Sosyal Medya

Ekonomi

Uğur Gürses yazdı:  Enflasyonda sinyal arızası

    Bu kaçıncı oldu sayılamıyor artık; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o malum kendince ‘teorisini’ dile getirerek yeniden faiz indirimi isteğini bu…

Uğur Gürses yazdı:  Enflasyonda sinyal arızası

 

 

Bu kaçıncı oldu sayılamıyor artık; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o malum kendince ‘teorisini’ dile getirerek yeniden faiz indirimi isteğini bu defa daha ‘sinyalli direktif’ düzeyinde seslendirmesi yine işleri karıştırmaya aday.

 

“Sinyali” kime, hangi kuruma verdi bilmiyoruz.

 

Cumhurbaşkanı tüm alanlarda olduğu gibi “tek karar verici” olarak işaret veriyordu. “Bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması mümkün değil” diyerek hem de.

 

Ankara’da giderek gerçeklerden kopma fotoğrafının ortaya çıktığı son günlerde, acaba “bu doğru olabilir mi?” sorusunun yanıtına bakalım.

 

Hatırlatalım; daha önce haziran başında yine katıldığı bir TV programında,

 

“Yani bu konuda ben yine aynı iddianın peşindeyim. Hatta bugün de Merkez Bankası Başkanımızla görüştüm. Yani bizim bir defa faizleri düşürmemiz şart, onun için de yani Temmuz-Ağustos, buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın” demiş, TL hızla değer kaybederek rekor düşük seviyelere ulaşmıştı.

 

Eminim ki çok hatırı sayılır geniş bir kesim, TL’nin değerlendiği günlerde “nasıl olsa Ankara’dan biri çıkıp konuşur, değer kaybeder” diyerek döviz alma-tutma tercihini koruyor.

 

Enflasyonda sinyal kuvvetli

 

Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerinden birkaç gün önce TÜİK temmuz ayı enflasyon verileri açıklamış, aylık yüzde 1.8’lik artışla, yıllık enflasyon yüzde 18.95’e ulaşıyordu. Tabi bu sonuç, politika faizini mart ayından bu yana yüzde 19’da tutan, o tarihten bu yana da artış ivmesi güçlenen enflasyona karşın ‘sıkıyım” demekten öteye geçemeyen Merkez Bankası’nı sözüm ona “kıl payı” kurtarıyordu. Kâğıt üstünde sıkı olduğunu söyleyen, politika faizinin enflasyonun üzerinde reel getiri sağlayacak şekilde tutulacağını söyleyen Merkez Bankası, ‘dostlar alışverişte görsün vitrininde’ ‘milimetrik’ farkla kendini kurtarmış sayılıyordu.

 

Bir Merkez Bankası artık böyle esprilerin konusu oluyorsa hiçbir itibarı kalmamış demektir.

 

Kalmadığı şuradan da belli; 29 Temmuz günü Enflasyon Raporu açıklayan, o raporda da yılsonu enflasyonunu yüzde 14.1 tahmin eden Merkez Bankası’nın bu tahmini 2 iş günü sonrasında çöpü boyluyordu.

 

Temmuz’daki yüzde 1.8’lik enflasyonla, yılsonu enflasyon seviyesinin yüzde 14.1 olabilmesi için kalan 5 ayda toplam yüzde 3.3’lük bir enflasyon olması gerekiyor. Bu da hiç mümkün değil.

 

Ama işin vahim tarafı şurada; haziran ayından sonra temmuz ayında da fiyat artışları ve yaygınlığı rekor düzeyde seyrediyor. Bu, Haziran ve temmuz aylarında fiyatlama davranışlarının bozulduğunun işareti.

 

TÜİK’in ölçtüğü 415 kalem mal ve hizmet kalemindeki fiyatların artması, azalması veya değişmemesi, bize fiyatlama davranışının ne derece bozulup bozulmadığını anlatıyor.

 

Örneğin temmuz ayında 415 mal ve hizmetin 284’ünün fiyatı artarken, 81’inin fiyatı düşmüş, 50’sinin fiyatı değişmemiş. Yayılım endekslerinde “artan-azalan” farkı alınıp toplam madde sayısına (415) bölünüyor. Aylık eğilimdeki tabloya bakılıyor.

 

Benim burada işaret etmek istediğim ise “mevsim koşullarında” geçmiş yılların aynı ayına göre nasıl bir tablo sunduğuna bakmak.

 

Şunu görüyoruz; Haziran ve temmuz aylarında son 10 yılın (2011-2020) haziran ve temmuz aylarında görülmüş en yüksek değerlerin bile üzerinde bir sayıda fiyatı artan mal ve hizmet kalemi söz konusu.

 

 

Son 10 yılda haziran aylarında en yüksek 298 kalem mal ve hizmetin fiyatının arttığı görülmüş. 2021’de ise bu 306 olmuş. Artan-azalan net farkına bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkıyor.

 

 

Çok açık ki enflasyonda rahatlama gösterecek bir tablo değil bu.

 

2011-2020 yıllarında haziran aylarında görülen en yüksek yayılım değeri (fiyatı artan-fiyatı düşen farkının toplam 415 kaleme oranı) yüzde 55 iken, 2021 haziranında yüzde 60.5 olmuş. Temmuz da öyle; son 10 yılda en yüksek yüzde 48 görülmüşken, 2021’de bunun da üzerinde yüzde 49 görülmüş. Her iki ayda da en yakın yüksek değerin 2018 ve 2020 olması şaşırtıcı değil. Son 10 yıldaki giderek hızlanan bozulmayı resmediyor.

 

Bu veriler, gidişatın bize ağustostan sonra kırılma olacağına dair bir sinyal vermiyor. Tersine bozulmanın, yayılmanın yüksek olduğunu söylüyor. Belki de ağustosta ve izleyen aylarda bunun devam edeceğini de.

 

Asıl hikâye, Cumhurbaşkanı’nın her konuşmasında değindiği faizin düşürülmesi talebi, her defasında da TL’de değer kaybını tetiklediğinden maliyetleri ve fiyatlama davranışlarını bizatihi bozan bir unsur olarak bekleyişler katında yerini alıyor.

 

Ağustos ve eylül aylarında toplamda yüzde 1.8’lik bir enflasyon olması halinde bile yıllık yüzde 19’dan fazla uzaklaşılamıyor. Öyle görünüyor ki 2020’nin ekim ve kasım aylarındaki yüzde 2 civarındaki fiyat artışlarının endeksten düşmesiyle baz etkisi kaynaklı bir yıllık enflasyon düşüşüne umut bağlanıyor.

 

Oysa enflasyonun son 3 aylık ivmesi yıllık yüzde 20’lik bir hızda giderken bırakın faiz indirimini Merkez Bankası’nın geride kaldığını, yetersiz sıkılaşma ile ‘toz yuttuğunu’ bile söyleyebiliriz.

 

Türkiye’nin tekrarlanan hatalarla, “enflasyon-devalüasyon” sarmalına çoktan girmiş bir ülke olarak, enflasyonunu yüzde 20’li 30’lu patikalara atması işten bile değil.

 

Uğur Gürses, sadece alıntıdır.  Makalenin  tamamını okumak için, linki tıklayın

 

Türkiye ekonomisi: Kriz yok; toplumsal bunalım var | Korkut Boratav

 

FÖŞ yazdı: Türkiye ekonomisi bir sosis fabrikasıdır

 

Güldem Atabay: Enflasyonda mucize – Politika faizinin altında kalmayı başardı!

 

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler