Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

FED’in sıkılaştırması gelişen ülkeleri nasıl etkiler?

ABD'de enflasyon pandemi ile beraber rekor düzeylere ulaştı. Korona virüsün yanı sıra, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış ile Rusya-Ukrayna savaşı, dünyanın en büyük ekonomisinde enflasyonu 40 yılın zirvesine çıkardı...

FED’in sıkılaştırması gelişen ülkeleri nasıl etkiler?

ABD’de artan enflasyon sonrası Fed, geçtiğimiz ay politika faizini 25 baz puan artırmıştı. Önümüzdeki süreçte de faiz artırımına gitmesi beklenen Fed’in bu hamleleri gelişmekte olan ülkeleri nasıl etkileyecek ünlü ekonomist yanıtladı.

ABD’de enflasyon pandemi ile beraber rekor düzeylere ulaştı. Korona virüsün yanı sıra, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış ile Rusya-Ukrayna savaşı, dünyanın en büyük ekonomisinde enflasyonu 40 yılın zirvesine çıkardı. Şubat ayında ABD’de enflasyon yüzde 7.9 olarak gerçekleşti.

ABD Merkez Bankası (Fed) ise enflasyondaki bu artış sonucu artık genişleyici para politikasını devam ettirmeyeceğini açıklamıştı. Bu karar doğrultusunda geçtiğimiz ay politika faizini 25 baz puan artırdı. Bunun yanı sıra Fed Başkanı Jerome Powell’ın ve banka yetkililerinin yaptığı açıklamalar ışığında önümüzdeki toplantılarda 50 baz puanlık faiz artırımlarının gelmesine kesin gözüyle bakılıyor. Ayrıca, son yayımlanan mart ayı toplantısı tutanakları Fed yetkililerinin aylık 95 milyar dolarlık bilanço daraltma konusunda hemfikir olduğunu gösterdi.

Fed doğal olarak öncelikle ABD verilerine ve ekonomisine baksa da aldığı kararlar bilindiği gibi küresel ekonomiyi fazlasıyla etkiliyor. Brookings Enstitüsü Araştırmacısı ve IMF eski ekonomisti Gian Maria Milesi-Ferretti Foreign Policy Dergisi için Fed’in attığı ve atacağı adımların diğer ülkelere olası etkilerini anlatan bir yazı kaleme aldı.

Dolarla borçlanma maliyeti artacak

ABD faizlerinin yükselmesinin küresel piyasalarda dolarla borçlanma maliyetini artıracağına dikkat çeken Milesi-Ferretti yazıda “Bunun yanında artan faizler dolar cinsi varlıklara talebin diğer para birimi cinsi varlıklara göre daha fazla artmasına sebep oluyor. Bu da söz konusu diğer para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açıyor. ABD Doları cinsi borcu bulunan ülkeler için borç ödemeleri daha masraflı bir hale gelecek” ifadelerini kullandı.

Bu gelişmenin düşük ve orta gelirli ülkeleri daha sert bir biçimde etkileyeceği belirtilen yazı şu değerlendirmelerle devam etti:

“Zengin devletlere göre bu ülkelerin borç alma maliyeti genel olarak daha yüksektir. Bunun yanında dolar cinsi borç alma ihtimalleri de daha yüksektir. ABD’de artan faizler özellikle halen pandeminin yarattığı ekonomik sıkıntılarla boğuşan gelişmekte olan piyasaları ve Ukrayna savaşı sonucu fiyatlardaki yükseliş sebebiyle gıda ile enerji ithalatçısı ülkeleri kötü etkileyecek. Bu ülkeler muhtemelen daha fazla borç sıkıntısı ve devalüasyon görecekler. Bu, büyümelerini düşürürken yoksulluğu azaltmalarını daha zor hale getirecek.”

Kemer sıkma politikaları devreye girebilir

“ABD finansal piyasaları açık ara dünyanın en büyüğüdür ve dolar dünyanın prensip olarak rezerv para birimidir. Uluslararası borçların omurgasını dolar oluşturur ve dolar uluslararası ticarette ve bono satışlarında en çok kullanılan para birimidir. Bu sebeple Fed’in kararları diğer ekonomileri de etkiler. Bu, özellikle yurtdışından borç almak için dolara ihtiyaç duyan gelişmekte olan ülkeler için geçerlidir. Fed ABD enflasyonunu kontrol altına almak için faiz artırdığında dolarla borçlanma daha pahalı hale gelir. Fed’in Faiz artırımları bunun yanında diğer ülkelerde enflasyonun artmasına sebep olabilir. ABD varlıklarının getirileri yükseldikçe yatırımcılar için diğer ülke varlıklarına göre daha cazip hale gelir. Böylece doların değeri artar ve fiyatı genelde dolarla belirlenen ithal malların da maliyeti artar.”

Yeni borçların yanında doların değerlenmesi gelişmekte olan ülkelerde devlet ve özel şirketlerin var olan borçlarını ödemesini de daha masraflı hale getirir. Bu durum kemer sıkma politikalarına kapıyı açabilir ve ekonomik büyümeyi düşürür.”

Fed’in faiz artırımlarının zor bir dönemde geldiğini belirten ünlü ekonomist sözlerine şöyle devam etti:

“Pandeminin etkilerini azaltmak için birçok yoksul ülke daha fazla borçlanmak zorunda kaldı. Pandemi sebebiyle ekonomik aktiviteler yavaşlarken bu ülkeler borçlarını çevirmekte zorlandı. Örneğin turizm odaklı ekonomiler seyahat yasakları nedeniyle ana gelirlerinin eridiğine şahit oldu. Halihazırda pek çok gelişmekte olan ülke yükselen enflasyonla mücadele ediyor. Özellikle artan gıda fiyatları pek çok gelişmekte olan ekonomide enflasyonu yükseltti. Bu ülkelerde yaşayanlar zaten zengin ülkelerde yaşayanlara göre gelirlerinin daha büyük bir kısmını gıda ihtiyacı için harcıyordu. Bunun yanında artan gıda fiyatları toplumsal huzursuzluk da yaratabiliyor.

Fed tabii doğrudan sadece kısa vadeli faiz oranlarını belirleyebilir. 10 yıllık ABD tahvil faizi gibi uzun vadeli faizlerin de diğer ülkelerin ekonomik aktiviteleri üzerinde önemli bir etkisi bulunuyor. Doğrudan belirlemese de Fed sıkılaşmaya gittiğinde bu uzun vadeli faiz oranları da yükselebiliyor. Söz konusu faizler şimdiden yükselmeye başlamış durumda. 2022’nin ilk 3 ayında ABD 10 yıllık tahvil faizi 1 puan yükseldi. Bu görece düşüş bir artış. Eğer artış hızı böyle düşük kalırsa bu gelişmekte olan ülkeler için iyi bir haber olur.

Ancak maalesef ABD enflasyonunun acısız ve hızlı bir şekilde düşürülmesi artık pek mümkün görülmüyor. Dünya pandemi ve Ukrayna’daki savaş sebebiyle onlarca yıldır ilk defa anlamlı yükseklikte bir enflasyonla karşı karşıya kaldı. ABD enflasyonu ise şimdiden tahminleri aştı. ABD’de talep ve işgücü piyasası güçlü kalmaya devam ederse enflasyon tahminlerden daha inatçı bir hale gelebilir. Bu durumda Fed piyasa beklentilerinden daha hızlı ve sert faiz artırımlarına gidebilir, bu da uzun vadeli faizlerin daha da yükselmesini sağlayabilir. Ayrıca bu durumda ABD’nin ekonomik büyümesi yavaşlar ve bunun uluslararası mali yankıları daha sert hissedilir.”

Gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı yaşanabilir

“Düşük ve orta gelirli ülkeleri sadece var olan belirsizlikler bile olumsuz etkilemeye devam edebilir. Ekonomik ve jeopolitik belirsizlik dönemlerinde yatırımcılar daha riskli varlıklardan çekilme eğiliminde olur. Bu riskli varlıklar daha volatil olan gelişmekte olan ülke varlıklarını da kapsıyor. Böylece yatırıma en fazla ihtiyacı olan gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı yaşanabilir.

Ekonomistler için geleceği tahmin etmek zordur ve analistlerin tahminlerinde ayaklarının yere basması gerekir. ABD enflasyonunun seyrini ve Fed’in buna nasıl cevap vereceğini tam olarak kimse tahmin edemez. Ancak geçmişte ABD’nin para politikasında sıkılaşmaya gittiğinde gelişmekte olan dünyanın nasıl etkilendiğine bakmak bize rehber olabilir. Bazı durumlarda tarih umut vaat ediyor. Fed 2004-2006 arasında politika faizini yüzde 1’den yüzde 5.25’e yükselttiğinde gelişmekte olan ülkeler ABD ekonomisi ve küresel ekonomi hızlı büyüme içerisinde olduğu için finansal türbülansa girmedi. 2013 ortasında yatırımcılar Fed’in faiz artırmasını bekliyordu (ama sonuç olarak artırmadı) ve uzun vadeli faiz oranları bugünkü gibi yükselmişti. O dönem yabancı yatırımcılar gelişmekte olan ülkelerdeki alımlarını azalttı ve bu ülkelere ait tahvilleri sattı. Bunların etkisi kısa sürede yok oldu.”

1994-1995 örneği

“Şubat 1994 ile şubat 1995 arasında ise Fed politika faizini yaklaşık 3 puan artırdı. Bunun sonucu uzun vadeli faizlerde 2 puanlık artış yaşandı. Bu, Meksika Pesosu’nda çöküşe yol açtı ve bu ülke resesyona girdi. Meksika sonuç olarak uluslararası kurtarma paketine ihtiyaç duydu. O döne Arjantin’deki olumsuz etkiler de sert oldu. Ancak buna rağmen gelişmekte olan ülkeler genelinde bir kriz dalgası yaşanmadı. Benzer şekilde Mart-Aralık 2018 döneminde Fed faizleri artırırken Arjantin ve Türkiye’nin para birimleri çok sert değer kaybetti ancak diğer ülkelerde düşüş kontrol edildi.”

“ABD’deki sıkılaşma adımları şok dalgaları yarattı”

“Bu olumlu örneklere rağmen faiz artırımı eğer yeterince büyükse daha genel problemlere yol açabilir. 70’lerin sonunda ve 80’lerin başında dönemin Fed Başkanı Paul Vocker enflasyonu düşürmek için faizleri neredeyse 2 katına çıkartarak yüzde 20’ye yükseltti. Enflasyonu düşürmede başarılı oldu ancak ABD’deki sıkılaşma adımları şok dalgaları yarattı. Gelişmekte olan ülkelerde borç krizi tetiklendi ve iflaslar yaşandı. 1981-1983 arasında Brezilya ekonomisi yüzde 2.8, Meksika yüzde 4, Venezuela ise yüzde 7.5 daraldı.

Mevcut faiz artırımlarının etkisi sınırlı olabilir. Orta gelirli ülkelerin çoğu 70 ve 80’lerdekine oranla daha kuvvetli mali kurumlara sahip. O döneme göre bu ülkeler dolarla borçlanmaya daha az ihtiyaç duyuyor ve yabancı para cinsi rezervleri daha yüksek. Bunun yanında geçmişe göre para birimlerinin daha fazla dalgalanmasına izin veriyorlar. Bu kriz zamanlarında ekonomik etkileri daha hafif bir şekilde para birimlerinin değer kaybetmesine izin verebilmeleri anlamına geliyor. Bunun yanında emtia fiyatlarındaki yükseliş bazı emtia ihracatçısı ülkelerin ürünlerini daha pahalıya satma imkanı bulmasına yardımcı oluyor.”

IMF’nin kapısını çalabilirler

“Buna karşılık pek çok yoksul ülke artık eskisi kadar izole değil. Fed’in politika değişikliğinin etkisi 1994’ten bu yana yaptığı her şeyden daha ani etkilere sahip olabilir. Fed’in adımları ayrıca yüksek enflasyonla mücadele eden bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerindeki faiz artırımlarıyla birleşebilir. Ve bu sıkılaşma pandeminin etkisinden tam olarak kurtulunmamış ve Ukrayna’daki savaş devam ederken gelecek. Bu, gelişmekte olan ülkelerin genelinde sert bir kriz yaşanmasa da pek çok kırılgan ülkede yüksek iç borçlanma seviyesi sürdürülemez hale gelebilir. Artan sayıda ülke yakın zamanda Sri Lanka’nın yaptığı gibi kredi almak için IMF’nin kapısını çalabilir veya yabancı kreditörlerle borç yapılandırma için masaya oturabilir.

Pandeminin başından bu yana Dünya Bankası, IMF ve dünyanın en zengin ülkeleri yoksul ülkeler için borç silmeyi tartışıyor. Fed ABD enflasyonunu kontrol altına almak için çalışmalara başladıkça borç silme ihtiyacı giderek artabilir. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu fırtınadan sağa çıkabilir anca ABD’de faizler sert artarsa daha fazla sayıda ülke uluslararası mali yardıma ve borç yapılandırmasına ihtiyaç duyabilir.”

 

Finans Gündem

BAKMADAN GEÇME

  • Neden Online İngilizce Platformları Artık Bir Adım Önde?

    Klasik kursların yerini artık online İngilizce platformları alıyor, hem de haklı sebeplerle. Çünkü insanlar artık zamana değil, zaman onlara uysun istiyor. Online platformlar da tam bunu sağlıyor: Esneklik, erişilebilirlik ve kişisel tempo. Sadece bilgisayar ya da telefonla, istediğin yerde, istediğin saatte derslere katılabiliyorsun. Üstelik canlı oturumlar, interaktif içerikler ve anında geri bildirimlerle öğrenme deneyimi hiç olmadığı kadar kişisel hale geliyor. Bu yazıda, online İngilizce platformlarının neden bir adım önde olduğunu yakından inceleyeceğiz.

  • Merkez Bankası Rezervleri Yükseliş Gösterdi

    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) toplam rezervleri, 12 Aralık haftasında önemli bir artış kaydetti. Bir önceki haftaya kıyasla 4 milyar…

  • FT: Yapay zekâ veri merkezleri uzaya taşınırsa ne olur?

    Google’ın uzayda, güneş enerjisiyle çalışan bir yapay zekâ veri merkezi kurma fikri, AI patlamasının enerji ve altyapı sınırlarını zorladığını gösteriyor. Karada enerji, su ve arazi engelleriyle karşılaşan teknoloji devleri, çözümü yörüngede ararken; uzay çöplüğü, çarpışma riski ve yönetişim eksikliği gibi yeni ve çok daha büyük sorunlar gündeme geliyor. Uzay veri merkezleri, AI’nin “sınırsız ölçeklenebilirliği” anlatısına güçlü ama tartışmalı bir metafor sunuyor.

  • İngiltere Merkez Bankası’ndan Faiz İndirimi

    İngiltere Merkez Bankası (BoE), 2025’in son para politikası toplantısında politika faizini 25 baz puan indirerek %3,75’e çekti. Karar, zayıflayan ekonomik veriler, yumuşayan iş gücü piyasası ve beklenenden hızlı gerileyen enflasyonun etkisiyle alındı. Faiz indirimi, özellikle mortgage borcu olan haneler ve kredi kullanan şirketler için kısa vadeli bir rahatlama sağlarken, tasarruf sahipleri açısından getirilerin düşmesi anlamına geliyor.

  • Zengin ülkelerde güven tavan yapıyor, Türkiye’de dipte: Toplumsal güven neden çöküyor?

    Pew Research Center’ın 25 ülkede gerçekleştirdiği kapsamlı araştırma, toplumsal güvenin ülkeler arasında keskin biçimde ayrıştığını ortaya koyuyor. Yüksek gelirli ve eğitim düzeyi yüksek ülkelerde “insanlara güven” yaygınken, Türkiye bu alanda dünyanın en düşük seviyelerine sahip ülkeler arasında yer alıyor. Araştırma, güvenin kültürel bir özellikten ziyade ekonomik refah, eğitim ve kurumsal yapı ile doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor.

  • Türkiye Özgürlük Endeksinde 165 Ülke Arasında 144cü Sırada

    Cato Enstitüsü’nün Aralık 2024’te yayımlanan Human Freedom Index 2024 (İnsan Özgürlüğü Endeksi), Türkiye’nin hem kişisel hem de ekonomik özgürlükler alanında küresel ölçekte en zayıf ülkeler arasında yer aldığını ortaya koydu. Endekste Türkiye 165 ülke arasında 142’nci sırada yer alırken, 2025 ölçümlerinde bu sıralama 144’e geriledi. Rapora göre Türkiye, 2007’den bu yana özgürlüklerde en sert düşüş yaşayan ülkeler arasında Çin, İran ve Venezuela ile birlikte anılıyor.

  • İktidarın hedefi: “Sadık sermaye” yapılanması mı?

    T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na göre, Son aylarda Türkiye’de operasyonların odağı belediyelerden finans, medya ve özel sektör şirketlerine kaymış durumda. İktidara ve iktidar ortağı MHP’ye yakın olduğu düşünülen kişi ve kurumların da hedef alınması, kulislerde farklı senaryoların konuşulmasına yol açıyor. En dikkat çekici iddialardan biri ise iktidarın, siyasi geleceğini garanti altına alacak “kendisine sadık bir sermaye yapısı” oluşturma arayışı.

  • Küresel Jeopolitik Görünüm: Ateşkes Arayışları, Bölgesel Gerilimler ve Kırılgan Denge

    2025 sonuna yaklaşılırken küresel jeopolitik tablo, diplomatik temasların hız kazandığı ancak kalıcı çözümlerin hâlâ zor olduğu bir dengeye işaret ediyor. Rusya-Ukrayna savaşından Orta Doğu’daki kırılgan ateşkeslere, ABD-Çin rekabetinden enerji ve ticaret hatlarının yeniden şekillenmesine kadar birçok başlıkta riskler yüksek seyrediyor. Küresel sistem, çatışmaların yayılmasını sınırlamaya çalışırken, yapısal belirsizlikler ve bölgesel krizler kırılganlığı artırıyor.

  • Goldman Sachs: Gelişen piyasalar 2025’te sürpriz yaptı, 2026 için beklenti korunuyor

    Goldman Sachs’a göre gelişen piyasa hisseleri 2025’te beklentilerin de ötesinde güçlü bir performans sergilerken, bu ivmenin 2026’da da sürmesi bekleniyor. Zayıflayan dolar, düşen emtia fiyatları, Çin’in ihracat gücü ve küresel faiz indirim döngüsü; gelişen piyasaları, ABD’de yapay zekâ ve teknoloji hisselerinde yoğunlaşmanın yarattığı oynaklığa karşı portföylerde dengeleyici bir unsur haline getiriyor.

  • Ernst & Young: 2026 küresel ekonomik görünüm

    Ernst & Young (EY) Parthenon’un küresel görünüm raporuna göre dünya ekonomisi 2026’da ılımlı bir yavaşlama sürecine giriyor. Küresel büyümenin %3,1’e gerilemesi beklenirken, ticaret gerilimleri, demografik baskılar ve jeopolitik riskler aşağı yönlü riskleri artırıyor. Buna karşın yapay zekâ yatırımları, orta vadede verimlilik ve büyüme açısından önemli bir fırsat alanı olarak öne çıkıyor.

  • Ticaret Bakanlığı’ndan Yeni Düzenleme: Elektronik Defter Dönemi Başlıyor

    Ticaret Bakanlığı, 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren kurulacak tüm şirketler için Elektronik Ticari Defter Sistemi’nin (ETDS) zorunlu hale getirileceğini duyurdu.

  • 🏆 Saxo Bank’tan Dev Altın Analizi: “Sadece Bir Yatırım Değil, Sistemin Yeni Köşe Taşı!”

    Küresel piyasaların dev ismi Saxo Bank, altının son iki yıldaki %110’luk rallisini analiz ederek 2026 sonu için 5.000 dolar hedefini yineledi. Rapora göre altın, artık geçici bir korunma aracı olmaktan çıkıp küresel finans sisteminin stratejik merkezine yerleşti.

  • Asya Kalkınma Bankası’ndan Türkiye’ye Dev Finansman: Deprem Bölgeleri İçin Destek Verecekler

    Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası (TKYB), 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerin ardından toparlanma sürecini hızlandırmak, enerji ile imalat sektörlerindeki yatırımları desteklemek amacıyla Asya Kalkınma Bankası’ndan (AKB) toplam 325 milyon dolarlık kaynak sağladığını açıkladı.

Benzer Haberler