Sosyal Medya

Güldem Atabay

Güldem Atabay: Para politikası sahiden değişti mi?

Yüzde 17,5 politika faizi gerçekçi- rasyonel bir enflasyonla mücadele politikası açısından yetersiz. Faiz artış adımlarının ilkindeki 650 baz puandan ikincisinde…

Güldem Atabay: Para politikası sahiden değişti mi?

Yüzde 17,5 politika faizi gerçekçi- rasyonel bir enflasyonla mücadele politikası açısından yetersiz. Faiz artış adımlarının ilkindeki 650 baz puandan ikincisinde 250 baz puana gerilemesinden anlaşılması gereken de bundan sonraki faiz artış adımlarının daralarak devam edeceği.

Bu hafta dünyanın gözü kulağı ABD merkez bankası FED, Avrupa merkez bankası ECB ve Japon merkez bankası BoJ toplantılarından çıkacak kararlar ve açıklamalarda. Türkiye’de ise TCMB’nin yeni başkanı Gaye Erkan’ın ilk kez sahneye çıkacağı Enflasyon Raporu ekonomi takviminde haftanın en önemli gelişmesi.

Göreve geldiği haziran başından bu yana Erkan’ı sadece kapalı kapı toplantılardan sızan kulislerden takip edebildik. Erdoğan’ın para aramak için çıktığı Körfez turuna da katılan taze Başkan’ın bu ülkelerden sermaye çekmek için nasıl bir para politikası hikayesi anlattığını bilmiyoruz. Yabancı sermaye açısından bir ülkeye giriş şartlarının başında kur istikrarı gelmesi sebebiyle, Gaye Erkan’ın Körfez liderleriyle yapılan toplantılarda 2018’den bu yana gün yüzü görmeyen TL’nin geleceğini parlak çizmiş olduğunu varsaymak durumundayız.

Perşembe sabahı sunacağı seçim sonrası dönemin ilk Enflasyon Raporu’nda Sayın Erkan ilk kez Türkiye kamuoyu karşısına çıkacak. Kavcıoğlu’nun ciddiyetten uzak enflasyon beklentilerinin güncellenmiş seviyelerini açıklayacak. Soru-cevap kısmında kendisini ve politikalarını daha yakından değerlendirmek fırsatı bulacağız.

TL’nin makus talihini yenmesi için para politikasının nasıl şekilleneceğini, enflasyon TL’deki değer kaybı ve vergilerle yeniden yükselme eğilimindeyken faiz artışlarında nereye kadar yol alınabileceğini, para politikasının seçim ekonomisinden gerçekten özgürleşip özgürleşmediğini değerlendirmede ilk ciddi şansımız olacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat TCMB’ye ve önceki başkanlara ettikleri hafızalarda çok taze. Kafalarda değişmeyen soru Erdoğan fabrika ayarlarına dönüp düşük faiz eşliğinde sermaye kontrolleri ile Türkiye ekonomisini şekillendirmeye başlamadan Şimşek-Erkan ikilisinin daha kaç ay görevde kalabileceği. Seçimden bu yana geçen süre içindeki gelişmeler ve Körfez turunda yapılan pazarlama gereği, her iki ismin de Mart 2024’teki yerel seçimlerden öteye kalacakları varsayımını yapmak gerçekçi olur.

Para politikası açısından PPK’dan çıkan son iki faiz artış adımı 650+250 baz puanla politika faizini %17,5’e taşıdı. Aynı dönemde ise resmi TÜFE enflasyonu TÜİK marifeti ve baz etkisiyle %38’e kadar gerilemişti. Seçimden sonra TL’deki değer kaybının seviyesi, vergi artışlarının şiddeti sene sonunda TÜFE enflasyonunu %60-65 aralığına yöneltmiş durumda.

Dolayısıyla %17,5 politika faizi gerçekçi- rasyonel bir enflasyonla mücadele politikası açısından yetersiz. Faiz artış adımlarının ilkindeki 650 baz puandan ikincisinde 250 baz puana gerilemesinden anlaşılması gereken de bundan sonraki faiz artış adımlarının daralarak devam edeceği. Çift hanede gelmesi beklenen temmuz ayı TÜFE enflasyonuna rağmen hem de. Bu durumda Şimşek’in göreve gelmesi aşamasında çıkan kulis haberlerinin doğru olduğunu, Erdoğan’ın faiz artışlarına “izin verirken” zirve seviyesinin %25’i geçmeyecek şekilde anlaşıldığını kabul edebiliriz.

%60-65 aralığında TÜFE enflasyonuna karşılık %25’te tutulacak politika faizi açıkça yetersiz. Bu da TCMB’yi faiz dışı yollarla parasal sıkılaştırma yapmaya itmekte.

TCMB’nin başkanı değişirken, deliryum hâlini yaratan PPK üyelerinin koltuklarında kalması ve faiz artışlarının seviyesi para politikasını şekillendiren sorunlardan çıkışın kolay olmayacağını gösterdi.

FAİZLE YARI YOLA BİLE VARILAMAYACAK, MİKTARSAL SIKILAŞTIRMA VE SEÇİCİ KREDİLER DEVREDE

Para politikasında son yıllarda yaşanan klasik bir deliryum hali. Deliryumdan çıkışın anahtarı da bu hâli yaratan sebepleri, hastalığı ortadan kaldırmak. Şimşek’in rasyonaliteden bahsederek göreve gelmesi ardından değişen TCMB Başkanı’ndan da beklentiler tam bu yönde. Enflasyonu azdırıcı para politikasından bilinen konvansiyonel yöntemlere dönüş.

TCMB’nin başkanı değişirken, deliryum hâlini yaratan PPK üyelerinin koltuklarında kalması ve faiz artışlarının seviyesi para politikasını şekillendiren sorunlardan çıkışın kolay olmayacağını gösterdi.

Önce KKM’ye %15 zorunlu karşılık ilanı geldi. Ardındansa yine bir gece yarısı açıklamasıyla seçici kredi adımlarının ne olduğu açıklandı.

Bakan Şimşek’e göre TCMB’nin bu adımları cari açığı azaltmaya ve enflasyonu orta vadede düşürmeye yönelik. Üstelik sınırlı kaynakların ihracata ve yatırıma yönlenmesini sağlayacak.

Vergi artışları ardından tüketime sert fren eşliğinde geriletilecek iç talep maliye politikasının para politikasına enflasyonla mücadele için verdiği destek amaçlı. Merkez Bankası’ndan dün gece gelen adımlar ise bir önceki yönetimin yarattığı ve adına “makro-ihtiyati önlem” dediği karmaşayı tam olarak sona erdirmiyor. Sadeleşme içermekle birlikte mevcut finansal baskılama araçlarına yeni dönemin amaç fonksiyonuna uygun “ince ayar” yapıyor.

Düşük faizli krediler yoluyla aşırı büyütülen iç tüketim yeni düzenlemelerle dizginlenmeye çalışılıyor. Ancak faiz seviyesi enflasyonla uyumsuz iken bu önlemlerin etkinliği zayıf kalmaya mahkûm. Faiz artışları ve düzenlemeler ardından taşıt kredisinde yıllık faiz %36,87’ye, konut kredi faizleri ise yıllıkta %34,33’e yükseldi. Enflasyon bugün %38, sene sonu %60 ve üzeri. Konut fiyat artışları, araç fiyat artışları yıllık bazda %100’ün üzerinde halen.

Yükseldiği seviyede dahi faiz tüketimi nasıl frenleyecek şu durumda? Ya da politika faizinin %25’te kalması kredi faizlerini daha yukarı taşırken eş zamanlı yükselen enflasyon eşliğinde ne derece iç tüketimi dizginlemekte etkili olacak?

Kısaca vitrin değişikliğine rağmen Erdoğan politikaları tamamen hâlâ devrede. Şimşek-Erkan politikalarının iflası, hangi aşamada başarısız olarak etiketleneceği ise gerçekte sadece zaman meselesi.

Bankaların yükselen mevduat faizinin yarattığı maliyete karşılık kaynaklarını daha düşük faizle yatırım ve ihracat amaçlı kredilere yönlendirmeleri bekleniyor. Bu adımın içine konan düzenleme ile bankaların ticari kredi faiz seviyelerini politika faizinin 1,8 katına kadar “cezasız” çıkarabilince doğal olarak ticari kredilerde önemli artış olacak. İhracat ve yatırım kredilerine verilmeyen bu izin nedeniyle bu iki kalemde kredi faizi düşük kalacak-plana göre. Rasyonellik ise bankaların yatırım ve ihracat kredisi vermek yerine daha yüksek faizli ticari kredilere yönelmesini gerektirir ki bu durumda da TCMB’den gelen düzenlemelerin amaçlarına ulaşmada aksaklıklar izlenir.

Döviz gelirinin %40’ını TCMB’ye satmak zorunda olan ihracatçı bir de TL reeskont kredisi kullanırsa mecbur edildiği %40’a ek olarak %30’unu daha TCMB’ye satma adımından kurtarılıyor. Rezervlerin yok edildiği hızla dahi yerine konamadığı seçim sonrası dönemde doğal olarak ihracat TCMB’nin önemli kaynağı olarak kalmaya devam ediyor.

Reeskont kredisi limiti artırılırken, reeskont kredi vadesi boyunca verilen döviz almama taahhüdünden, ithalat ödemeleri kapsamındaki döviz alımlarının istisna tutulması olumlu gelişmeler. Fakat ihracatçı normal bir finansal düzenden halen çok uzak. Üstelik tam da en büyük ihracat pazarı Avrupa ekonomisinde durgunluk neredeyse kesinleşmişken.

Faiz artıramayınca mecburen sapılan yan yollarla ne enflasyonda tek hane hedefine yönelecek mücadele mümkün, ne de Türkiye ekonomisinde dengeli büyüme yaratmak. Kısaca vitrin değişikliğine rağmen Erdoğan politikaları tamamen hâlâ devrede. Şimşek-Erkan politikalarının iflası, hangi aşamada başarısız olarak etiketleneceği ise gerçekte sadece zaman meselesi.

PolitikYol

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler