Çetin Ünsalan: Çölleşmeye doğru giderken
13 Temmuz 2025İklim Yasası hakkında her türlü spekülasyonu yapanlar, çıkan kanunla olmayan maddeleri sıralayanlar, bu ülkede üretimsizleşme, imtiyaz dağıtma gibi eylemler için sanki kanuna uyumun önemli görülüp görülmediği gerçeğini yok sayarak, asıl gelen sorunu tartışmıyorlar. Tersi olsa yanan ormanlar Anayasa’da açık hüküm olmasına rağmen, sonrasında otel değil, orman olurdu.
Her afet sonrasında ya da en basitinden havalarda aşırı sıcak ya da ürünü don vurduğunda veya ürünler sıcaktan yandığında kendi arasında söylenenler, bunun sebeplerini bir komplo teorisine çevirerek, aslında alınması gereken önlemleri öteliyorlar.
Mesele AB üyeliğine döndü. Avrupa Birliği’ne karşı çıkanların, standartlara ya da zenginleşmeye neden karşı çıktığını anlayamadığımız yıllar olmuştu. Neticede o öngörülebilir ekonomiyi yarat, insanların gelir seviyesini, hukuksal güvencelerini sağla, ardından ister üye ol, ister olma değil mi?
Hayır… Ya benimsin ya toprağın cinsinden yaşamayı alışkanlık haline döndürmüş bir coğrafyada istemediği yere aitse iyilikleri bile reddeden ya da riskleri yönetmekten uzak duran bir bakış açısıyla geldiğimiz, hatta gelemediğimiz nokta belli. Şimdi dünyayı yöneten devletlerin diyelim ki sıkıntılı niyetleri var ya da yok. Bu senin iklimle ilgili yaşadığın problemi ortadan kaldırıyor mu? Milyarlarca lira ödenen tazminatlardan can kayıplarına kadar yok saymak hangi sorununu gideriyor?
Nitekim Birleşmiş Milletler’in son raporu yine bize çölleşme ve susuzluk riskini anlatıyor. Bu uyarıları dikkate alırsınız ya da almazsınız. Ama en azından yaşadıklarınızla sağlamasını yapar ve tarımınızdan su yönetiminize kadar her şeyi gözden geçirirsiniz değil mi?
Eğer tavsiyeler suyunu harca, tarlanı ekme olsaydı anlardım. Ama kendi inisiyatifinizde olan alanlarda, bugüne kadar Belçika büyüklüğünde bir alanda tarımı terk etmiş, nüfusu iki katına çıkmış olmasına rağmen, hayvan nüfusu tartışmalı rakam da olsa aynı kalmış bir ülkenin, sorunlarını ağırlaştırmak için birtakım düzenlemelere ihtiyacı olmadığını görmeniz gerekir.
Türkiye’nin verimsizlikten enerji israfına, akıllı tarım uygulamalarından köylüsünden çiftçi yaratmaya kadar bir dizi ihtiyacı bulunuyor. Birinci su kullanma alışkanlığından vazgeçmesi, suları geri kazanma sistemlerini tartışması gerekiyor.
Millet deniz suyunu dönüştürüp, içme suyu yapıyor. Üstelik dünyanın birçok bölgesinde bu mühendisliği ve uygulamayı bir Türk firması da yapıyor. Elimizde bunu yapma olanağı varken, KKTC’ye teknolojiyi sunmak yerine, yerin altından boruyla su taşıyabiliyoruz.
Yenilenebilir enerji adına, dünyanın neredeyse laboratuvarı olacak özelliklere sahip bir ülkede, mesela jeotermal enerjisi olan ile, törenle doğalgaz getirebiliyoruz. Siz bu ve benzeri hiçbir şeye şaşırmayıp, tepki göstermeyip, içinde dedikodusu yapılan maddelerin hiçbirinin olmadığı bir yasal düzenlemeyle sorun mu yaşayacağınızı düşünüyorsunuz?
Oysa magazin sayfalarından, siyasetin kutuplaştırıcı yanından biraz başınızı kaldırıp, yıllardır sağa sola baksaydınız, imtiyazların nasıl dağıtıldığını, ülkenin nasıl üretimsizleştirildiğini, üreticinin ithalatla terbiye edildiğini görürdünüz. Zarfa bakmaktan artık vazgeçin.