Sosyal Medya

Borsa

Yapı Kredi Yatırım Strateji Notu: Bastırılmışların Dönüşü

“İnsan, olduğunu sandığı şey değildir; insan, gizlediği şeydir.” demiş André Malraux. Peki insanın kendinden bile gizledikleri yok olmuyorsa nereye gidiyor?…

Yapı Kredi Yatırım Strateji Notu: Bastırılmışların Dönüşü

“İnsan, olduğunu sandığı şey değildir; insan, gizlediği şeydir.” demiş André Malraux. Peki insanın kendinden bile gizledikleri yok olmuyorsa nereye gidiyor? Bastırılmış olanın geri dönüşü meselesi olan “bilinçdışının keşfi”, aslında Freud’dan önce Nietzsche’nin “Dionysos felsefesi” veya Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın hikayesinde görsek de, ete kemiğe bürünmek için Freud ve Jung’u beklemek zorunda kaldı. Bu “keşif”, “Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi” olarak tezahür etmeye başladı çünkü 1914 – 1945 arası, küresel bir deliliğe ve medeniyetin intiharına doğru yol alan bir dönemdi. Freud, “Civilization and its Discontents” isimli eserinde bastırılmayı şu şekilde açıklar: “Zihinsel hayatta bir kez oluşmuş hiçbir şey yok olamaz. Her şey bir şekilde korunur ve uygun koşullarda bir kez daha gün ışığına çıkarılabilir.”

Freud, bilinçdışını ve bastırılanın geri dönüş olasılığını göstermek için arkeolojik ve mimari bir benzetme kullanır. Roma’yı, antik bir şehrin üzerine ve etrafına inşa edilmiş modern bir şehir olarak tanımlar. Fakat günümüzdeki şehrin yüzeyi altında kalanları bulmak için bilinçli olarak kazı yapılabilir veya tarihi eserler tesadüfen keşfedilebilir.

Paris’in, Romalılar döneminden kalma sloganı olan “fluctuat nec mergitur” yani ”dalgalanır ama batmaz” aslında tüm sistemlerin sürdürülebilir olması için gerekli olan bir özelliği anlatır: Yani ister sosyal, ister daha dar ekonomi, isterse de piyasalar için olsun; sistemin sürdürülebilir olması, mümkün mertebe tüm risklerin görünür olmasını, yani suni olarak bastırılmamış veya hoşa gitmediği için yok sayılmamış olmasını gerektirir. Aksi takdirde, siz “riskleri ortadan kaldırayım” derken o riskler şekil değiştirir ve genelde, aynı bilinçaltına ittikleriniz gibi, daha güçlü ve kontrol edilmesi zor bir şekilde tekrar karşınıza çıkar. İnsanlık tarihinde bunun sayısız örneği olmasına rağmen, çoğu zaman çıkar ve güç çatışmaları ve bazen de iyi niyetli ama bütünsel bir bakış açısından yoksunluk sebebiyle, aynı trajik sonuçlar tekrarlanır. Tekrarlanmasının sebeplerinden biri de, sebepten ziyade, semptomların teşhis edilmesi ve sonradan hikayenin sebeplerden ziyade sonuçlar üzerine yorumlanmasıdır. Yakın tarihteki, akla gelen ilk örneklerden biri 2008’de başlayan küresel finansal ve ekonomik kriz. Küresel finans sistemi diz üstü çökmeden önce, bir krizin neredeyse kaçınılmaz olduğunu anlatan birçok analiz de olmasına rağmen, böyle bir krizin öngörülemez olduğu, yani “siyah kuğu” olduğu hikayesi hala anlatılıyor.

 

 

Borsalarda yukarı trend var, ama zamanlamaya dikkat

Bu dinamiğin güncel bir benzeri var. Teşbihte biraz hata olsa da, emtialar konusuna bu açıdan yaklaşmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Ama oraya girmeden önce, piyasalara bir göz atalım. Ocak’ta yaşanan düşüşün ardından ve aşırı satım aşırılıklarına dayanarak Ocak ayı sonlarında tahmin ettiğimiz piyasa dibinin oluştuğunu gördük. Diğer borsalar ve genel olarak barometre aldığımız S&P500 endeksinin 4200 civarı seviyelerini birinci çeyrek için taban kabul etmeye devam ediyoruz.

Mart ayı başlarında tekrar düzeltme ihtimalini görsek de Şubat ayının sonlarına bizimkiler dahil borsaları yukarı eğilimli izlemenin ve short tarafta ısrarcı olunmaması gerektiğini düşünüyoruz. Önceki notlarımızda gelebileceğini ifade ettiğimiz daha ılıman piyasa ikliminin birinci çeyrek sonuna kadar zigzaglı da olsa devam etmesi bizce hala daha muhtemel. Bununla birlikte, gerek yıla bakış gerekse akabindeki notlarımızda değindiğimiz gibi bu senenin geçmişten farklı olduğunu ve çok daha dikkatli olunması gerektiğini yineliyoruz.

 

S&P500’de zirve nerede?

S&P500 endeksinin 4800 civarını geçmesinin zor olduğunu, Nasdaq endeksinin ise muhtemelen zaten tepesini yapmış olduğunu düşünmeye devam ediyoruz. Yani ABD borsaları başta olmak üzere birçok piyasa için uzun vadeli tepe oluşumu içinde olduğumuzu ve şu anki genel kanının aksine özellikle ikinci çeyrek ve yaz aylarının çok daha çetin geçmesini beklemeye devam ediyoruz. Bu bağlamda da daha önce ifade ettiğimiz taktiksel ve stratejik görüşlerde bir değişiklik yok.

 

Emtialar favori

Geçen sene olduğu gibi bu sene de emtia en beğendiğimiz varlık sınıfı olmaya devam ediyor. Geçen sene en iyi performansı göstermiş olan emtia bu sene başından beri de liderlik koltuğunda oturmaya devam ediyor. Enerji ve madencilik sektörünü yıla girerken ön plana çıkarmıştık ve enerji sektörel bazda en iyi performansı gösterdi. Kısa vadede enerji hisseleri çok yükselmiş olsa da her ikisi de küresel çapta favori hisse sektörlerimiz olmaya devam ediyor.

Tekrar emtialara dönelim ama biraz geriye, 2008 krizinin öncesine gidelim. 2008 krizi, genelde gözünü para hırsı bürümüş birkaç Wall Street bankacısının riskli ürünler yaratıp bunu masum kişilere satması şeklindeki bir hikaye olarak anlatılıyor olsa da, aslında gerçek daha komplikeydi. Anlatılan hikayede emtiaya pek yer verilmiyor ama gerçek böyle değil. Şu an anlatılan ekonomi ve piyasa hikayesinde de emtiaya pek yer verilmiyor, önemsiz bir yan rol veya karakter oyuncusu muamelesi yapılıyor. Bu hem doğru değil hem de riskleri ıskalamamıza sebebiyet verir.

Nitekim, petrol başta olmak üzere, emtia fiyatlarının 2006-2008 yıllarındaki artışı, enflasyon ve faizlerde yükselişi tetiklediği gibi tüketiciden petrol üretenlere bir servet transferi ve geriye daha az tüketilebilecek bir gelir bırakarak dünya ekonomilerini yavaşlattı. Ayrıca bu faiz yükselişi, daha sonra patlayan ipotek krizlerini tetikledi.

Tarihe baktığımızda, aslında İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, petrol fiyatlarındaki artışların neredeyse tüm önemli küresel durgunluklarda önemli bir rol oynadığını görüyoruz.

”Peki; iyi, hoş da bir sürü yeni teknoloji var, artık çok daha verimliyiz. Zaten ESG de moda oldu, üstelik fosil yakıtlara eskisi gibi bağımlı değiliz, bak elektrikli araçlar da geliyor” diyebilirsiniz. Evet, çevreci kaygılarla başlayan karbon emisyon konusu, önemli devletlerin en acil konularından biri. Pazarlama için, imaj çalışması açısından ESG konusu da moda oldu, doğrudur. Bu da anlatılması güzel bir hikaye.

 

 

Emtia arzı çok sıkışık

 

Fakat gerçek dünyada durum maalesef çok farklı ve henüz önemli bir gelişme kaydedildiğinden bahsetmek zor. Hatta son derece güzel ve iyiniyetli çevreci bir akımın birçok tehlikeli yan etki yarattığını görüyoruz. Gözden düşen ve imaj kaygılarıyla bastırılan fosil yakıt başta olmak üzere birçok önemli emtiaya yıllardır yapılmayan büyük yatırımlar sonucunda, arz tarafı son derece hassas hale geldi.

 

Yazar:  Murat Berk, Baş Stratejist

 

Cemre Yoldaş yazı dizisi:  Benimle Davranışsal Ekonomi Öğrenmek İster misin?

 

2022 nasıl başladı?

 

30 yıllık emtia uzmanı:  Ben hayatımda böyle piyasa görmedim!

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler