Sosyal Medya

Genel

Soli Özel:  Ekrem İmamoğlu kaybederse?

İmamoğlu’nun seçimi kaybetmesinin sonuçları küçümsenemeyecek kadar karanlık sayılabilir. Yeni ve bunaltıcı bir anayasa ülkenin başına sarılacak, Şebnem Gümüşçü’nün tabiriyle “sinsi İslamileşme” yoğunlaşacaktır.

Soli Özel:  Ekrem İmamoğlu kaybederse?

Biraz da beklenmedik şekilde, yerel seçim tarihi yaklaşırken toplum ister ekonomik krizin iyice can yakmasından, ister tüm kurumların çivisinin çıkmasından, ister laik hayat alanının giderek daha fazla muhasara altına alınmasından kaynaklanan bir hareketlenme içine girdi. Sanki toplumun üzerine serpilmiş ölü toprağı silkelenerek atılmış, seçimsiz geçecek dört yılda ülkenin daha beter bir karanlığa gömüleceğine dair kaygılar ayaklanmıştı.

Başkanlık seçiminde verilemeyen mesajlar, görülemeyen hesaplar için yerel seçimlerin bir fırsat olduğu anlaşılmış ana muhalefetin tüm sakilliğine rağmen, giderek bilenen bir irade ortaya çıkmıştı. CHP kurultayında partiyi yenilgiye mahkum edip, ülkeyi yeise boğan ekibin nihayet gönderilebilmesi de yeni ekibin tüm kusurlarına rağmen hayırlı bir gelişme oldu.

 

Tevekkeli iktidarın borazanlarından bir kuruluşun başındaki şahıs, “Yerel seçim sonuçlarından büyük bir anlam çıkarmamalı” demeye başlıyordu.

 

Usulca biriken bu toplumsal siyasi enerji, tüm partilere güvenin azalıp, öfkenin arttığı bir ortamda liderliğin önemini artırıyordu. Bu dinamik, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “kayda değer yegane seçim” statüsüne taşınan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi üzerinden aslında Türkiye’nin yeni bir lidere sahip olup olmadığının anlaşılacağı ortamı hazırlıyordu.

Eğer yeni bir lider varsa Türkiye siyasetinin 21 yıllık sorunu da çözülmüş olacaktı. Bu süre zarfında Tayyip Erdoğan’ın karşısına ülkeyi yönetmeye ehil olduğuna toplumun önemli bir kesimini ikna edecek bir siyasetçi çıkmamıştı. Kısacası bunca zamandır, ülkenin bayrağı devralabilecek alternatif bir lideri yoktu.

İstanbul seçiminde, tüm baskılara, yalanlara, hilelere, tehditlere, Bakanlar Kurulu’nun kampanya görevlisi gibi çalışmasına rağmen iktidarın adayının kaybetmesi ister istemez ülkenin yeni siyasi liderliğine kimin aday olduğunu da ilan edecekti.

 

Beş yıl önce beklenmedik şekilde, ama geriye dönüp bakıldığında hayli sistemli bir strateji ve siyasal becerileri sayesinde başkanlığı kazanan Ekrem İmamoğlu bu durumda Tayyip Erdoğan’ın yıllar sonra ilk gerçek rakibi oluyordu. Seçimi kazandığı takdirde de karabasanı hâline gelecekti.

 

 

Kamuoyu yoklamalarındaki oranlardan bağımsız olarak İmamoğlu’nun ülkeyi yıllardır bölen ve boğan kutuplaşma kıskacını kırdığı kampanyasının mantığından, temalarından ve yansıyan görüntülerden anlaşılıyor. Aslında 2017’den beri yapılan tüm seçim ve referandumlarda hep iktidara karşı duran İstanbullu seçmenin bu sefer de muhalif siyasetteki parçalanmaya, CHP içindeki çakalların baltalama çabalarına rağmen başkanlarına sahip çıkması bekleniyor. Bu durumda da Türkiye’de ikinci bir iktidar merkezi fiili olarak şekillenmiş olacaktır. Ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda da büyük baskılara maruz kalacaktır.

İmamoğlu’nun seçimi kaybetmesinin sonuçları küçümsenemeyecek kadar karanlık sayılabilir. Yeni ve bunaltıcı bir anayasa ülkenin başına sarılacak, Şebnem Gümüşçü’nün tabiriyle “sinsi İslamileşme” yoğunlaşacaktır. Niteliksizliğe paye verilmeye devam edilecek, rejimin otoriterlik dozu daha da yoğunlaşacaktır. Doymak bilmeyen bir açgözlülük zincirlerinden boşanacak ülkenin doğası talan edilirken, hakkaniyetli bir gelir dağılımı hayal bile edilemeyecektir. Zira kurumları çökmüş bir ülkede hemen hiçbir denge unsuru da kalmamış olacaktır.

 

Her şey bir yana yıllardır yediği tüm sillelere rağmen bıkmadan, usanmadan kendi iradesini kayda geçiren yüzde 48’lik kesimin kutuplaştırıcı söylem ve eylemlerin kırılması sayesinde diğer yüzde 52 ile ortak paydaların etrafında mücadele etme imkanı bulması mümkün olacaktır. Azımsanacak bir kazanım da değildir bu, laikliğin muhafazası, siyaset ortamının genişlemesi ve ülkenin tekrar 21. yüzyıla uygun şekilde yönetilmeye yönelmesi açısından.

 

Tüm bu nedenlerle yarın sandığa gitmemek, şikayetçi olunan rejime karşı sesini yükseltmemek, yakalanmış iktidar fırsatını kaçırmaya vesile olmak affedilemeyecek bir harekettir. Tükenmiş bir iktidarın tükendiğinin ilanı için ele geçen bu fırsat mutlaka kullanılmalıdır.

 

İşte o zaman 1 Nisan günü şakadan değil gerçekten yeni bir başlangıç olanağının müjdecisi olacaktır.

 

Sadece alıntıdır, makalenin tümün okumak için tıklayın

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler