Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

Martin Wolf: Dağınık ve öngörülemez dünyamızda gizlenen tehlikeler

Mesele her şeyin olabileceği değil. Daha ziyade, oldukça akla yatkın çok sayıda şeyin, muhtemelen aynı anda gerçekleşebileceğidir.

Martin Wolf: Dağınık ve öngörülemez dünyamızda gizlenen tehlikeler

Geçen hafta dünya ekonomisinin beş uzun vadeli itici gücünü ele almıştım: demografi, iklim değişikliği, teknolojik ilerleme, bilgi birikiminin küresel yayılımı ve ekonomik büyümenin kendisi. Bu hafta ise şoklara, risklere ve kırılganlıklara bakacağım. Tüm bunların birlikte, içinde yaşadığımız ekonomiyi şekillendirdiğini öne sürüyorum.

“Şok” gerçekleşmiş bir risktir. Riskler ise neredeyse tümüyle düşünülebilir. Donald Rumsfeld’in yararlı ifadesiyle bunlar “bilinen bilinmeyenlerdir”. Ancak olasılıkları ve ciddiyetleri bilinmemektedir. Etrafımız bu tür risklerle çevrili: daha fazla salgın hastalık, sosyal istikrarsızlık, devrimler, savaşlar (iç savaşlar dahil), mega terörizm, mali krizler, ekonomik büyümede çöküşler, küresel ekonomik entegrasyonda tersine dönüşler, siber bozulmalar, aşırı hava olayları, ekolojik çöküşler, büyük depremler veya süper volkan patlamaları. Bunların hepsi hayal edilebilir. Birinin gerçekleşmesi, diğerlerinin en azından bazılarının gerçekleşme olasılığını arttırır. Dahası, bilinen kırılganlıklar bu tür şokların olasılığını ya da en azından olası şiddetini arttırmaktadır.

Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Riskler Raporu 2024’ün de gösterdiği gibi, tam da böyle yüksek riskli bir dünyada yaşıyoruz. Mesele her şeyin olabileceği değil. Daha ziyade, oldukça akla yatkın çok sayıda şeyin, muhtemelen aynı anda gerçekleşebileceğidir. Yakın geçmiş bunu açıkça göstermiştir: tarihsel standartlara göre nispeten hafif de olsa bir pandemi, iki maliyetli savaş (Ukrayna ve Orta Doğu’da), enflasyonda beklenmedik bir artış ve buna bağlı bir “hayat pahalılığı krizi” yaşadık. Üstelik bu çalkantılar 2007-15 yılları arasında yaşanan çoklu mali krizlerin hemen ardından geldi.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu şokların zarar verici ve istikrarı bozucu olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle daha kırılgan ülkeler ve insanlar üzerinde uzun vadeli maliyetler yaratmaları muhtemeldir. Ancak bir şansımız var: enflasyon şoku nispeten kısa bir süre içinde ortadan kalkacak gibi görünüyor. Konsensüsün 2024 yılı enflasyon tahminleri Ocak 2023’ten bu yana çok az değişti. Ocak 2024’te bu oranlar Avro Bölgesi için yüzde 2,2, ABD için yüzde 2,6 ve İngiltere için yüzde 2,7 idi. Merkez bankacıları çoğunlukla çok erken gevşeme hatasından kaçınmak için çaresizdir ve bu nedenle bunu çok geç yapma olasılıkları çok daha yüksektir. Sonuç olarak 2024 yılı için büyüme tahminleri şu ana kadar düşük olmakla birlikte negatif değildir.

Mevcut savaşların geleceği çok daha belirsiz. Çözülebilir, yok olabilir ya da daha büyük ve daha zarar verici bir şeye dönüşebilir. Tarih bize böyle bir belirsizliğin savaşın doğasında olduğunu söylüyor. Dahası, nasıl sona erecekleri de başka riskler yaratabilir – hatta muhtemelen yaratacaktır. Bir uçta, her iki çatışmanın da barışçıl çözümleri olabilir. Diğer uçta ise daha kötü düşmanlıklardan önce sadece bir duraklama olabilir.

Gelecekte ne olacağı sadece itici güçlerin nasıl işlemeye devam edeceğine, son şokların ne zaman (ve nasıl) çözüleceğine ve hangi risklerin gerçekleşeceğine bağlı değildir. Aynı zamanda sistemdeki kırılganlıklara da bağlıdır. Dört tanesi öne çıkmaktadır.

İlk grup çevreseldir. Biyosferle, büyük ölçüde ama sadece iklimle ilgili olarak, geri dönüşü olmayan bir deney içindeyiz. İnsan ekonomisi büyüdükçe, biyosfer üzerindeki etkisi de muhtemelen genişleyecektir. Çevreyi daha da kırılgan hale getirmekten kaçınmak için büyük bir çaba gerekecektir. Şimdiye kadar eğilimleri tersine çevirmeyi başaramadık ve bu nedenle çevrenin kırılganlığı artacak.

İkinci küme ise finansaldır. Zaman içinde, hem kamu hem de özel sektörün borç miktarı artma eğilimine girmiştir. Bu çoğu zaman mantıklı, hatta gerekli olmuştur. Buradaki zorluk, insanların hem alacaklarının sağlamlığına hem de borçlarını finanse etme ve gerektiğinde yeniden finanse etme kabiliyetlerine güvenmeye başlamalarıdır. Ekonomiler alacaklıların borçlularına olan güvenine dayanır. Eğer herhangi bir şey bu beklentilerde büyük bir şok yaratırsa, toplu iflaslar, korkunç ekonomik ve siyasi sonuçları olan derin depresyonları tetikleyebilir. Günümüzün yüksek borçluluğunda, uzun süreli yüksek faiz oranları bu tür şokları tetikleyebilir.

Üçüncü grup ise iç politikada yatmaktadır. Stanford’dan Larry Diamond’ın “demokratik durgunluk” olarak adlandırdığı bir dönemde yaşıyoruz. Batı ülkelerinde bile liberal demokrasinin temel normlarına karşı artan bir düşmanlık var. Başka bir yerde de ifade ettiğim gibi, bunun temelinde ekonomik hayal kırıklığı, politika başarısızlıkları ve yıkıcı sosyal değişimler yatıyor. Bu durum geleneksel politikacıların meşruiyetini azaltırken popülist demagogların meşruiyetini arttırıyor. Bu da siyasetimizi kırılgan hale getiriyor.

Son set ise jeopolitikte yatmaktadır. Göreceli ekonomik güçteki değişimlerin Çin merkezli otoriter güçler bloğunun ortaya çıkışıyla birleşmesi dünyadaki bölünmeleri pekiştirmiştir. Bunlar günümüzdeki çatışmalarda görülebilir. Bunun sonucunda ortaya çıkan güvensizlik, “refah, barış ve gezegeni” güvence altına almak için gereken işbirliğini sağlama kapasitemizi tehdit etmektedir. Çatışma tehlikelerinin ve işbirliği yapmamanın maliyetinin bu kadar büyük olduğu bir dünyada, bu son kırılganlık en önemlisi olabilir. Eğer işbirliği yapmanın bir yolunu bulamazsak, risklerin birçoğunu yönetmekte başarısız olmamız muhtemeldir. Bu da daha büyük şokları daha olası ve başa çıkılması daha zor hale getirecektir.

Bizimki gerçekten de dağınık ve öngörülemez bir dünya. Bunun nedeni hiçbir şey bilmememiz değildir. Aksine, çok şey biliyoruz. Sorun şu ki, dünyanın öngörülemez ve karmaşık olduğunu da biliyoruz. Buna verilecek en önemli yanıt kırılganlıkları azaltmak, şokları yönetmek, riskleri planlamak ve temel etkenleri anlamak olmalıdır. Dahası, bunların birçoğu küresel olduğu için, biz de küresel düşünmeliyiz. İnsanlığın alışılagelmiş miyopluğu ve kabileciliği işe yaramayacaktır. Ne yazık ki, yakın gelecekte bunları aşacağımızı hayal etmek zor.

FT

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler