Çetin Ünsalan: Para vermek, üretmeye yetmez
12 Mayıs 2025Türkiye’nin bir üretim üssü olabilmesi için özelliklerine baktığınızda son derece olumlu bir tablo görüyorsunuz. Sıkıntılı yapılar olmakla birlikte, genel anlamda Avrupa ile çalışan, bu haliyle uluslararası standartları karşılayan, siparişin boyutu açısından ulaşılabilir rakamlar sunan, hızlı, lojistik bakımdan avantajlı, kaliteli bir üreticiden söz ediyoruz.
Siz tüm bu özellikleri göz ardı ederek, bu ülkeden bir Çin çıkarma sevdasından vazgeçerseniz, şu ekonomik dönüşüm içerisinde markanın yerini güvenin, fiyat / tüketim ilişkisinin yerini de optimum ürünün aldığı bir dönemi de doğru okursunuz.
Yani nitelikli, dayanıklı özellikte ve ulaşılabilir fiyatta sunular ürünlerin çağına girdiğimiz bu dönemde, Türkiye üreticisini rekabetçi kılabilirse, çok büyük avantajları yakaladığı gibi, bu doğru hizmet yapısıyla 10 senenin sonunda zaten dünya markası olarak bu süreçten çıkabilir.
Fakat ülkede üretim maliyetlerinden çalışan memnuniyetine kadar bir dizi problem yaşanıyor ve bu da üreteni ürettiğini pişmen eden, günlük sorunlar içinde boğulduğu için de gelişmeleri ıskalayan yapılara dönüştürüyor.
Yani üretmek için önce bir felsefeniz olması lazım. O felsefeye uygun bir ekosistem kurmalı, insanların yaratıcılıklarını ödüllendirmeli, hatta desteklemelisiniz. Bizim durumumuz çocuğunu okula yollayıp, gerisiyle ilgilenmeyen ebeveynlere benziyor.
Yapısal reformlardan bahsettiğinizde de, ilk akıllarına gelen şey teşviklerini arttırmak oluyor. Ama verilen teşviklerinin sonuçlarıyla kimse ilgilenmiyor. Çocuğunuzun cebine para koyup okula yolladığınızda nasıl eğitim almasını sağlayamıyorsanız, üreticiye de sadece paradan bahsederek sonuç alamazsınız.
Yine Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır, rekabetçiliğin artması için sunulacak desteklerden bahsederek, konuya ilişkin sığ yaklaşımı perçinledi. Oysa Türkiye’nin bir planlamaya, bu plan doğrultusunda elindekilerle neler yapacağını bilmeye, yaptıktan sonra katma değerli hale getirmek adına sunulacak desteklere ve bakış açılarına ihtiyaç var.
Tüm bunları sağladıktan sonra da, sistem otururken yetiştireceğiniz nitelik personele, mevcut personelin dönüşümüne dair politikalar üretmelisiniz ki, istihdam – üretim dengesi, amaçlara uygun hale gelebilsin.
Fakat üzülerek görüyorum ki, günlük sorunları konuşmaktan, bunları desteklemek ya da yok saymaktan öte bir tavır takınamıyoruz. Bir taraf sürekli destek istiyor, öte taraf da bu havucu göstererek günü geçiştiriyor.
Geldiğimiz nokta ne? Bugün ülkemizde üretilen mal ve hizmetlerin içinde, Türkiye’den temin edilmemesi durumunda, alıcısını yoracak tek bir başlık yok. Yani vazgeçilmez hiçbir şey üretmiyoruz.
Bu halimiz de bizi fiyat rekabeti içine giren ülkeler klasmanına sokuyor. 40 yıldır dolar / kg bazında gelirimizin 1,4’lerde dolaşması, ihracatımızda e orta ve yüksek teknoloji ihracatının yüzde 3,4’ü aşmaması ve kısır döngü içinde her fırsatta aynı sorunları yaşayıp, bunların faturasını da çalışana ya da tüketiciye kesmeyi çözüm zannediyoruz. Sonuç da malûm.