Sosyal Medya

Döviz

Prof. Dr. Korkut Boratav: Ekonomi yönetimi Üsküdar’ı geçer mi?

20 Aralık 2021’de ekonomi yönetimi, “şapkadan tavşan çıkardı”: Kur Korumalı Mevduat (KKM) kararı… Bu kararı 31 Aralık 2021’de Sol Haber’de gözden geçirdim (“Kur…

Prof. Dr. Korkut Boratav: Ekonomi yönetimi Üsküdar’ı geçer mi?

20 Aralık 2021’de ekonomi yönetimi, “şapkadan tavşan çıkardı”: Kur Korumalı Mevduat (KKM) kararı…

Bu kararı 31 Aralık 2021’de Sol Haber’de gözden geçirdim (“Kur Korumalı Mevduat: Bazı Gözlemler”). Yazıda, bu karara yol açan temel önceliğin “arızalı bir seçimle de olsa meşruiyet kazanıp iktidarda kalmak olduğu ve bu önceliğin, faiz → enflasyon bağlantısı ile ilgili ideolojik saplantıya baskın çıktığı” ileri sürülüyordu.

KKM düzenlemesini, sonraki ekonomik kararlarla birlikte değerlendirelim. Asgari ücret, emekli, memur maaş ayarlamalarını ve Ocak 2022 zamlarını da içeren bu “paket”, Saray iktidarının seçim kazanmasını sağlayabilir mi?

KKM Sonuçları ve sonrası

KKM kararı, bir anlamda “faiz lobisi”nin zaferi ile sonuçlandı: Politika faizi değişmedi; ama devlet tahvili, tüm kredi, mevduat faizleri yükseldi; KKM mevduatına kur farkları “ikram” edildi.

“Faiz lobisi”nin Türkiye’deki sınıfsal karşılığı, banka sermayesi ile Türkiye burjuvazisinin orta ve büyük rantiye katmanıdır.  Son döviz krizi, TL’den kaçmaya çabalayan yerli rantiyelerden kaynaklanmıştı. 20 Aralık kararları önemli servet aktarımlarına yol açtı.

Her zamanki gibi Saray’a yakın, ayrıcalıklı katmanlar gözetildi: KKM düzenlemesine geçilirken TCMB ve kamu bankalarının “arka kapıdan, lekeli” satışları, rantiyelerin ayrıcalıklı çevrelerine döviz kazançları sağladı. Aynen 2019-2020’de 128 milyar dolarlık TCMB rezervlerinin bir bölümünün de “yerli ve millî” rantiyelere ucuza aktarılması gibi…

Cumhurbaşkanı, KKM sonrasında dahi “faiz sebep, enflasyon sonuç” söylemini sürdürdü. Bu ideolojik takıntı öncelikle TCMB’nin politika faizlerinde uygulanmaktaydı. Bu durum, kritik bir soruyu gündeme getiriyor: Bu ısrar, Ocak 2022’nin son haftasında TCMB’ye taşınacak mı?  Yani politika faizi (%14) ile 2021’in enflasyon oranı (%36) arasındaki eksi 22 puanlık fark daha da açılacak mı?

“Normalde” politika faizleri adım adım yukarı çekilmelidir. En iyimser beklenti, fiilen önemi kalmamış olan TCMB faizinin unutulması, “sabit tutulması” olabilir. Sonrasında, ekonomide esasen yukarı çekilmiş olan nominal faiz, döviz kuru, genel fiyat ve ücret hareketlerinde belli bir “istikrar” gerçekleşebilir mi? Böyle bir “istikrar”, elbette, sözü edilen “göreli fiyatlar” (yani bölüşüm) değişerek gerçekleşebilir. Gerileyen göreli fiyatların başına ücretler yerleşecektir.

Saray’da “seçim kazanarak iktidarı koruma” önceliğinin tekrar baskın çıkacağını varsayalım. Faiz / enflasyon makasını daraltan (en azından açmayan) bir TCMB kararı sonrasında Saray’a seçim kazandıracak bir ekonomik istikrar oluşabilir mi? Sorgulayalım.

İstikrar sağlanabilir mi?

İstikrara gidişte, nominal döviz kuru (“dolar fiyatı”) kritik değişkendir. TCMB’nin “makul” bir kararı, finans kapitalin Türkiye’ye olumsuz bakışını hafifletecek bir adım olabilir.

Türkiye’de finansal ve sabit varlıklar son bir yılda olağan-dışı ucuzlamıştır. Hisse senetlerine, gayrimenkule yabancı sermaye girişleri beklenir. Nitekim, Ocak-Kasım 2021’de yabancılar Türkiye’de 5,2 milyar dolarlık gayrimenkul almıştır. Portföy yatırımları “fırsatçı”dır. Yabancılar Kasım 2021’de borsada net 1 milyar dolar net alış, Aralık’ta 2.9 milyar net satış yapmıştır. Yüksek bir kur ve istikrar beklentisi, bir süre net girişleri hızlandıracaktır.

Uluslararası bankalar, AKP’nin “saçma” uygulamaları döneminde dahi bankalarımızın sendikasyon kredilerini döndürdü; Hazine’nin dövizli tahvil ihracını üstlendi. Elbette maliyet artışları ile… “Normalleşme” sonrasında da sürdürecekler.

Döviz fiyatları 2021’de enflasyonu fazlasıyla aşmış; diğer “yükselen ekonomiler” ile karşılaştırılırsa, Kasım’da reel olarak dip noktaya inmiştir. Dolar cinsinden ücretler hızla ucuzlamış; sanayinin rekabet gücü artmıştır. İthal ikamesi değil, ihracata dönük sanayi kolları dış ticaret açığını aşağı çekmiştir.

Ocak-Kasım 2020-2121 arasında cari işlemler açığı üçte iki oranında (32,1 → 10,8 milyar dolar) daralmıştır. Döviz kurunda yeni bir “sıçrama” tekrarlanmazsa bu avantaj giderek aşınır. Yine de 2021 ivmesinin bir süre daha cari açığı frenlemesi mümkündür. Bu etkenler sonunda döviz fiyatlarının önceki yıla göre istikrarlı bir eğilime yerleşmesi beklenebilir.

Enflasyonda karmaşık, karşıt etkenler söz konusudur. 2021’de döviz fiyatlarından kaynaklanan maliyet enflasyonu, 2022’ye taşınacak; Ocak sonrasında asgari ücretlerde, dolaylı vergilerde, enerji fiyatlarındaki artışlarla beslenecektir. Bunlara karşılık iç talebi daraltıcı etkenler de söz konusudur: Reel ücretlerin, memur ve emekli aylıklarının 2022 boyunca erimesi beklenir. Tüketimi destekleyen kredi faizleri de tırmanmıştır; reel gelir kayıplarının borçlanarak telafisi güçtür.

Bazı iktisatçılar, KKM uygulamasının bütçe açığı ve emisyon yoluyla enflasyonu kamçılayacağını öngörüyor. Şüphelidir. Kamu dengeleri bakımından Türkiye, “olumlu” gösterge içeren bir “yükselen” ekonomidir. AKP’nin KÖO yatırımları ve kapsamlı özelleştirmeleri sayesinde…

KKM’nin ve kur artışlarının kamu maliyesine yansıması zamana yayılacaktır. KKM düzenlemesinin yükü, TCMB ve merkezi bütçe arasında (“kitabına uydurularak”) paylaşılacaktır. TCMB avanslarına bağlı ek emisyon ve bütçe açığını artıran transferler, Türkiye’de hiper-enflasyona yol açmaz.

Mevduata bütçeden transferler, rantiyelerin yatırım, tüketim harcamalarını doğrudan beslemez. Zaman içinde tüketim harcamalarını kamçılaması için faiz getirileri reel olarak pozitif düzeylerde seyretmelidir.

İstikrar, toplumsal bunalımı ağırlaştıracaktır

Yukarıdaki tespitlere göre 2022’de burjuvaziyi, “orta sınıfları” sakinleştiren bir “ekonomik istikrar durumu” gözlenebilecektir.

Saray, bir “istikrar algılaması”nı arızalı bir seçimle birleştirmeyi ve 2017’deki gibi “atı alıp Üsküdar’ı geçmeyi” tasarlamış olabilir. Tutar mı?

Bir süre önce “Türkiye’de kriz yok; toplumsal bunalım var” tespiti yaptım (Sol Haber, 6 Ağustos 2021). Güncel gözlemler bir yana, son yılların gelir dağılımı, istihdam, işsizlik, yoksullaşma, sefalet istatistiklerinin, anket verilerinin desteklediği bir tespit…

İşçi sınıfına ait bölüşüm göstergelerinden sadece iki örnek vereyim: Son GSYH tabloları ortaya koydu ki Ocak-Eylül 2016-2021 arasında ücretlerin cari fiyatlarla millî gelirdeki payı 6,2 puan (%45,3 → %39,1) gerilemiştir.

Benzer bir diğer bölüşüm bulgusunu meslektaşım Serdal Bahçe’nin 24 Aralık 2021’de yayımlanan yazısındaki (“Mortem II”, Sol Haber) verilerden aktarayım: Temmuz-Eylül 2016-2021 döneminde Türkiye’de kişi başına reel ücretler ile reel emek verimi endeksleri arasındaki makas 23 puan (100,0 → 77,0) aşınmıştır.

Bu iki bulgu, diğer göstergelerle birleştirilirse, son altı yılda ülkemiz emekçi sınıf ve katmanlarının Türkiye iktisat tarihi boyunca benzerine rastlanamayacak bir bölüşüm şoku yaşadığını gösteriyor.

Saray politikalarının yaratabileceği istikrarın kalıcı olması için ekonominin orta dönemde durgunlaşması gerekiyor. Bu, bugünkü toplumsal bunalımın sonraki yıllara taşınması anlamına geliyor. Ekonomide istikrar ve halkın sefaleti… Özlenecek bir bileşke olabilir mi? 

Kritik etken: Toplumsal bunalımın mağdurları

İktidarda kalmak için Saray’da oluşan “ekonomi paketi”nin kritik bir zafiyeti var: Son yıllarda ayrıcalıklı şirketleri, rantiyeleri, patronları ihya eden; bedelini insafsızca emekçilere yıkan politikaların bir uzantısıdır.

Toplumsal bunalımın mağdurları, AKP’nin geleneksel seçmen tabanında da ağırlık taşımaktadır. O yüzden anketlerde AKP hâlâ birinci partidir. Önümüzdeki seçimleri kazanabilmesi için, bu taban muhalefete kaymamalıdır.

Bu zorunluluğu Saray algıladı; bu yüzden “sokağa dökülenlere” karşı iç savaş tehdidinde bulundu. Sokak ne zaman tehlikelidir? Ezilenler örgütlenip “artık yetti…” iradesini açıkça ilan ettikleri zaman…

Saray’ın tehdidi, muhalefete de doğru yöntemi işaret ediyor: İktidardan kaynaklanan sınıfsal zulmü emekçilere açıklamak; onları fabrikalarda, mahallelerde örgütlemek; meydanlardan geçerek sandığa taşımak…

Millet İttifakı gibi “sokak tehlikelidir…” tutumu izlenirse ne olur? Ekonomi paketi ve “arızalı” yöntemler iktidara seçim kazandırabilir. Saray da Üsküdar’ı geçer…

SoL

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler