Ekonomi
Prof. İzzettin Önder: Türkiye’de Çoklu Kurumsal Çöküş
Prof. İzzettin Önder, Türkiye’nin devlet, medya, eğitim ve adalet kurumlarında yaşanan eşzamanlı çözülmeyi “çoklu kurumsal çöküş” olarak tanımlıyor. Bu tabloyu yalnızca yönetsel değil, sosyolojik bir bozulma olarak da değerlendiren Önder, ülkenin savunma sanayiinde gösterdiği çabanın, iç kurumların çöküşüyle anlamını yitirdiğini vurguluyor.
Özet:
Prof. İzzettin Önder, Türkiye’nin devlet, medya, eğitim ve adalet kurumlarında yaşanan eşzamanlı çözülmeyi “çoklu kurumsal çöküş” olarak tanımlıyor. Bu tabloyu yalnızca yönetsel değil, sosyolojik bir bozulma olarak da değerlendiren Önder, ülkenin savunma sanayiinde gösterdiği çabanın, iç kurumların çöküşüyle anlamını yitirdiğini vurguluyor.
Kurumlar Arası “Müşterek Kaplar” Etkisi
Toplum bir organizma gibidir; her kurum, diğerinin dengesine bağlı olarak çalışır. Ancak Türkiye’de neredeyse tüm kurumsal yapıların tekâmül etmesi gerekirken geriye doğru kaydığı gözleniyor.
-
Adalet sistemi güven bunalımı içinde.
-
Eğitim, işlevini yitirerek bir “doldur–boşalt” düzenine dönüşmüş durumda.
-
Medya, Habermas’ın “kamusal alan” tanımının aksine, siyasetçiden topluma mesaj taşıyan bir kanal olmaktan çıkıp, iktidarın toplumu yönlendirme ve susturma aracına dönüşmüş durumda.
-
Bürokrasi, özerkliğini kaybederek lidere bağlı bir sekretarya hâline gelmiş durumda.
Bu tablo, sadece idari bir zaaf değil; Önder’in ifadesiyle, “çoklu kurumsal yıpranma” veya daha net biçimde “çoklu çöküş” anlamına geliyor.
İçten Çöken Devlet, Dış Tehditlere Direnir mi?
Türkiye, önemli kaynaklarını savunma sanayine yönlendiriyor. Bu çaba, kalkınmanın doğal bir uzantısı olarak olumlu görülse de, Önder’e göre iç kurumsal çöküş bu başarıyı anlamsızlaştırıyor:
“Kamusal-yönetsel kadrolar ülkeyi içten içe çökertiyorsa, dış saldırılara karşı ülkeyi korumanın ne anlamı kalır?”
Savunma alanında büyük fedakarlıklar yapılırken, aynı anda adalet, eğitim ve medya kurumlarının aşınması, toplumsal moralin çökmesine ve genç kuşakların “istikbal karartması” duygusuna kapılmasına yol açıyor.
Tarih Tekerrür mü Ediyor?
Önder, bu durumu Lozan dönemi İngiliz stratejilerine benzetiyor. O dönemde Osmanlı sonrası Türkiye’yi zayıflatmak için “dini sahtekârlar” kullanılarak toplum gericiliğe ve isyana teşvik edilmişti. Bugün de benzer biçimde, ulusal direnci kıran iç süreçlerin devrede olduğunu öne sürüyor:
“Bir yandan büyük fedakarlıklarla savunma sanayi kuruyoruz, diğer yandan kurumlarımızı aşındırarak hem iç moralimizi çökertiyoruz hem de genç değerlerimizi kaybediyoruz.”
İki Temel Neden: Emperyal Merkez ve Ekonomik Bağımlılık
Prof. Önder, çoklu çöküşün arkasındaki iki yapısal sebebe dikkat çekiyor:
-
Emperyal Merkezin Artan Etkisi:
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kapitalist-emperyalist merkez, çevre ülkeleri daha sıkı kontrol altına aldı. Özellikle stratejik konumdaki ülkeler, bazen “başkanlık” veya “eş başkanlık” unvanlarıyla ödüllendirilip merkezin onayını almış liderler aracılığıyla yönetilmeye başlandı.Bu kontrolün sağlanması için:
-
Parlamentoların denetim gücü zayıflatıldı,
-
Bürokrasi etkisizleştirildi,
-
Medya yandaşlaştırıldı,
-
Akademi merkeze bağlandı,
-
Eğitim sistemi gençleri edilgenleştirecek biçimde tasarlandı,
-
Yargı bağımlı hâle getirildi.
Sonuçta ortaya çıkan sistem, “merkezin vakur emrinin” ülkede sessizce uygulanabildiği bir otoriter düzene dönüştü.
-
-
Siyasi Kadroların Ekonomik Bağımlılığı:
Buradaki ekonomi, ülkenin değil, yönetici elitin kişisel ekonomisidir.
Emperyal merkezin bilgisi dahilinde zenginleşen siyasi kadrolar, ekonomik bağımsızlığını yitirir. Bu durumda servet, güç değil, bir hizmet bedeli hâline gelir.Böylece, maaş ve imtiyaz paketleriyle beslenen “ehil” kadrolar, sistemin devamını sağlar. Muhalefet ise, “gürültü ve patırtı” arasında etkisizleştirilir.
Sonuç: Her Şeyin Temelinde Ekonomi Var
Prof. Önder’in vardığı sonuç net:
“Kapitalist sistemde her şeyin temelinde ekonomi varmış; dinin de, imanın da, ibadetin de, ahlakın da, vicdanın da.”
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu çoklu kurumsal çöküş, sadece yönetim biçiminin değil, ekonomik bağımlılığın ve çıkar ağlarının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Evrensel Gazetesi
