Sosyal Medya

Ekonomi

Emre Balıca: Pembe gözlüklerle  ilk ona

Nereye ulaşmaya çalışıyoruz anlamıyorum. Böyle çat diye düşer gibi konuya girdiğim için kusura bakmayın. Siz sevgili okurlara bir soru sormak…

Emre Balıca: Pembe gözlüklerle  ilk ona

Nereye ulaşmaya çalışıyoruz anlamıyorum.

Böyle çat diye düşer gibi konuya girdiğim için kusura bakmayın. Siz sevgili okurlara bir soru sormak isterim.

Z kuşakları bilmez ama gazetelerin kağıda basılıp, sayfaları çevrilerek okunulan döneminde ekonomi sayfaları yine az okunan hatta meraklısı yoksa okunmayan sayfalarındandı. Popüler değildi. Sonra bir dönem güzel ülkemde ekonomi mezunları ki, ben de onlardan biriyim, bayağı toprağı saran mantar misali her taraftan çıkmaya başlayınca üniversitelerin en popüler bölümleri ekonomi ve ekonomi türevleri haline geldi.

Tabi ne kadar ekonomi bitiren varsa aynı pembe hayaller ile bir holding in CEO’luğuna çıkacak basamakları hesaplıyordu. Ya da kesinlikle bir bankanın dış kredilerinde yer alıp liseden gelen İngilizce bilgisi ile finans dünyalarına yön vermenin hırsını yaşıyordu.

Hayaller Paris gerçekler Türkiye’nin ekonomi çıkmazları tabi.

Bu hayalleri kuran ama kendini buna göre hazırlamayı başaran şanslı kişiler (ekonomik yapı ve alınan eğitimin kalitesi gerçeğinin bu şansı oluşturduğunu da unutmayalım) hayallerini gerçekleştirmeyi başardı. Başaramayanlar yine bu toprakların üniversiteli gencine yaşatmaktan keyif aldığı işsizlik gerçeği ile karşılaştılar. Ve tabi ki aldıkları eğitim dışında işlere savruldular.

Aslında yazımın konusu bu değildi de buraya kadar sürükledim sizi.

Bu Z kuşağının bilmediği ama araştırıp rahatlıkla öğrenebileceği o yıllarda da Türkiye ekonomisi “Gelişmekte Olan Ülkeler” sıfatını gururla taşıyordu. Hani şu yenildik ama ezilmedik coşkusu ile. Enflasyon rakamlarının yine çift haneli hatta bir ara üç haneli olduğu yıllarda bile bu paye gurur veriyordu.

Bunun nedenlerinden birisi gerçekten gelişmekte olan ülke olduğunuzu hissedebiliyordunuz. Tamam, enflasyon yine yüksekti ama sanayinin çarkları işlemeyi sürdürüyordu. Sanayici yine sıkıntıdan bahsedebiliyordu ama maliyetleri bu kadar kontrolsüz yükselmiyordu. İhracatçı yine yurt dışındaki rakipleri ile rekabetten dert yanıyordu ama şimdiki gibi neredeyse tamamen ithal girdi ile çalışmadığı için dövizin yükselmesinden rahatsızlık duymuyordu.

Düşünün ihracatçının belirli bir kur yüksekliği işine gelir ama kur ne kadar yüksek olursa olsun bunun önünü görmesine engel olmasını istemez. Şu anda olduğu gibi.

Ekonominin o zamanda belirsizlikleri vardı ama kabul edilen gerçekçi politikalar tercih ediliyordu. İnatlaşarak ya da tek bir ağızdan çıkacak açıklamaya göre yalpalamıyor, işini liyakati olan uzmanlar yönetiyordu. Liyakat kavramı özellikle ekonomi alanında işliyordu ki, sorun çıkarsa sorumlulardan bunun sebebini öğrenebiliyordunuz. Ve hatta istifaları sürpriz bir gece yarısı kararı ile olmuyor. Piyasa beklentisi içinde bunu görebiliyordunuz.

Ve hatta ekonomik veriler ne olursa olsun gerçekleri yansıttığı için gerçekçi olmayan verileri yine de istenildiği gibi vermediği için sürekli ekonomi aktörleri değişmiyordu.

Yahu gecenin bir yarısı ne ekonomiden sorumlu bakan ne de TCMB Başkanı görevden alınmıyordu.

Ama gelişmekte olan ülke payesini gurur ile taşıyorduk. İnanıyorduk çünkü gelişeceğimize.

Yahu amma uzattım ve hala konuya gelemedim. O değil anlatmak istediğim konuyu da unutacağım ondan sonra çık işin içinden.

Neyse konu şu anlatmak istediğim.

Sayın Erdoğan, ilk 10 ekonomi içerisine girmek için 2023 yılında alınacak karar önemli dedi.

2023 yılına bir yıldan az kaldı. Seçim eğer belirlenen tarihte yapılacak ise hemen hemen 1 yıl. Ve bu ekonomi 2023 yılından sonra 20 yıldır bir türlü çıkamadığı o payeyi elde edecek.

Yakın zamanda G-20 ülkesi içerisinde ekonomik güç açısından 20’nin de altına indik ama hayallerimiz ilk 10 ekonomi içerisine girmek.

G-20’ye 1999 yılında girdik. Ama gerçeklerimiz o kadar kötü ki, ekonomik güç olarak ilk 20 de bile değiliz artık.

2003 yılında, iktidarın ilk yılında dünyadaki en büyük 18. ekonomiydik. O zamanlar içinde söylenen hedefin ilk 10 ekonomi içerisinde yer alması hedefiydi. Siyasilerin deyimi ile 18. en güçlü ekonomi olarak devralınan ülke şu anda liste dışında ve hatta IMF raporlarına göre 23.sıraya kadar gerileyebilir.

Evet, 2023 de 23. sırada

Kırılgan beşliden biriydik bir ara. Hatırlarsanız. O liste defalarca değişti ama biz sabit kaldık. Değil ilk 10 ilk 20, kırılgan beşli listesinde bile en kötü ülke durumundayız hala.

Siyasi bir eleştiri değil kesinlikle yazdıklarım. Hatta siyasetten uzak durmak için elimden geldiğince dokunmadan yazıyorum.

Ama gerçekçi olalım yaa…

Biraz gerçekçi. Çok değil. Azıcık gerçekçi.

Ekonomimiz ne şahlanıyor ne uçuyor.

Dış güçler bizim ilk 10 da olmamamız için hain planlar peşinde koşmuyor.

Cebimizdeki paranın değeri her geçen gün değerini kaybediyor.

Temel gıda alırken temel gıdalarımızı daha ne kadar azaltırız diye düşünüyoruz.

Sosyal hayat giderek evlere hapsoluyor.

Ekonomik ve demografik sonuçlarını kısa vadede değil ama yakın bir gelecekte göreceğimiz sığınmacı mı dersiniz mülteci mi dersiniz ama bu topraklara zarar veren büyük bir sorunumuz var.

İlk 10 içinde yer almak hayallerde bile uzak.

Bir dondurma olmuş 10 tl. ( Dondurmaya kadar daha çok varda yaza giriyoruz ya aklıma geldi )

Soru soracağım diye başladığım yazıda soruyu sormak sona kaldı.

Ekonominin matematiksel gerçekleri içinde görünen köy kılavuz ister mi?

Hadi bir de bonus soru.

Ekonomi dinamik olduğuna göre hep matematik haklı çıkmıyor mu işin sonunda?

 

Güldem Atabay: Enflasyon, cari açık ve bütçe açığındaki genişleme Erdoğan’ı doğrulamıyor

 

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi yıllık yüzde 118,5 arttı

 

ANALİZ: Bütçe faciası da geliyorum diyor…

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler