Sosyal Medya

Döviz

Güldem Atabay: AKP’nin “enflasyon düşüyor” şovu tutmayabilir

AKP’nin 2023’te en azından cumhurbaşkanlığı koltuğunu elinde tutacak oy çokluğuna ulaşmak için makroekonomik dengeleri daha da bozma pahasına popülizmi nasıl…

Güldem Atabay: AKP’nin “enflasyon düşüyor” şovu tutmayabilir

AKP’nin 2023’te en azından cumhurbaşkanlığı koltuğunu elinde tutacak oy çokluğuna ulaşmak için makroekonomik dengeleri daha da bozma pahasına popülizmi nasıl devreye sokacağına bizzat şahit olacağımız döneme girdik. Aşırı gevşek para politikası, faiz indirimlerinin devamı, bütçe açığını muazzam seviyeye çekecek kamu harcamaları, enflasyonun peşinde koşan büyük ücret artışları… Elindeki bütün düğmelere aynı anda basmanın amacı da özellikle son bir senedir uygulanan Yeni Ekonomi Modeli’nin yarattığı önemli ekonomik hasarları halı altına süpürmek. Kaybettiği oyları geri kazanamasa da kalan desteği çatısı altında tutabilmek.

AKP’nin seçim geri sayımında ekonomi retoriğinin önemli dayanaklarından bir tanesi “2001 krizinden sonra düzelttik, şimdi de bozduğumuzu kendimiz düzeltiriz” temalı konuşmalar olacak. Bir önemli söylem de katlanarak artan dış ticaret açığı ve cari açık, katlanarak yükselen enflasyon ve katlanarak değer kaybeden Türk Lirası’nın çoktan iflasını ilan ettiği YEM’in doğru yol olduğuna ikna için faiz indirimlerine devam ederken enflasyonun da düşebildiğini göstermek.

İşin basit matematiksel yanı, Aralık 2022-Nisan 2023 arasında TL’ye kontrolsüzce değer kaybettirmesi politikalarının yarattığı aşırı yüksek aylık enflasyon rakamlarının 12 aylık seriden çıkarak, yerine Aralık 2022-Nisan 2023 döneminde göreceli daha düşük aylık enflasyon verilerinin devreye gireceğini ummak. Sadece bu sene boyunca ayda kabaca 10 milyar dolar gizli döviz satışlarıyla “kontrollü” değer kaybeden TL ve tabi büyük TÜİK marifetiyle yeni gelen aylık enflasyon verilerinin aralık ayından seçim beklenen Mayıs 2023’e kadar mevcut %83,5 TÜFE enflasyonunu %40’lara kadar çekmesi hâlini de YEM’in başarısı olarak sunmak.

Bu “düşen enflasyon” şovunun yapılabilmesi olasılığı elbette var. Nedeni de para politikasının enflasyonu kontrol altına almaya başlaması değil, ilkokul düzeyinde matematiğin gereği. Üstelik mevcut fiyat seviyelerinin izleyen 12 ayda %40 daha artacak olması, kısaca fiyatlarda bir gerileme olmayacağı gibi artmaya devam edecek olduğu gerçeği de hayat pahalılığında bir düzelme olmayacağının garantisi.

İşin bir başka yanı da AKP kurmaylarının masada yaptıkları bu “düşen enflasyon şovuyla” seçim söylemi oluşturma hesaplarının çarşıda tutmama olasılığı. Bu ıskalama hâlinin de önemli iki potansiyel nedeni var.

İlki, üretici fiyatları enflasyonunun (Y-ÜFE) hafta başında açıklandığı üzere %151,5’e ulaşması. Üretimde kullanılan ara malları yıllık enflasyonu %130, enerji fiyatlarındaki artış %347 iken tüketicilere yansıtılan fiyat değişimlerini izleyen TÜFE enflasyonunun %83’le ÜFE’ye göre çok yüksek olması. Eğer maliyet baskıları bu kadar yüksek olmasaydı, eğer iç talepte bir daralma beklentisi olsaydı üreticiler böylesi kuvvetle sıçrayan maliyet artışlarını ürettikleri malın fiyatına yansıtmakta isteksiz kalabilir; düşük kâr marjına hatta zarara satışlarla stok eritmeye razı olabilirlerdi.

Halbuki AKP’nin geçen ay açıkladığı Orta Vadeli Plan’a (OVP) göre kamu harcamalarını bütçe dengesini ağustos itibarıyla açıklanan 33,1 milyar TL fazladan dört ayda sene sonunda 461 milyar dolar açığa çekecek şekilde körükleyecek. Eğer bir hesap hatası yok ise ayda yaklaşık 125 milyar TL’lik bütçe açığı verilecek. Böylesi ani bir mali genişlemenin hedefi doğal olarak iç talebi körüklemek, yavaşlayan ve son çeyrekte öncekine göre eksiye dönme potansiyeli olan büyümeyi dirilterek seçime gitmek.

Yan etkileri de olacak elbette bu tercihin. Sadece iç talebin bu şekilde desteklenmesi bile, %151,5 üretici fiyatları enflasyonunun %83,5’la sınırlı tüketici fiyatları enflasyonuna geçişini hızlandıracak. Hem de TÜİK’e rağmen. Düşen faizler zaten veri iken, kredi artışını “şimdilik” sınırlamaya çalışan hükümet belli ki sene sonundan öteye kredi sınırlamalarını da hafifletecek. 60 milyar dolara yönelecek cari açık ve -55 milyar dolar TCMB rezervleriyle özetlenebilecek döviz sıkıntısı, dış borç ödemeleri ve enerji faturaları elbette TL’nin değer kaybının devamı olacak.

Yüksek maliyet enflasyonu, hormonlu iç talep, artan kamu harcamaları ve değerini yitirmeye devam eden TL birleştiğinde enflasyonun aylık seyrinin pek de öyle Beştepe masalarında kurgulandığı şekilde gerçekleşmeyebileceği riski oldukça elle tutulur halde görülüyor.

AKP’nin “ekonomik programın şahikası düşen enflasyon” masalına bir çelme de dış dünyadan gelmek üzere. Petrol üreticisi ülkeler petrol fiyatlarındaki gerilemeden hiç memnun değiller.

Bu hafta uzun süredir ilk defa fiziksel olarak bir arada toplantı yapacak petrol karteli, büyük merkez bankalarının enflasyonu düşürmek için devreye soktukları agresif sıkılaşan para politikasının petrol fiyatlarına ettiğinden memnun değiller.

OPEC+, bugün, küresel durgunluk endişelerinin hızla aşağı çektiği petrol fiyatlarını desteklemek, 100 dolar civarında bir alt sınır oluşturmak için pandemiden bu yana üretimdeki en sert düşüş kararını açıklayacak. Delegelerin “içeriden” verdikleri bilgiye göre günlük üretim düşüşü 1 milyon varilden fazla olacak, hatta 2 milyon varile de varabilecek.  Anlaşılan, Ukrayna’da başlattığı savaşı petrol geliriyle halen finanse edebilen Rusya’nın liderliğindeki OPEC+, resesyon sertleştikçe üretimi kademeli daraltarak ortalama petrol fiyatının 2023’te 90-100 doların altına inmesine izin vermeyecek.

OPEC + üretimi önemli ölçüde azaltırsa, dünyanın enflasyon sorunu doğal olarak daha da kötüleşecek. Hazirandan bu yana petrol fiyatlarındaki gerileme sayesinde yaz aylarında izlenen petrol rehaveti terse dönecek. Dolar Endeksi’nin 115’ten 110’lara doğru düzeltme hareketiyse petrol talebini artırarak fiyat artışlarına destek olacak.

Türkiye de bundan payını 2022 son çeyrekten itibaren alacak. Benzin fiyatları tam da seçim öncesi dönemde artmaya başlayacak, TL’de YEM nedeniyle beklenen değer kaybı bu artışları katmerlenecek, enerji zamları yapılması planlanan seçim harcamalarını seçmen üzerinde etkisiz hale döndürecek.

Petrol fiyatlarında yeniden artışla birlikte küresel durgunluk riski artacak, beraberinde Türkiye’nin ihracatı da 2023 başlarında büyük olasılıkla eksi büyümeye dönecek. Büyümeye ihracat tarafından verilen ivme daha da düşecek. Firmaların dış talebi azalacak, stokları artacak, işten çıkarmalarla işsizliğin artmaya başladığı bir 2023’e adım atacağız.

Özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a inandırdıkları ve kendisinin de tekrar etmekten geri durmadığı şekilde Şubat 2023’te Türkiye’de TÜFE enflasyonunun %20’ye gerileyerek “enflasyonla savaşın kazanıldığını” ilan etmesi imkânsız. Hatta seçim geri sayımında baz etkisine sayesinde “enflasyon düşüyor” söylemi bile risk altında.  AKP ekonomi politikalarıyla kontrolden çıkan fiyatlama davranışları nedeniyle fiyatlar enflasyonist dalgalar geldiğinde hızlanarak yükselme eğiliminde olacak.  

Üstelik seçimden sonra gelecek yeni yönetimin de anlaması gereken bir gerçek gün gibi ortada: Dünya yeşil enerji yatırımlarına ağırlık verirken, OPEC’in petrol fiyatlarında düşüşe alan yaratması gerçekçi değil. Yeşil enerjiye dönüşüm, fosil yakıtlardan uzaklaşma da yıllar alacak bir süreçle tanımlandığından önümüzdeki birkaç yıl içinde oldukça yapışkan bir enerji enflasyonu ile baş başayız. Türkiye gibi enerji ithal eden bir ülke içinde bu durum aynı zamanda dış ticaret açığının yüksek seyredeceği, dış fonlama ihtiyacının da yüksek kalacağı anlamına gelmekte.

PolitikYol

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler