Alın size, bütçe açıklamasının özeti. Peki neden yazının adı garp cephesinde yeni bir şey yok.
Bu kitabın yazarı Erich Maria Remarque, kitabın tanıtımıyla ilgili yazdığı notta tam da bizi anlatıyor da ondan. Diyor ki: “Bu kitap; ne bir şikâyettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.”
Şimdi sorun kendinize: 2026 için bizim ekonomi ile savaşımızda değişen bir şey var mı?