Dünya Ekonomisi
Made in China 2025: Bir Ekonomik Dönüşümün 10 Yıllık Bilançosu (NT)
Çin’in 2025 Vizyonu: Sanayi Hamlesinin Ardından Gelen Dengeler Çin’in 2015 yılında duyurduğu “Made in China 2025” (MIC25) politikası, ülkenin sanayi…

Çin’in 2025 Vizyonu: Sanayi Hamlesinin Ardından Gelen Dengeler
Çin’in 2015 yılında duyurduğu “Made in China 2025” (MIC25) politikası, ülkenin sanayi temelli büyüme modelini dönüştürmeye yönelik stratejik bir adımdı. Bu plan, Çin’in sadece dünyanın üretim merkezi olma konumunu sürdürmekle kalmayıp, aynı zamanda küresel teknoloji ve yenilik liderliğini de hedeflediği bir yol haritası sundu. Aradan geçen on yılın ardından MIC25’in bilançosu hem dikkat çekici başarıları hem de göz ardı edilemeyecek maliyetleri ortaya koyuyor.
Geniş Kapsamlı Sanayi Yatırımları ve Hedefler
Çin’in bu stratejisi, yalnızca yüksek teknolojiye odaklanmakla kalmadı; tarım makinelerinden biyomedikale, bilgi teknolojilerinden havacılığa kadar on farklı sektörü kapsayan geniş bir yelpazede üretim kapasitesini artırmayı hedefledi. Planın temel amacı, ithalata olan bağımlılığı azaltmak, yerli markaların yükselmesini sağlamak ve çevreci üretim pratiklerini yaygınlaştırmaktı. Örneğin, temel bileşenlerde yerli üretim oranını 2025’e kadar yüzde 70’e çıkarma hedefi bunlardan biriydi.
MIC25’in öne çıkan yönlerinden biri, sadece ileri teknoloji değil, geleneksel üretim sektörlerine de yatırım yapılmasıydı. Çin’in çeşitli bölgelerinde altyapı çalışmaları hızla tamamlandı, yerel yönetimler yatırımcı çekmek için ciddi teşvikler sundu. Bu çabalar sonucunda birçok sektörde kayda değer ilerlemeler yaşandı. Yapılan değerlendirmelere göre MIC25 hedeflerinin yaklaşık yüzde 86’sı başarıyla hayata geçirildi.
Teknolojik Atılımlar ve Küresel Etki
Çin’in son yıllardaki teknolojik gelişmeleri, bu uzun vadeli sanayi planının somut çıktıları arasında yer alıyor. Yapay zekâ alanında geliştirilen yerli modeller, verimlilik açısından küresel ölçekte ses getirirken, elektrikli araç (EV) üretimi ve kullanımı da Çin’i bu alanda dünya lideri konumuna taşıdı. Çin menşeili elektrikli araçların Avrupa başta olmak üzere birçok pazarda yaygınlaşması dikkat çekerken, ABD bu trende temkinli yaklaşmaya devam ediyor.
Yalnızca ileri teknoloji değil, daha geleneksel sayılabilecek sektörlerde de Çin’in hâkimiyeti arttı. Okyanus aşırı yük gemisi üretiminde ciddi bir paya sahip olan ülke, yüksek hızlı tren hatları ve altyapı yatırımlarıyla da öne çıktı. Bu büyüme, iç pazardaki güçlü talep sayesinde desteklendi. Yüksek sermaye gerektiren sektörler için finansmana erişim kolaylaştı; iç talep ürünlerin yerli piyasada tutunmasını sağladı ve bu sayede ihracat için sağlam bir temel oluşturuldu.
Yapısal Sorunlar ve Dengelenme Arayışı
Her ne kadar MIC25 birçok başarıya imza atsa da, uygulamanın bazı olumsuz etkileri de göz ardı edilemez. Özellikle yerel yönetimlerin birbiriyle rekabet ederek aşırı üretim kapasitesi yarattığı ve bazı fabrikaların hiç kullanılmadan atıl durumda kaldığı gözlemlendi. Bunun sonucu olarak ihracata dayalı büyümenin yavaşlamasıyla birlikte, sanayide kullanılmayan kapasite oranları arttı.
Ayrıca, imalat sektöründeki istihdam artışı da son yıllarda durma noktasına geldi. Ürün fiyatlarında yaşanan düşüşler, sanayi mallarındaki talep zayıflığını ortaya koyarken, yerel yönetimlerin altyapı yatırımları için aldığı büyük borçlar ekonomik büyümenin önünde engel oluşturuyor. Tarım ve ilaç gibi sektörler ise bu süreçte yeterince gelişme gösteremedi.
En dikkat çekici eksikliklerden biri ise fikri mülkiyet alanındaki yetersizlik. Çin’in yüksek teknolojili ürünler üretme kapasitesi artsa da, yarı iletkenler gibi hayati bileşenlerde hâlâ dışa bağımlılık sürüyor. Yerli üretim tesislerinde kullanılan ileri teknoloji bileşenlerin büyük bölümü ithal edilmeye devam ediliyor. Bu durum, teknolojik anlamda hâlâ dışa bağımlı bir yapı olduğunu gösteriyor.
Uluslararası Tepkiler ve Siyasi Dengeler
MIC25’in uluslararası yansımaları da oldukça çarpıcı. Pek çok ticaret ortağı bu planı adil ticaret kurallarına aykırı buldu. Özellikle ABD, plan kapsamındaki sübvansiyon ve müdahaleci politikaları eleştirerek ticari yaptırımlar uygulamaya başladı. Huawei gibi firmaların ürünlerine ithalat yasağı getirildi; teknoloji ihracatlarına yönelik sınırlamalar arttırıldı. Bu noktada dikkat çekici bir gelişme, Çinli yetkililerin “Made in China 2025” ifadesini kullanmaktan kaçınmaya başlaması oldu. Ancak bu, planın hedeflerinden vazgeçildiği anlamına gelmedi.
Bugün MIC25 sona ermiş olsa da yerine açık bir yeni sanayi stratejisi getirilmiş değil. Ancak Çin’in 2049 vizyonu, yani Cumhuriyet’in 100. yılında küresel ileri üretim lideri olma hedefi hâlâ yürürlükte. Yapay zekâ, elektrikli araçlar, yeşil enerji ve robotik gibi alanlara yapılan yatırımlar sürüyor. Bu yıl açıklanması beklenen yeni beş yıllık kalkınma planında da sanayi yatırımlarının ön planda olacağı öngörülüyor.
Çin’in MIC25 deneyimi, stratejik planlamanın ne kadar dönüştürücü olabileceğini gösteriyor. Belirlenen hedefler, sağlanan teşvikler ve altyapı uyumu sayesinde ülkenin üretim kapasitesi kalıcı biçimde değişti. Ancak aynı zamanda, bu tür planların esneklik ve çeşitlilik içermesi gerektiğini de hatırlatıyor. İmalat sektörü bir ülke ekonomisinin temel taşı olabilir, fakat tek başına yeterli değildir. Çin’in bundan sonraki süreçte üretim dışındaki sektörleri de güçlendirmesi, daha dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme modeline geçmesi gerekecek. Bu da yeni hedefler, yeni araçlar ve daha kapsamlı bir vizyonla mümkün olacak.