FÖŞ-ANALİZ: Ekim 2025 Ekonomik Görünümü: Vasat-flasyona girdik
27 Ekim 2025Ekim 2025 güven endeksleri (RKGE, HPTİGE, Tüketici) ışığında, ekonominin mevcut gerçeklik ile gelecek umutları arasındaki keskin ayrışmasını Gemini ve ChatGPT yardımıyla kaleme aldım.
Öncelikle, kurumsal çöküş ve %28’in altına inmeyen geniş kapsamlı işsizlik ekonomini artık hükümet politikalarıyla değil, yapısal sorunlarla yön bulduğunun göstergesi. Bu bağlamda, gelecek çok karanlık. Özel sermaye ya sabit sermaye yatırımlarını yavaşlatıyor, ya da başka ülkelere göçüyor. Finansal sermaye de gittikçe artan hızda birikimlerini yurtdışına kaydırıyor. Kaliteli insan gücü göçüyor. Bu ekonomide %3 büyüme bile büyük başarıdır. Ekim güven endeksleri de bu %3 temposunu doğrular nitelikte.
Ne hikmetse, siyaset anketlerinde ekonominin geleceğine güven sürekli düşerken, TUIK’in derlediği anketlerde yüksek seyrediyor. Bu incelemede kullandığım veri dizsini geçmişine de baktım, geleceğe yönelik beklentiler hep abartılı, yani, bireyler ve şirketler sürekli yanlış karar veriyor.
Cari açığa değinmedim, çünkü GSYH’ye oranı çok düşük ve Fed’in faiz indirdiği bir ortamda dış finansman sorun olmaz. Ama, enflasyon manzarası aniden kötüleşti. Betam’ın bugün yayınladığı ankete göre, hanehalkı 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentileri A/A yine yükşelişe geçti.
Şimdi gelelim Ekim verilerinin analizine
Güven Sinyallerindeki Tehlikeli Ayrışma
RKGE’nin mevsimsellikten arındırılmış bazda 1,2 puan artarak 102,0’ye yükselmesi (Mart ayından bu yana en yüksek seviye), yüzeysel bir başarı hikayesi gibi görünüyor. Ancak bu artışın motoru, mevcut talep ya da siparişler değil. Bilakis, endeksi yukarı çeken ana kalemler gelecek 12 aydaki istihdam ve sabit sermaye yatırım harcaması beklentileri. Reel sektör, mevcut nakit akışının zorluğunu kabul ediyor, ancak bir yıl sonrası için bir mucizeye inanma eğilimi gösteriyor. Bu, rasyonel bir iş kararı değil, bir “leap of faith” (körlemesine bir inanç sıçraması) olarak nitelendirilebilir.
Bu iyimser beklentinin yanında ise yapısal zayıflıkların en belirgin olduğu iki sektör var:
- İnşaat Sektöründeki Enkaz: Parasal sıkılaştırmanın en ağır faturasını ödeyen sektör, inşaat oldu. İnşaat Güven Endeksi, Ekim’de %5,3’lük sert bir düşüşle 83,7 seviyesine gerileyerek Mayıs 2020’den bu yana en dip noktayı gördü. Alınan kayıtlı siparişlerdeki ve istihdam beklentisindeki keskin gerileme, yüksek faizlerin ve kredi daralmasının bu sektörü fiilen durma noktasına getirdiğini gösteriyor. Yatırım eğilimleri açısından bu, RKGE’deki iyimserliğin seçici ve kırılgan olduğunu kanıtlayan bir veridir.
- Perakende Hızı ve Tüketici Refleksi: Diğer tarafta, Perakende Ticaret Güven Endeksi %3,7 artışla 113,2’ye tırmanarak iç talebin şaşırtıcı direncini teyit etti. Bu, bizi doğrudan tüketici güveni verilerine götürüyor.
Tüketici Güveni: Umut Sayesinde Ayakta Kalmak
Tüketici güven endeksi, Eylül’e göre hafif gerilese de (83,3’e düştü), hala kayda değer bir seviyede tutunuyor. Ancak bu tutunmanın niteliği, imalat sektöründekine paraleldir: gelecek 12 aylık beklentiler (umut), mevcut duruma (gerçeklik) göre çok daha yüksektir.
Hanenin maddi durumuna baktığımızda, son 12 aylık döneme ait mevcut durum okuması 60’ın altında seyrederken, gelecek 12 aylık beklentiler 80 civarında kalmaya devam ediyor. Bu, hanehalkının bugünkü ekonomik şartlarının oldukça kötü olduğunu hissettiğini, ancak durumun gelecekte iyileşeceğine dair güçlü bir inancı sürdürdüğünü gösteriyor. Bu “beklentiyle yaşama” hali, Türkiye ekonomisine özgü ve sürdürülebilirliği sorgulanması gereken bir psikolojik bariyerdir.
Tüketim Korelasyonunun Normalleşmesi
Veri setindeki en önemli sinyallerden biri, tüketici güveni ile fiili tüketim (GSYH’nın yüzdesi olarak) arasındaki ilişkinin yeniden normalleşmeye başlamasıdır. Pandemi öncesindeki on yılda bu iki seri genellikle birlikte hareket ederken, son yıllarda keskin bir ayrışma yaşandı. Güven erirken, tüketim ciddi negatif reel faizler ve enflasyondan korunma güdüsüyle adeta patlama yaşadı. İnsanlar, paralarının değerini korumak için “şimdi al” refleksiyle hareket etti.
Ancak son birkaç çeyrekte bu ilişki normale dönüyor: Tüketici güveni dibi gördükten sonra yavaşça toparlanırken, fiili tüketim durgunluk göstermeye başladı. Bu normalleşme, enflasyondan kaçış dinamiğinin (yani o “tüketim patlaması”) nihayet zayıfladığına, sıkı para politikasının gecikmeli etkisinin iç talepte hissedilmeye başladığına ve ekonominin temel motorunun yavaşladığına dair kritik bir işarettir.
Enflasyon beklentileri katı kalmayı sürdürüyor
BETAM’ın “Hanehalkı Enflasyon Beklentileri: Ekim 2025” çalışmasına göre, enflasyon beklentileri Ekim ayında arttı.
Detaylar şöyle:
Özet bulgular
- Bir yıl sonrası için ortalama enflasyon beklentisi: %61 (geçen aya göre 6,9 puan artış).
- Katılımcıların %26,5’i enflasyonun %41-60 aralığında olacağını öngörüyor.
- Enflasyonun mevcut seviyeden düşük olacağını bekleyenler: %26,7 (geçen aya göre 1,5 puan artış).
- Cinsiyete göre: Enflasyon beklentisi erkeklerde %57,7, kadınlarda %67.
- Yaş gruplarında en düşük beklenti: 35-44 yaş (%58,9), en yüksek beklenti 25-34 yaş (%65,4).
- İş durumuna göre: En yüksek beklenti öğrencilerde (%68,2), en düşük günlük yevmiyeli çalışanlarda (%52).
SONUÇ
Ekim 2025 verileri, ekonominin bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor: Kredi ve finansmana duyarlı sektörler (İnşaat) sert bir şekilde daralırken, enflasyondan korunma ve ileriye dönük beklentilerle ayakta kalan imalat ve perakende kanatları son bir direniş gösteriyor. Tüketici davranışındaki normalleşme eğilimi, bu direnişin de yakında kırılacağını işaret ediyor. Ancak, imalat sanayinde basında Arap sakızı gibi çiğnenen sanayinin çöküşü iddiasına inşaat hariç delili yok.
Kamunun bir önceliği fiyat istikrarı olduğu sürece, finansman kanalı kapalı kalmaya devam edecek ve İnşaat’ta gördüğümüz daralma, kaçınılmaz olarak diğer sektörlere de yayılacaktır. Ama tüketici bu daralmayı kısmen dengeleyecek. Öte yanda, büyümeyi koruma kaygısı para politikasının yeterince sıkı kalmasına engel. Yeni vergi yasasının 2 yılda TL200 milyar hasılat üretmesi ise TL70 trilyonluk ekonomide deve kulak kalır. Bu şartlar altında, enflasyon 2026’de da yatay seyreder, büyüme ise %3 civarında gerçekleşir. Türkiye uzun soluklu vasat-flasyona girdi.
