Sosyal Medya

Prof.Dr. Evren Bolgün

Prof. Dr. Evren Bolgün: Cumhuriyetin 2.Yüzyılında Türkiye’nin Sorunları Ancak Değişim ile Çözülebilir

14 Mayıs seçimi öncesinde Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Atatürk’ün “Onuncu Yıl Nutku” sırasında söylemiş olduğu şu sözler ile bu haftaki…

Prof. Dr. Evren Bolgün: Cumhuriyetin 2.Yüzyılında Türkiye’nin Sorunları Ancak Değişim ile Çözülebilir

14 Mayıs seçimi öncesinde Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Atatürk’ün “Onuncu Yıl Nutku” sırasında söylemiş olduğu şu sözler ile bu haftaki yazıma başlamak istiyorum.

“Yurttaşlarım!

Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir.

Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz.

Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”

Atatürk’ün 29 Ekim 1933 yılında söylemiş olduğu yukarıdaki ifadelerinden 90 yıl sonra Türkiye halen gelişmiş ülkelerin ulaştığı ekonomik büyüklük, kişi başına düşen gelir düzeyi, uluslararası genel kabul görmüş bağımsız hukuk düzeni, kaliteli ve eşit eğitim imkanları, ekonomik kalkınma hamleleri, hakkaniyetli bir fertbaşına gelir paylaşımı, doğaya saygılı şehircilik inşaası ve çevre bilinci,..vs gibi bir çok konuda sınıfta kaldığımız çok açık bir şekilde ortadadır.

Seçim öncesinde iktidar temsilcilerinden gelen akıl dışı toplumu ayrıştırıcı, nefret içeren tüm siyasi söylemleri de gördükten sonra akl-ı selim olan rasyonel seçmenlere bir kez daha hatırlatmak isterim ki, bizler 14 Mayıs 2023 günü demokrasinin en büyük nimetlerinden birisi olan ve bizi önümüzdeki dönem yönetecek olan Cumhurbaşkanı ve TBMM’ne seçeceğimiz 600 milletvekilleri için bir “Seçim” yapacağız. Bunun dışında siyasetçiler tarafından yapılan saçma sapan anlamlar içeren söylemlerin hiç bir önemi ve anlamı bulunmamaktadır.

Ayrıca önümüzdeki hafta gerçekleşecek olan seçimin başarılı olabilmesi için ülkede yıllardır sürmekte olan “yüksek enflasyon, derin yoksulluk, aşırı yolsuzluk, yüksek işsizlik, yandaş hukuk sistemi, kleptokrasi düzeni, aşırı değersizleşen Türk Lirası,..vs” gibi birçok akut problemlerin çözümüne yönelik de değişim için hep birlikte katkı sağlamamız gerekmektedir.

Ekonomide son yıllarda uygulanan ve ne olduğunu kendilerinin de hiç bilmediği, program isimlerini her yıl değiştirdikleri, içeriklerini ortaya çıkan gelişmeler karşısında anlık olarak belirledikleri karmakarışık biçimde kapalı devre çalışan bir sarmal içerisinde girmiş bulunmaktayız.

Şimdi seçim öncesinde Türkiye’nin 90 yıl önce Atatürk’ün bizlere emanet ettiği Cumhuriyeti ne kadar ileriye taşıyabildiğimizi gösteren bir kaç uluslararası çalışmadan yararlandığım veriler ile bir durum tesbiti yapmak istiyorum. Zira seçim öncesinde hergün kapalı devre biçimde çalışan yazılı ve görsel basın/iletişim kaynaklarının topluma yaymaya çalıştığı “uzaya uçuyoruz, bir gün petrol bulduk, ertesi gün doğalgaz çıkarıyoruz” şeklindeki tüm bu algı operasyonlarına yem olmayınız.

Zira haftaya seçimde yapacağınız bir hatanın artık hiç bir şekilde telafisi olmayacaktır. Ondan sonra da ben neden aşırı yoksullaştım?, ben neden çocuklarımı okutamıyorum?, ben neden yurtdışına ve yurtiçinde her yıl 1-2 kez ailem ile birlikte tatile gidemiyorum?, ben neden kiramı ödeyemiyorum?, ben neden asgari ücrete mahkum oldum? şeklinde daha da çoğaltabileceğim soruları kendinize bir daha sorma hakkınız olmayacaktır. Cumhuriyetin 2.yüzyılının sonunu elbette ki bizler görmeyeceğiz ancak torunlarınızın çocukları için basiretli ve akılcı bir anlayış içerisinde hareket etmek durumundasınız.

İnsani Gelişme Endeksi”, Dünya’daki ülkeler için yaşam uzunluğu, okur yazar oranı, eğitim ve yaşam düzeyi doğrultusunda hazırlanan bir ölçümdür. İnsanların düzgün yaşaması, özellikle çocuk hakları için bir ölçümü teşkil eder. Bu araştırma sonucunda bir ülkenin gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişmemiş bir ülke olduğu; bunun yanı sıra ekonomisindeki etkinin yaşam niteliği ne düzeyde etkilediğini gösterir. Dağılım ilk olarak 1990 yılında Pakistanlı ekonomist Mahbub ul Haq tarafından geliştirilmiştir ve 1993 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Gelişme Programı tarafından yıllık Gelişme Raporu’nda sunulur.

İnsani Gelişme Göstergesi değerlerinin bulunması, eskiden ortalama yaşam süresi, okur yazar oranı (2/3’ü) ve ilkokul, lise ve üniversite kayıtları yüzdesi (1/3’ü) ile bulunan eğitim dağılımı ile kişi başına düşen gelir ve alım gücünün Amerikan Doları’ndan hesaplanmasıyla gerçekleştirilmekteydi. Yeni hesaplama sistemi, eğitimde geçen ve geçmesi beklenen süre, doğumda yaşam beklentisi ve satın alma gücü pariteli milli geliri esas almaktadır.

2022 yılı için açıklanan rapora göre Türkiye, İnsani Gelişme Endeksi’nde (İGE) 191 ülke arasında 48. sırada yer aldı.  Ancak, pek çok ülke gibi Türkiye’nin de insani gelişmedeki ilerlemesi, COVID salgını ve zorlu küresel ekonomik koşullar nedeniyle, son yıllarda yavaşladı. Türkiye, kadın ve erkek İGE değerleri arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkeler arasındadır. 2021 itibariyle Türkiye “insani gelişmede kadınlar ve erkekler arasındaki fark” olarak dünya ülkeleri arasında orta eşitlik düzeyindedir. Kişi başına milli gelirde Türkiye’de çarpıcı biçimde yüksek bir toplumsal cinsiyet açığı vardır ve eğitimdeki iyileşme bu açığı kapatmamaktadır.

https://www.undp.org/tr/turkiye/publications/2022-insani-gelisme-raporu

Bir diğer uluslararası çalışma ise, en son 2022 yılında yayınlanan “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”dir. Endeks,140 farklı yargı alanında (ülke) 154.000’den fazla hane ve 3.600 hukukçu ve uzmanın değerlendirmelerinden alınan 500’den fazla değişkenden faydalanılarak oluşturulmuştur.

Ülkeleri hukuk alanında değerlendirerek hukukun üstünlüğünün tesisini amaçlayan Hukukun Üstünlüğü Endeksi, 44 alt faktör ve 8 ana başlıkta ülkeleri sıralamaktadır. Hükümet Yetkilerinin Kısıtlanması (1), Yolsuzlukla Mücadele (2), Yönetim Şeffaflığı (3), Temel Haklar ve Özgürlükler (4), Düzen ve Güvenlik (5), İdari Yaptırımlar (6), Hukuk Mahkemelerinde Adalet (7) ve Ceza Mahkemelerinde Adalet (8) başlıklarını esas alan endekste, 0 puan hukukun üstünlüğünden uzaklığı; 1 puan ise hukukun üstünlüğünün en sağlam şekilde güvence altına alındığı puanı temsil ediyor.

2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye,

Hükümet Yetkilerinin Kısıtlanması başlığında 0.28

Yolsuzlukla Mücadele başlığında 0.45

Yönetim Şeffaflığı başlığında 0.40

Temel Haklar ve Özgürlükler başlığında 0.30

Düzen ve Güvenlik başlığında 0.73

İdari Yaptırımlar başlığında 0.40

Hukuk Mahkemelerinde Adalet başlığında 0.43

Ceza Mahkemelerinde Adalet başlığında 0.34

puanlarını toplayarak ortalamada 0.42 puanla 140 ülke arasından 116. sırada yer aldı.

https://oad.org.tr/blog/2022-hukukun-ustunlugu-endeksi-wjp

 

Hukukun Üstünlüğü Endeksi (2022)

Endekste 2015 yılından beri zirveyi bırakmayan Danimarka’yı Norveç ve Finlandiya takip ediyor.

 

 

Bir diğer uluslararası çalışma ise, Freedom House tarafından hazırlanan 2022 yılı “Dünya Özgürlük Raporu’dur”. 210 ülke ve bölgenin karşılaştırıldığı raporda Türkiye, 2021 yılında olduğu gibi 32 puanla özgür olmayan ülkeler kategorisinde yer almaktadır.

 

Türkiye Özgürlük Notu (2022, 32/100)

 

Freedom House, her yıl yayınladığı Dünyada Özgürlük Raporu aracılığıyla 210 ülke ve bölgede insanların siyasi haklara ve sivil özgürlüklere erişimini değerlendiriyor. Siyasal katılım, seçim süreçleri, ifade özgürlüğü, örgütsel haklar ve hukukun üstünlüğü gibi çeşitli konu başlıkları altında incelenen ülkeler sivil özgürlükler (60) ve siyasi haklar (40) alt başlıkları altında 100 puan üzerinden değerlendirilerek özgür, kısmen özgür ve özgür olmayan kategorilerine ayrıldılar.

Demokrasilere yönelik tehdidin, küresel özgürlükte 16 yıldır yaşanan sürekli düşüşün bir ürünü olduğunu görmek şaşırtıcı değildir. Geçen yıla kıyaslandığında 60 ülkenin düşüş yaşadığını ve sadece 25 ülkenin puanlarının yükseldiğini görebiliyoruz. Bugün itibarıyla, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 38’i özgür olmayan ülkelerde yaşıyor ve bu 1997’den beri en yüksek orandır. Şu anda sadece Dünya’nın yüzde 20’si özgür ülkelerde yaşıyor.

 

16 Yıllık Demokratik Gerileme

 

Bir başka uluslararası değerlendirme ise, eğitim alanında gerçekleştirilen “PISA Testi”’dir. PISA olarak kısaltılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı adında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) tarafından 1997’de geliştirilen uygulama uluslararası çapta üç yılda bir 15 yaşındaki öğrencilerin başarısını sınamaktadır.

PISA çalışmasının amacı eğitim yöntemlerinde standartlaştırmayı ve gelişmeyi arttırmakla birlikte dünyada okul çocuklarının başarısını karşılaştırmak ve test etmektir.

1997’de geliştirilen bu değerlendirme programı ilk kez 2000 yılında uygulanmıştır. Üç yılda bir verilen sınavlar her dönemde belli bir derse yoğunlaşır ancak öğrenciler diğer ana derslerden de sınanır.

2003 yılında içinde 30 OECD ülkesinin de bulunduğu 41 ülkede 275.000’den fazla öğrenciye PISA sınavı uygulandı. (İngiltere yeterli sayıda öğrenciye sınavı veremediğinden uluslararası karşılaştırmaya dahil edilmemiştir.) Bu sınavdaki ana konu matematiğin yararlı olduğu gerçek hayattaki durumların sorgulandığı matematik okur yazarlığıydı. Bu sınavda ilk kez problem çözme de test edilmiştir.

2006 yılında 56 ülkenin katıldığı PISA sınavında ana tema fen bilgisi okur yazarlığı oldu. 2009’daki sınavda ana tema yeniden okuma (anlama) becerileri olacak ve bu alandaki karşılaştırmaların yapılması için olanak sağlamaktadır.

 

Ülkelerarası PISA Puan Karşılaştırması

 

Sonuncusu 2018 yılında gerçekleştirilen PISA değerlendirmesinin sonuçları Türk kamuoyunda büyük bir tarıtşmayı yeniden doğurmuştur. Bu tartışmalar erken yaşta eğitim, okul özerkliği ve öğretmen maaşları gibi konular çerçevesinde dönmüştür. Özellikle, erken yaşta eğitimin yetersiz olması, PISA’da Türk öğrencilerin kötü performans sergilemesindeki başat faktörlerden birisi olarak değerlendirilmiştir.

Türkiye’de okul öncesi eğitime katılım süresi ortalama 1 yıl iken OECD ülkelerinde ortalama 3 yıldır. OECD’nin yaptığı çalışmalara göre gerçekten de okul öncesi eğitim almış olan öğrenciler PISA’dan daha yüksek puan almaktadır. Ayrıca öğretmen maaşlarının düşüklüğü ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine yönelik tartışmalar da sürmektedir. Özellikle, tecrübeli öğretmenlerin maaşlarının OECD ortalamasına göre oldukça düşük oranda artıyor olmasının, devlet okullarındaki eğitimin kalitesini düşürdüğüne yönelik eleştiriler bulunmaktadır. Ders kitaplarının ezbere yönelik olduğu ve öğrencinin yorumlama kapasitesini ölçmediğine yönelik ciddi tartışmalar bulunmaktadır.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_%C3%96%C4%9Frenci_De%C4%9Ferlendirme_Program%C4%B1

Bir diğer uluslararası endeks çalışması ise, “Sefalet Endeksi’dir”. Türkiye en son açıklanan sefalet endeksinde Zimbabwe ve Venezüella’nın ardından üçüncü olmuştur. Enflasyon ve İşsizliğin toplamından oluşan Sefalet Endeksinde Türkiye 93.3 puanla en yakın takipçisi 89.9 puandaki Arjantini de geçmiş bulunmaktadır.

Sefalet endeksi, bir ekonominin mevcut durumunu ve izlenen ekonomi politikalarının başarısını ölçmekte yararlanılan bir endeks çalışmasıdır. İşsizliğin artması geliri olmayanlarının miktarının yükseldiğini ve enflasyonunda eş zamanlı olarak yükselmesi ile birlikte yaşamın daha da pahalandığını gösterdiği endeksin yükselmesi sefaletin arttığını ve neticede ekonomide belirgin ölçüde bir bozulmanın oluştuğunu göstermektedir.

 

Sefalet Endeksi (2022)

 

Bir diğer problemimiz ise, sık sık değiştirilen yasal düzenlemeleri kapsayan “Mevzuat Riski” konusudur. Türkiye’de özellikle 2009 yılından itibaren yasa ve yönetmelik değişikliklerinde belirgin ölçüde bir artış yaşanmaktadır. Ülkede hukuk sisteminin bağımsızlıktan her geçen yıl daha da uzaklaşması ile birlikte düzenli olarak yapılan mevzuat değişiklikleri neticesinde hiç bir kimseye güven vermeyen, değişken yönetim anlayışı şeklinde “ahbap-çavuş kapitalizmi” olarak ifade edebileceğim bir sistem ortaya çıkmıştır.

 

Türkiye’de Mevzuat Değişim Miktarı (2000-2018,yıllık)

 

Bir diğer uluslararası endeks çalışması ise, “Basın Özgürlüğü Endeksi”dir. En son 2022 yılında açıklanan rapora göre Dünya’da kutuplaşma 2 misli yükselmiş durumdadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayımlamaktadır. 20. yılını dolduran endekse göre Türkiye, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 149’uncu sıradadır. Raporda küresel düzeyde en çarpıcı bulgu ise özetle şöyledir: “Haber ve enformasyon kaosunun etkisiyle kutuplaşma 2 kat arttı. Hem ülkeler içinde hem de ülkeler arasında ayrılıklar derinleşiyor.”

Türkiye bu endekste 2005’te 98., 2010’da 138., 2015’te 149., 2020’de 154. sıradaydı. Geçen yılki raporda 153. sırada yer alan Türkiye, bu yıl 149. sıraya yükseldi. RSF Türkçe, bu yükselişin, Türkiye’de medya özgürlüğüne yönelik baskıların azalmasından değil, sivil toplumun performasından kaynaklandığını açıklamıştır.

 

Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi (2022)

 

https://rsf.org/en/index

Yaşanan tüm bu kötü değerlere rağmen 4 yıl önce bir üniversite bünyesinde gerçekleştirilen ekonomi kongresinde yapmış olduğum sunum içerisindeki çözüm yolları başlıklı son görselim ile bu haftaki yazımı tamamlıyorum.

 

Türkiye’nin Temel Sorunlarının Çözüm Yolu

 

Dilerim ki önümüzdeki hafta tüm seçmenler rasyonel bir şekilde davranış sergileyerek Türkiye’nin önündeki engelleri kaldırarak ülkenin önünü hızla açacak olan bir değişime ortak olmayı tercih ederler…

 

Son Söz: Değişim, bir şeyleri riske atmaktır, bu bizi güvensiz kılar. Değişmemek en büyük risktir; ancak nadiren böyle algılanır. (Robert H.Waterman)

Prof.Dr.Evren Bolgün | Beykoz Üniversitesi Öğretim Üyesi

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler