Çetin Ünsalan: Gıdamız enflasyona dert oldu
6 Ekim 2025Türkiye’de enflasyon tartışması, rakamlar düzeyinde devam ediyor. TÜİK gibi kurumlar da ENAG gibi oluşumlar da, Tüketici Birliği Federasyonu gibi sivil toplum kuruluşları da değerlerini açıklıyorlar; ama rakam ne olursa olsun sokağın insanlar üzerindeki erimesi tam anlamıyla tarif edilemiyor.
Daha kötüsü iteleyerek yüzde 30’a ulaştırılacağı anlaşılan enflasyon oranı üzerinden, bunun baz alınıp hedef enflasyon oranında gelirlerine artış yapılacak insanların şimdiden ne yaşadığını umursamayan bir ekonomi yönetiminin, yaşanacaklar konusunda da hassasiyet göstermeyeceği çok açık.
Nitekim aynı durumun üreticiler nezdinde de benzer bir problemi önümüze getirdiğini biliyoruz. Büyük bir rakam tutkusuna kapılmış olmalılar ki, ‘her şeye rağmen’ anlayışı içerisinde ekonomiyi nereye sürüklediklerini umursamıyorlar.
Bilhassa küçük işletmelerdeki sorunlu borç oranındaki yüzde 130’luk artış da, trilyonlarca TL’lik tüketici borcu da, bu gelirsizlik karşısında nasıl ödenecek, bence ekonomi yönetenlerin de bir fikri yok, pek umurlarında olmadığını da anlaşılıyor.
Çünkü rakam tutkusu o kadar inanılmaz bir boyuta ulaştı ki, rakamların gerçekliğiyle ilgili tartışmaları bile duymamazlıktan gelip, bir de görece yükselen enflasyonu ulaştırmadan enerjiye yapılan artışlara değil, gıda fiyatlarına, hatta gıda tüketimine bağlayacak noktaya geldiler.
Son açıklanan enflasyon verisinden sonra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gıda fiyatları ve eğitim masraflarının etkili olduğunu söyledi. Ama bunların insanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden, kamu eliyle yapılan enflasyon körüklemesinden, ödemeler zinciri kırılırken, alacaklının da vereceklinin de neler yaşayacağından bahsetmedi.
Böyle bir ekonomi yönetimi anlayışında ne vatandaş ayakta kalabilir, ne de o ülkede taşın altına elini koyarak ticaret ya da üretim yapanlar. Fakat gözüken o ki, ağza bir parmak bal çalıp, 2026 yılında reform yapılacağını söyleyip, mevcut problemleri görmezden gelerek durum geçiştirme eğiliminden vazgeçilmeyecek.
Türkiye ekonomisi bu haliyle sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Artık ekonomi yönetiminin rakamların gölgesinden çıkıp, bu gerçeklikle yüzleşmesi ve yaraya neşter vurması gerekiyor. Aksi takdirde rantiyecilerle, finansçıların oyuncağı haline gelen bir reel sektör ve vatandaş gerçeğini ağırlaşarak önümüze gelen fotoğraftan görüyoruz.
Mesele hazır yönetilecek pozisyondayken bu hayal dünyasından ve uyku halinden çıkıp, emeklisinden çalışanına, sanayicisinden çiftçisine, esnafından işsizine kadar insanların ne durumda olduğunu görmeyi deneyin.
Çünkü bu gerçeklikle yüzleşmediğiniz sürece ortaya koyulan ısrar, kararlılık değil, yaşanan dramın ağırlaşmasına neden olan bir inat haline dönüşüyor ve ne yazık ki çözüm yolunda ödeyeceğimiz faturanın da boyutunu ağırlaştırıyor.