Sosyal Medya

Genel

Akşener’den Erdoğan’a tepki: ‘Kendi beceriksizliğini böyle perdeleyemezsin’

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuşuyor… Akşener’in konuşmalarından öne çıkanlar şu şekilde: 1999 depremini bizzat yaşamış…

Akşener’den Erdoğan’a tepki: ‘Kendi beceriksizliğini böyle perdeleyemezsin’

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuşuyor…

Akşener’in konuşmalarından öne çıkanlar şu şekilde:

1999 depremini bizzat yaşamış biriyim. 99 depremi hepimize çok şey öğretti. Mesela ilk 72 saatte müdahale çok önemlidir. Afeti öğrenir öğrenmez parti olarak seferber olduk. İYİ parti olarak sivil toplum kuruluşu gibi çalıştık. Bu vesileyle deprem olur olmaz seferberlik çağrısına cevap verenlere teşekkür ederim.

Ben de 72 saat sonra deprem bölgesindeydim, o ziyaretlerde sorunları da dinledik. O deprem benim bütün anılarımı canlandırdı. O dönem, Hasan Gemici Kocaeli’nden sorumluydu. Her sabah toplantı yapardık. Muhalefet vs demeden birleşirdik. Ben kadın olduğum için bana genellikle kadın depremzedelerin ağırlıkta bulunduğu yerlerde görev verilirdi. Kocaeli’ni kalkındırmak için hiçbir ayrım gözetmeden çalışırdık. Şİmdi gözümün önünde bir türlü gitmiyor. O sabah beşe çeyrek kala uyandım. Herhalde Erdoğan da o saatte uyanmıştır. Beş buçuk olduğunda vehametin büyüklüğünü öğrenmiştim. Ben onun yerinde olsam bütün başkanları arar biraraya getirirdim. Bu büyük afetlerde bütün imkanlar yan yana getirilmelidir. Hep birlikte bu yapılmadığı gibi şuculuk buculuk dili devam edildi. Allah ıslah etsin.

Gittiğimiz yerlerde benden kefen istediler, tuvalet istediler. Dondurucu soğukta barınma ihtiyacını gideremeyen vatandaşlar vardı. 24 yılın ardından hiçbir dersin alınmadığı gerçeğiyle yüzleştik. Rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının çözüm değil ölüm fermanı olduğuyla yüzleştk.

Ormanlarımız yanıyor uçağımızın olmadığını o an öğreniyoruz. Deprem oluyor ve biz iktidarın hiçbir ciddi çalışmasının olmadığını Erdoğan ve yanındakilerin acizliğini görüypruz. Deprem sonrası arama kurtarma için vinç olmadığını 10 tane vinç kiraladık diyen cumhurbaşkanı yardımcısından öğreniyoruz. Mesela iktidar mensupları tarafından yol şartlarından dolayı fgecikme yaşandığı söylenirken ulaştırma bakanı tarafından dayanıklı yollar sayesinde ulaşım kesintisiz sağlandı dediği yaman bir çelişkiye şahit oluyoruz.

Eski bir bakanın vatandaşın yüzüne bakmadığı aymazlığa şahit oluyoruz. Mesela binlerce insanımız enkaz altında can verirken hazine ve maliye bakanının tek sıkıntıyı sosyal medyadaki haberlerden ibaret gördüğü ve kamera kadrajına girme ğeşinde eski başbakana omuz attığı bir büyük kepazeliği görüyoruz.

AK Parti iktidarında hiç kimse sorumluluk almıyor hiç kimse hesap vermiyor. Bir Allah’ı kulu bile istifa etmiyor. Onlar zerre kadar utanmıyor ama ben onların yerine utanıyorum.

Yardım edin, bir vinç gelsin, bir ekip gelsin” diye feryat ederken; eski bir bakanın, acılı babanın yüzüne bile bakmadan, telefonuyla oynadığı, aymazlığa şahit oluyoruz. Mesela; binlerce insanımız, enkaz altında can verirken, Hazine ve Maliye Bakanı’nın; Tek sıkıntıyı, sosyal medyadaki haberlerden ibaret gördüğü ve kamera kadrajına girme peşinde, eski başbakana omuz attığı, bir büyük kepazeliği izliyoruz. Oysa iktidar, karar mercii olduğu kadar, aynı zamanda, sorumluluk merciidir. Ancak Ak Parti iktidarında, hiç kimse sorumluluk almıyor. Hiç kimse, hesap vermiyor. Bir Allah’ın kulu bile, istifa etmiyor. Ne diyeyim. Yazıklar olsun. Onlar zerre utanmıyor ama ben utanıyorum. Onlar adına utanıyorum. Bu ciddiyetsizlikten utanıyorum. Bu yüzsüzlükten utanıyorum. Bu arsızlıktan utanıyorum. Vatandaşını en zor anında, yalnız ve çaresiz bırakan, bu liyakatsizlikten utanıyorum!

Aziz milletim; Tüm bu ciddiyetsiz, yüzsüz ve liyakatsiz açıklamalara, neden maruz kalıyoruz biliyor musunuz? Sadece ama sadece, kriz üreten, felaket üreten; tek adam sistemi yüzünden. Nitekim, bu ucube sistemin, tek adamı Sayın Erdoğan; Tüm süreç boyunca, yine her zaman olduğu gibi, sınırsız yetkiyle donatılmış, kocaman bir sorumsuzluk hali içindeydi… Hatırlayın; 2020’deki Elâzığ depreminde, iban numarası paylaşıp; “Bu tür afetler, bizler için büyük bir imtihan” demişti. Hatırlayın; 2021’de, Rize’deki, sel felaketinin ardından, vatandaşlarımıza, keyif çayı dağıtmıştı. Hatırlayın; 2022’de Marmaris’teki orman yangını mağdurlarına da; paket paket çay fırlatmıştı.

Yıl oldu 2023… Biz, “Acaba ders almış mıdır?” diye, düşünürken; Bu sefer de, depremden 1 buçuk gün sonra, çıktığı, ilk televizyon yayınında; “Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız” diyerek, milletimizi tehdit etti. Enkaz altındaki insanlarımızın, yerini bildirdiği ve iktidarın yapamadığını yapıp; organize olarak yardım istediği, sosyal medyaya kısıtlama getirdi.

Sonra da çıktı, ve her felakette tekrarladığı gibi, yine utanmadan; “Bunlar, kader planının içerisinde olan şeyler.” dedi. Yani yine kader dedi, yine tevekkül dedi… Gerçekten ibretlik… Sayın Erdoğan; sana daha önce de söylemiştim. Sen istediğin kadar, duymazdan gel. Sen istediğin kadar, kulaklarını tıka. Gerçekleri değiştiremezsin. Tevekkül: Her türlü tedbiri aldıktan sonra, bir işi, nihayetinde, Allah’a havale etmektir. Ancak, her tür tedbiri aldıktan sonra… Hamdolsun hepimiz, kadere iman edenlerdeniz. Hamdolsun hepimiz; “Hayrıhi ve Şerrihi Min Allâhû Teâlâ” diyerek, hayrın ve şerrin, Allah’tan geldiğine inananlarız.

Ancak, tevekkül, tembelliğe açılan bir kapı değildir. Sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf, hiç değildir. Yaşadığımız felaketlerin altında yatan, büyük sorumsuzluğu, gizlemek için, imanımızı sömürmeye kalkmak; kimsenin haddi de, hakkı da değildir. Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip, milletimizin enkazdan uzanan elini tutamayıp, üstüne de, tevekkülden bahsedip, meseleyi kadere havale etmek; şuursuzluktur, aymazlıktır, terbiyesizliktir.

Kendi beceriksizliğini, “kader planı” diyerek, perdeleyemezsin Sayın Erdoğan. Kurduğun yağma düzeninin, ağır faturasını, “kader planı”na yükleyemezsin! Devletimizi yönetemediğin gerçeğini, “kader planı” diyerek gizleyemezsin! Hiç kadere sığınma! Bu beceriksizliğin arkasındaki, tek sorumlu sensin sen!

Bu felaketin yegane sorumlusu sensin. Sen milletimize hizmet etmek yerine sarayda sefa sürmeyi seçtin. Şu anda da yardım paralarıyla aynı heyecan içinde ellerinizi ovuşturarak ihale dağıtma eylemine geçmiş durumdasın. Utan be utan!

Hatırla; 2003’teki, Bingöl depreminde, “deprem kader diyerek geçiştirilemez” diyen, bizzat sendin. Hatırla; “Deprem felaketi, kötü yönetimin sonucudur. tüm sorumlulardan, hesap sorulmalıdır” diyen de, bizzat sendin. Ne oldu Sayın Erdoğan? O günden bugüne, ne değişti? Geçtim sorumlulardan hesap sormayı; Felaketin, daha 3’üncü gününde, utanmadan çıkıp, “Bugün daha rahatız, yarın daha da rahat olacağız.” dedin.

Bugün, depremin 16’ncı günü. Söylesene, rahat ettin mi, Sayın Erdoğan? Tarihimizin, en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz can verdi. İnsanlarımız, koordinasyonsuzluktan, organizasyonsuzluktan, enkaz altından kurtarılmadığı için, soğuktan donarak öldü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Hatay yok oldu, Maraş harap oldu. Adıyaman’da, Malatya’da, Kilis’te, Osmaniye’de, Diyarbakır’da, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te, Elâzığ’da, nice ocaklar söndü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan?

Doğrudur, depremler, doğal afetlerdir. Ama bu afetin, felaketle sonuçlanmasının sorumlusu, bizzat Sayın Erdoğan’dır. Doğrudur, kaderde doğal afetler vardır. Ama devletin kurumlarını felç edip, felakete davetiye çıkartan, bu ucube sistemdir. Doğrudur, depremin merkezi, Pazarcık ve İslâhiye’dir. Ama liyakatsiz ellerin neden olduğu, bu büyük felaketin merkezi Beştepe’dir.

Biz milletçe canımızın derdindeyken iktidar medyası da propaganda derdindeydi. Ama yine de asrın liderinin asrın felaketine sebep olduğunu gizleyemediler. Depreme karşı iktidarı uyardık. Deprem değil ihmal öldürür dedik dinlemediler. AFAD gibi bir kurumda liyakati önemsemediler. Ve sonuç olarak yüzyılın depremine yüzyılımızın en beceriksiz yönetimiyle yakalandık.

Yaşadığımız bu büyük felaketin, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, ve demografik birçok etkisi olacak. Geçen hafta, bir konuya, özellikle dikkat çektim. Deprem bölgesindeki göç hareketliliği, büyük bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

2 buçuk milyondan fazla vatandaşımızın, tahliyelerle ve kendi imkanlarıyla, bölge dışına çıktığı tahmin ediliyor. Mevcut sığınmacı sorunuyla birlikte irdelendiğinde, bu durum, gelecekte, bölgedeki insanlarımız için, bir demografik değişim tehlikesini, gözler önüne seriyor. Nüfusumuzun, yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde, yaklaşık, 1 milyon 700 bin, Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Göçlerin yoğun yaşandığı illerimizde boşalan alanlar dışında, göçün gerçekleştiği, Mersin ve diğer illerimizde de, bu sorun, hayatı, giderek daha da olumsuz etkileyecektir.

Köylerin boşaltılması ise, bu kapsamda, sadece bir demografik değişime değil, terör örgütlerine, yeni alanlar açılmasına da neden olabilir. O nedenle, öncelikle Hatay’dan başlayarak, tüm Türkiye’de, yabancılara konut satışının, durdurulması çağrımı, buradan da tekrarlıyorum. Bu çağrımın, ne anlama geldiğini, idrak edemeyenlerin, zaten bu sorunu, bizzat çıkaranlar olduğunu, kimse unutmasın!

Bizim amacımız, insanlarımızın, evlerine, yurtlarına, geri dönmesi, hiçbir vatandaşımızın, herhangi bir hakkının, kaybolmamasıdır. Çünkü kadim devlet geleneğimizde, devleti yönetenler, sınırlarda güvenliği, içeride ise huzuru, temin etmekle sorumludur. Çünkü sınır güvenliği ve milletin huzuru, ülkenin varlığı için vazgeçilmezdir. Ancak Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının, böyle bir derdi olmadığını, maalesef biliyoruz. O nedenle, buradan uyarmak istiyorum: Özellikle bölgedeki insanlarımızın, mülklerini korumalarına yönelik, hukuki bir çerçevenin oluşturulması ve farkındalık çalışmalarının, derhal organize edilmesi gerekiyor.

Evet, şehirlerimizi yeniden onaracağız. Ve bunu yaparken de, yeni bir usulsüzlüğe ve çarpıklığa izin vermeyeceğiz. Ancak artık, sığınmacı problemini çözme vakti gelmiştir. Buradan iktidarı, başlayacak olan yeni inşa süreci kapsamında, sığınmacıları, ülkelerine geri göndermeye, bunun için de, gerekli adımları atmaya ve diplomatik görüşmeleri, derhal başlatmaya davet ediyorum.

Biz, en kısa zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, bu konuda görüşmeye çağıracağız. Eğer Sayın Erdoğan’ın inadı hala sürüyorsa, önceki çağrımı da, bu vesileyle, buradan yineliyorum. Milletimiz için, devletimiz için, ben bu görüşmeleri yapıp, bu sorunu çözmeye hazırım. Bizler hazırız. Aziz milletim; Biz, İYİ Parti olarak;

Meselelerin üstesinden gelebilmemiz için, önce onları konuşabilmemiz, çözüm yollarını arayabilmemiz gerektiğine inanıyoruz. Çünkü maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça, yalan sarmallarında oyalanarak, çok daha büyük sorunlara doğru sürükleniyor. Ancak biz, milletimize karşı, çok büyük bir sorumluluğumuz olduğunun farkındayız.

Bu sebeple de: Bıkmadan, usanmadan, çağrılarımızı yapmaya, önerilerimizi, çözümlerimizi inatla anlatmaya, devam edeceğiz. Sesimiz duyulana kadar da, bundan vazgeçmeyeceğiz. Depremin olduğu ilk günden itibaren, İYİ Parti olarak, sahada vatandaşlarımızla birlikteydik. Arama kurtarma ekipleri kurduk, enkazdan insanlarımızı çıkarttık. Bölgedeki ihtiyaçları tespit ettik, yardımlarımızı yönlendirdik. 600’ün üzerinde yardım tırını, depremzede kardeşlerimize ulaştırdık. Sahra hastaneleri kurduk. Aşevleri kurduk. Seyyar tuvaletler, çadırlar götürdük. Açıkta kalan insanlarımızı, bölgeden tahliye ettik, konaklama sağladık.

Gün, eleştirme günü değildir dedik; Taşın altına elimizi koyduk, AFAD’a yardımcı olduk. Gün, ayrışma günü değildir dedik; Deprem bölgesindeki risklere karşı, yetkilileri uyardık. Gün, yangın söndürme günüdür dedik; Çözüm önerilerimizi paylaştık. Bir yandan bu depremin ülkemizin, demografik yapısını değiştirmemesi için, ne yapılması gerektiğini söylerken; diğer yandan da, üniversiteler kapatılmasın, eğitime ara verilmesin diyerek; depremzede kardeşlerimizin barınma sorunlarını, KYK yurtlarını kapatmadan, nasıl çözeceğimizi anlattık. Tüm gözlemlerimizin ve çalışmalarımızın sonucunda da, İYİ Parti olarak, bir de acil eylem planı hazırladık.

Bu eylem planında; Tarımdan sağlığa, sanayiden istihdama, eğitimden, kurumsal kapasitenin güçlendirilmesine, sığınmacılardan, barınma sorununa kadar, hayati önem taşıyan, bir çok alanda; kısa, orta ve uzun vadede, ne yapılması gerektiğini anlattık. Ayrıca Millet İttifakı olarak da, bu çerçevede bir komisyon kurduk. Çalışmalarımızı ortaklaştırıp, en kısa zamanda milletimizle paylaşacağız. Ayrıca; Bölgede sürdürülebilir bir yaşamın sağlanması için, iktisadi faaliyetlerin ve üretimin, yeniden başlaması gerektiğini biliyoruz. Türk sanayicisini ve emekçisini, her zamankinden daha fazla desteklememiz gerektiğinin farkındayız.

Bunun için de, eylem planımızın yanında; adına, “İnsani Sanayi Bölgeleri” dediğimiz, Ve İYİ Parti iktidarında hayata geçireceğimiz, bir de proje geliştirdik. İnsani Sanayi Bölgelerimiz, Bölgemizde çeşitli uygulamaları olan, Özellikli Sanayi Bölgeleri ile, aynı yapıda olacak. Zemin çalışması yapılmış yerlerde, 1000 hektarlık alanlar üzerine kurulacak bu bölgeler, yapacağımız uluslararası işbirlikleri sayesinde, dünyanın her yerine, herhangi bir tarife ve kota engeline takılmadan, ihracat yapma imtiyazına sahip olacak. Böylece, depremden zarar gören illerimiz, sanayi ve ihracat için, bir çekim merkezi hâline gelecek.

 

 

karar.com

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler