Sosyal Medya

Ekonomi

Güldem Atabay: AKP’nin seçim ekonomisi yöntemleri belli oldu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yandaş TV’lere çıkma sıklığı, bütçe harcamalarında Nisan ayından bu yana elle tutulur derecede artış, kamu maaş zamlarının 2022-23…

Güldem Atabay: AKP’nin seçim ekonomisi yöntemleri belli oldu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yandaş TV’lere çıkma sıklığı, bütçe harcamalarında Nisan ayından bu yana elle tutulur derecede artış, kamu maaş zamlarının 2022-23 merkez bankası enflasyon beklentilerinin çok üzerinde olması ve tabi faz indirme baskılarının yoğunlaşması gibi göze takılanlar, seçimlerin erken yapılacağının alametleri.

Basına yansıdığı şekliyle küçük ortak MHP’nin lideri Bahçeli seçimlerin erken yapılmasından yana ve 2022 sonbahar dönemini istiyor. Habertürk yazarlarından Sevilay Yılman erken seçim tarihini çoktan Kasım 2022 olarak açıkladı.

Türkiye’yi kasıp kavuran krizler karşısında Cumhurbaşkanlığı sisteminin çözüm üretemeyen hali ekonomiden dış politikaya her alanda Türkiye’nin mevcut gerginliklerle 2023 ortasını çıkarmasının mümkün olmadığının kanıtı.

İktidar elbette erken seçim riski almadan süresini sonuna kadar değerlendirmekten yana. Fakat artık mızrak da çuvala sığmıyor işte.

Seçim anketlerinin Cumhur İttifakı adına işaret ettiği zemin kaybının önemli kısmı, ekonomide yaşanan zorluklar kaynaklı. Türkiye ekonomisi büyüyor ancak geniş kitleler bunu hissedemiyor. Zamanın ruhunu yakalayan kapsamlı bir ekonomi yönetim modeli iktidarda yok.

Büyüme elde etmek için bir takım “yöntemler” deneniyor sadece. Bu bilgiden yoksun “yöntemler” yarattıkları krizler olmamışçasına tekrar tekrar devreye sokuluyor. Tek bir hedef var; o da kısa vadede Erdoğan adına günü kurtarmak.

Vizyonsuz, bilgi üzerine kurulmayan ekonomi yönetimi de ne enflasyonda kalıcı bir düşüş yaratabiliyor, ne istihdam piyasasındaki yapısal katılıkların ötesine iş imkânları yaratacak bir ekonomik zıplamaya kapıyı açabiliyor.

Kriz aşamasında süregelen yönetim ataleti içinde yeniden bir genel seçime gidiyoruz. Belli ki en fazla 12 ay gibi bir süre var önümüzde. Pandemi krizinin büyümedeki ağır hasarını ekonomide büyük dengesizliklerin devamına göz yumarak atlattı iktidar. Anketlerin gösterdiği AKP-MHP’den uzaklaşan ancak nereye yöneleceğini bilmediği için tam da kopuş yaşamamış %10-15 civarı bir seçmenin varlığı.

“Yukarıdakiler” kamu kaynakları sayesinde bir krizden daha zenginleşerek çıkarken, aşağıdaki kalabalık halk kitleleri, zor ekonomik dönemi yükselen enflasyonda ezilerek, fakirleşerek, işini kaybederek ve gelecek kaygısı ile geçirdi. Şimdi iktidarın bekası adına sıra bu kitlenin şartlarını “kolaylaştırmaya” geldi.

Ekonominin dümenindeki AKP’nin ise bildiği tek bir yol var. Cumhurbaşkanlığı sistemi halk oylamasından bu yana her seçimde aynı kombinasyon devreye sokuluyor. Uzun vadeli bir strateji geliştirmek Cumhurbaşkanlığı sisteminin doğasında ve ekibinin beceri listesinde olmadığından geriye kalan yol tek: Tükettirerek büyümek, borçla alınan malla zengin gibi hissettirmek.

İktidarın desteğinin artacağı ortamı var etmek için kimi zaman gözü dönmüşçesine ülkenin çok zor kazanılmış döviz rezervleri dibine kadar harcanıyor, kimi zaman enflasyonun yükseleceği bilinirken faiz indiriliyor. Faiz indirmek yetmez ise, kamu bankalarına kredi “dağıttırılıyor” ya da cezai yöntemlerle özel bankalar zorlanarak yarışa sokuluyor.

Batık kredilerle başa çıkarak yüksek sürdürülebilir büyümenin yolunu açacak fona ulaşmanın iktidar paylaşımı ve şeffaflık yaratacağı bilindiği için, kriz yaratan büyüme yöntemleri ile hayatlarımız deneme yanılma tahtasına çevriliyor.

Yarının ne olacağı umursanmadan, “nasıl olsa vergi verenlerin parası ile bir çözüm yaratılır” bakışıyla atılan bu adımların da maliyetleri büyük. Bugün Türkiye’nin swap hariç rezervleri -41 milyar dolar.

Kamu bankaları ile kredi vermekte çekimser kalan özel bankaların mali durumları arasında kamu bankaları aleyhine büyük farklar var. Enflasyonla mücadeleyi kazanmak bu yaklaşımla imkânsız, işsizlik, umutsuzluk ülkenin sosyal dokusuna büyük zarar veriyor.

2018’den bu yana artarak yüzdürülen batık kredilerin gerçek oranı %10-12 aralığında. Dış kaynak ihtiyacı yoğun ve Türkiye’nin elde ettiği büyüme rakamları sürdürülebilir kaynaklara dayanmadığından istikrar ortamı yaratmaktan uzak.

Şimdi yine bir seçim geri sayımına girdik.  Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, ekonominin canlanmaya başladığını söylerken bir anda açıklamalarının içine “proje kredilerinin amaç dışı kullanılmasını önleyeceklerini, bireysel kredilerin sınırlandırılması için bankalarla görüşmeleri olduğunu” sokuyor.

Hâlbuki daha geçen hafta batık kredi sorununa hiç değinmeden yapılan açıklamada üç yeni KGF paketi ile reel sektörün destekleneceği müjdesini almıştık. Daha yeni Cumhurbaşkanı’nın mesajı ile Temmuz enflasyonunun sene içi zirve olduğunu “idrak ettikten” sonra enflasyonun Ağustos sonrası düşmeye başlayacağını ve Eylül-Ekim civarı faiz indirimleri geleceğini keşfettik.

Muhtemelen yeni ve büyük olacak KGF paketleri faiz indirimlerinin ardından 2022 başı devreye sokulacak, kamu bankaları önderliğinde kredi muslukları açılacak. Fakat aynı zamanda kredi artış hızına Şenol Babuşçu’nun twitter açıklamasından öğrendiğimiz üzere kanunen de %15 gibi bir sınır konacak.

Faiz indirmenin amacı ekonomik aktiviteyi canlandırmaktır; ekonomik aktivitenin barometresi de kredi artış hızıdır.

AKP faiz indirimi yapacak, kredi artışını KGF ile destekleyecek ancak aynı zamanda kredi artış hızına sözel ve kanun desteği ile sınır koyacak. Nasıl bir kafa karışıklığı ile yönetilemediğimize dair örnek istenseydi bu birbiri ile çelişen adımlardan daha iyi olamazdı herhalde.  Enflasyonun yüksek seviyesinin, dışardan gelen enflasyon dalgasının ve Fed’in yapmak üzere olduğu para politikası değişimin TL üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri bu denkleme koyamıyoruz bile.

Seçim ekonomisi olarak bu “yöntemlerin” devreye sokulmasının krizle sonuçlanacağını ve birbiri ile çelişen yapısının arzu edilen sonucu yaratmayacağını söylemek gerek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görevinde kalması üzerine kurulmuş bu sistemin, bu yönetim anlayışının Türkiye ekonomisini nasıl bir kısır döngüye soktuğu çok açık. Bundan kurtulup geleceğimize sahip çıkmak gereği de 2022’de önümüze konacak sandıkta yapacağımız esas seçim olacak.

Ahval

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler