FÖŞ yazdı: 2026 yılında siyaset
17 Aralık 20252026’da Türkiye siyaseti: İçeride savaş, dışarıda ilerleme
2026’ya girerken Türkiye siyaseti sert bir ikili yapı sergiliyor. İç politikada muhalefetle gerilimin ve devlet gücünün daha agresif kullanımının öne çıkması beklenirken, dış politikada ABD, Avrupa ve bölge ülkeleriyle ilişkilerde yeni fırsatlar ortaya çıkabilir. Bu karşıt anlatıların piyasalara nasıl yansıyacağı, yılın en kritik sorusu olmaya aday.
Zamanın tuhaf akışı ve 2026 kehaneti
Aralık ortasına gelmişiz bile… Zaman ne kadar hızlı geçiyor. En son ayık olduğumu hatırladığımda kiraz çiçekleri açıyordu. Sonrası mı? Tam bir boşluk. Muhtemelen zihin değiştirici maddelerin etkisiyle alternatif bir gerçekliğe savruldum. Noel, Yeni Yıl ve doğum günümü karaciğerimi tamamen harap etmeden kutlayabilmek için geleneksel yılbaşı öncesi ayıklık/detoks dönemime girerken, enerjimi 2026’yı tahmin etmeye adıyorum. Son 25 yıldır kendimi zorladığım mazoşist bir ritüel bu.
Teori bize finansal piyasaların doğası gereği öngörülemez olduğunu söylüyor. Sosyal medya ve Trump sayesinde dünya artık doğrusal da değil. Gerçekten de Çin kelebeği çağında yaşıyoruz: Dünyanın bir ucundaki küçük bir olay, diğer ucunda devasa sonuçlar doğurabiliyor.
Peki madem böyle, neden hâlâ bu tahminleri yazıyorum? Çünkü bunlar, bilgi akışı dediğimiz devasa nehre karışan küçük dereler. İnsanlar ve iş dünyası bu bilgi olmadan fikir oluşturamaz. Etkin piyasalar için etkin bilgi gerekir; ben de payıma düşeni yapıyorum.
Normalde jeopolitik ve küresel ekonomiyle başlayıp Türkiye ve piyasalara uzanan beş bölümlük bir seri yazarım. Ancak bu yıl dünyayı neyin sürüklediğini anlamak için en az bir haftaya daha ihtiyacım var. Bu arada, 2026’da Türkiye siyasetine dair öngörümü paylaşıyorum: İçeride savaş, dışarıda fırsatlar. Piyasalar bu zıt hikâyeleri nasıl sindirecek?
2026 genel çerçevesi: Sert iç siyaset, sürpriz dış politika
2026’da Erdoğan’ın CHP’yi ciddi ölçüde zayıflatma hedefinde önemli mesafe alacağını, ancak DEM ve CHP’yi yeni bir anayasa için ikna etmeyi başaramayacağını düşünüyorum. Piyasa açısından sürprizlerin dış politikadan gelmesi olası. Başta ABD’nin CAATSA yaptırımlarını kaldırması olmak üzere, Türkiye anlatısını daha olumlu kılabilecek başka başlıklar da var.
Yılın en büyük aşağı yönlü riski ise Erdoğan’ın, kendisine mesafeli gördüğü şirketlere yönelik varlık transferleri ve “kurumsal baskınlar” yoluna gitmesi olabilir.
İç politika: Erdoğan–CHP gerilimi ve Kürt barış süreci
Vicdanımı rahatlatmak için önce olasılığı düşük ama etkisi son derece yıkıcı iki riski not etmeliyim. İlki, İstanbul’u ya da Bursa ve Kocaeli’yi etkileyebilecek büyük bir Marmara depremi. Böyle bir felaketin maliyeti 200 milyar doları aşabilir ve üretimi yıllarca baskılayabilir. İkinci risk ise Erdoğan ya da müttefiki Bahçeli’nin sağlık nedenleriyle siyasetten çekilmesi; her iki lider de yorgun ve sağlıksız görünüyor.
Daha somut senaryoya gelirsek, Erdoğan yargıyı kullanarak ana muhalefet CHP’yi bir sonraki seçimlerden dışlamaya devam edecektir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın görevden alınması ya da CHP’den istifaya zorlanması olasıdır. Erdoğan karşısındaki anket performansı yükselmeye devam ederse, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de Meclis’ten uzaklaştırılması ve siyasi yasakla karşı karşıya kalması ihtimal dâhilindedir.
Bu senaryo, yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından büyük ölçüde zaten fiyatlanmıştır. TCMB’nin güçlü rezervleri ve sıkı TL politikası sayesinde, kalıcı bir kur şoku yaratmasını beklemiyorum.
Kürt barış süreci: Yavaş ama geri dönülmez mi?
İçeride ve dışarıda Kürt barış süreci oldukça ağır ilerliyor. Erdoğan Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakmaya yanaşmazken, PKK ve bu yazı bağlamında SDF olarak adlandırdığım Suriye Kürtleri silah bırakmayı reddediyor. Buna rağmen Meclis’in, Abdullah Öcalan ve DEM’i yatıştırmak amacıyla PKK militanlarına yönelik bir af düzenlemesi üzerinde çalışması muhtemel.
Suriye’de ise Kürt güçlerinin ulusal orduyla birleşmeyi reddetmesi hâlinde, El Şara güçleriyle ortak askerî operasyon ihtimali masada. Böyle bir adımın ancak Beyaz Saray’ın onayıyla atılacağını düşünüyorum. Washington’dan gelecek yoğun baskı karşısında Kürtlerin geri adım atması da olasılıklar arasında.
2026’nın ikinci yarısında PKK ve SDF’nin tamamen silahsızlandırılması bir şekilde tamamlanabilir. Nihai hedef, Kürtlere bazı haklar tanıyan ve Erdoğan’a bir dönem daha cumhurbaşkanlığı yolunu açan yeni bir anayasa olacaktır. Ancak Kürtlerin ve CHP’nin asgari talepleri, Erdoğan–Bahçeli hattının verebileceğinden çok daha yüksektir. Bu nedenle anayasa kampanyasının 2027’de başarısızlığa uğraması muhtemeldir. O noktada Erdoğan, yeterli milletvekilini “ikna ederek” yıl sonuna doğru erken seçim çağrısı yapabilir.
En büyük iç politika riski: Şirket baskınları
Yukarıdaki senaryonun piyasalarca sindirildiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Asıl büyük risk, şu alanlara yönelik süren ve genişleyebilecek devlet operasyonlarıdır:
-
Vergi kaçırma ve/veya kara para aklama şüphesi olan şirketler
-
Yasa dışı bahis
-
Yerel mafya yapılanmaları
-
Borsa manipülasyonu
-
Uyuşturucu kullanımı ve ticareti
Bu faaliyetler yıllardır vardı; ancak devletin bunların üzerine gitme iradesi zayıftı. Peki şimdi neden değişti? Tek bir sebep yok. FATF’nin kara para uyarıları, yasa dışı bahisten vergi toplama isteği ve iktidar içi güç dengeleri etkili.
Uyuşturucu operasyonlarını bu risk başlığına almamın nedeni, tutuklanan bazı kilit isimlerin Ciner/Park Holding çevresiyle ilişkili olması. Bunun AKP ile MHP arasında süren örtülü bir güç mücadelesinin yansıması olabileceğinden şüpheleniyorum.
Daha da kötüsü, güçlü kanıtlarım olmasa da Erdoğan’ın yargıyı kullanarak, kendisine mesafeli şirketlerin “en değerli varlıklarını” yakın çevresine aktarmaya yönelebileceği endişesini taşıyorum.
Bu risklerin üç boyutu var:
-
Operasyonların hedge fonlara, portföy yönetim şirketlerine ve hatta borsaya kote şirketlere sıçraması hâlinde, hisse senetleri ve döviz cinsi tahvillere yönelik güven hızla buharlaşabilir.
-
Mafya soruşturmaları AKP ve MHP ile bağları açığa çıkarabilir; bu da Cumhur İttifakı’nın istikrarını zedeler.
-
En kötü senaryoda Erdoğan, bütçe imkânları tükendikçe Türkiye’nin şirketler haritasını zorla yeniden şekillendirmeye kalkışabilir.
Dış politika: Birkaç zafer piyasaları rahatlatabilir
Suriye ile başlayayım ve savaşa karşı olduğumu net biçimde söyleyeyim. Ancak Suriye Kürt güçlerinin yenilgiye uğratılması, ülkenin istikrarına katkı sağlayabilir ve yeniden imar yardımlarını hızlandırabilir. Türk şirketleri şimdiden Suriye’de 12 milyar dolarlık ihale aldı; bu tutar zamanla artarak inşaat malzemeleri ve ihracatı destekleyebilir.
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Ankara ile Washington’un CAATSA yaptırımlarını sona erdirecek bir çözüm üzerinde çalıştığını açıkladı. Beyaz Saray’ın şartı net: Rus yapımı S-400’lerin Türkiye topraklarından çıkarılması. Bu sağlanırsa, Kongre nezdinde yaptırımların kaldırılması ve Türkiye’nin F-35 programına dönüşü gündeme gelebilir.
Bana göre S-400 meselesi çözümsüz değil. Putin sistemleri geri isteyebilir ya da silahlar Azerbaycan gibi dost bir üçüncü ülkeye gönderilebilir.
CAATSA kalkarsa, Halkbank davasının da rafa kaldırılmasını beklerim. “Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni sayfa” anlatısını abartmak istemem; ancak Trump’ın Türkiye’nin nadir toprak elementlerine ilgi duyması ve Amerikan şirketlerini bu alana yönlendirmesi sürpriz olmaz.
Avrupa ve bölge: Kapılar aralanıyor
Ermenistan ile Azerbaycan arasında nihai bir barış anlaşması, Zengezur Koridoru’nu (“Trump Yolu”) açarak Çin ve Orta Asya ticaretini Rusya hattı yerine bu güzergâha kaydırabilir.
Ayrıca Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın itirazlarına rağmen, Türk şirketlerinin AB’nin SAFE savunma ihalelerine sınırlı da olsa katılabileceğini artık güvenle söyleyebilirim. Bu, Brüksel’in Türkiye’ye yönelik “sopa yerine havuç” yaklaşımına işaret eder.
Kıbrıs’ta son dönemdeki gelişmeler, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk tarafının toplumlar arası görüşmelere dönme ihtimalini artırıyor. Bu da, Türkiye’nin “kutsal kâsesi” sayılan Gümrük Birliği’nin genişletilmesi önündeki önemli bir engelin kalkması anlamına gelebilir.
Son söz
2025’te yatırımcıların CHP’ye yönelik baskılar ve kurumsal operasyonlar üzerinden siyasi risklere odaklanması anlaşılır. Ancak 2026’da bu karamsar tablo, dış politikadaki fırsatları öne çıkaran daha dengeli bir hikâyeye evrilebilir.
Çevirmen: WS37
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Raporlarımız kurumsal müşterilere yöneliktir. Abonelik ücretlidir. Koşulları öğrenmek için bize e-mail atın: [email protected]
