Sosyal Medya

Ekonomi

Prof Korkut Boratav yazdı: Ekonomisi büyüyen, halkı yoksullaşan Türkiye… Nasıl?

Dünya Bankası (DB), Nisan 2021’de Türkiye ekonomisi üzerine bir rapor yayımladı. Rapor’un dalgalı denizde kaptanlık… anlamına gelebilecek bir alt-başlığı da…

Prof Korkut Boratav yazdı:  Ekonomisi büyüyen, halkı yoksullaşan Türkiye… Nasıl?

Dünya Bankası (DB), Nisan 2021’de Türkiye ekonomisi üzerine bir rapor yayımladı. Rapor’un dalgalı denizde kaptanlık… anlamına gelebilecek bir alt-başlığı da (“navigating the waves”) var. Korona salgını ve onun yol açtığı ekonomik sorunlar dalgalı bir denize benzetilmiş.

 

Rapor, 2020 fırtınası içinde gemiyi yöneten siyasal iktidarı (“kaptanı”) değerlendiriyor; sorunları belirliyor; “kaptan”a öneriler getiriyor.

 

Önemli gördüğüm bazı tespitlerini aktarmak, tartışmak istedim.

 

Ekonomisi büyüyen, halkı yoksullaşan Türkiye… Nasıl? 

DB Raporu, salgın ortamında Türkiye ekonomisine ilişkin ilginç bir tespitle başlıyor: “Türkiye’nin 2020’deki büyüme bilançosu diğer ülkelerle karşılaştırılırsa güçlüdür; ama yoksulluk ve işsizlik yaygınlaşmıştır” (s.i).

 

Rapor, korona salgınının yaygınlaştığı, dünya ekonomisinin %4,3 oranında küçüldüğü  2020’de Türkiye’nin 1,8 oranında büyüdüğünü; G20 ülkeleri içinde Çin’le birlikte büyüyen iki ekonomiden biri olduğunu vurguluyor.

 

Rapor’daki bir tablo, 2020’de Türkiye nüfusunun 2020’de 82,6 milyonda 83,6 milyona çıktığını; dolayısıyla yüzde 1 arttığını da gösteriyor (s.79). Buna göre Türkiye ekonomisinde kişi başına millî gelir, geçen yıl binde 8 büyümüştür. Ilımlı, ama benzer ülkelerle karşılaştırılırsa istisnaî bir büyüme…

 

Ne var ki, DB Raporu’nun 2020 Türkiye bilançosunu çıkaran bölümünün ikinci kesimi (ss. 34-44), bu olumlu tespitle uyuşmayan bir başlık taşıyor: “Bir kargaşa (“turmoil”) yılı sonunda milyonlarca insan geride bırakıldı”.  Daha önce “yaygınlaşan yoksulluk ve işsizlik” olarak özetlenen durumun milyonları kapsadığı ifade ediliyor.

 

Ortalama (kişi başına) millî gelirin arttığı bir yılda “milyonlarca insanın yoksullaşması” nasıl mümkün olur? Tek yanıt var: Gelir dağılımının “yoksullaşan milyonların dışında kalan” bazı katmanların (“sermaye çevreleri” diyelim) lehine önemli boyutta düzelmesi sayesinde… Bu çevreler, 2020’de millî gelirde gerçekleşen artışın tümüne, ayrıca “yoksullaşan milyonların” gelir kayıplarına da el koyabildikleri için.

 

2020’nin bir salgın yılı olduğunu unutmayalım. Sözü geçen “bölüşüm şoku”, salgının yoksul sınıfları daha fazla etkilemesinden kaynaklanabilir.

 

O zaman, siyasî iktidarın tepkileri izlenmeli; benzer ülkelerle karşılaştırılmalıdır: 2020 Türkiye’sindeki gibi büyüyen bir ekonomide, siyasî iktidarın olanakları daha geniştir. Salgının yol açtığı gelir kayıpları telafi edildi mi? Bu kayıpları daha da ağırlaştıran politikalar var mıydı? Son verildi mi?

 

DB Raporu bu sorulara ışık tutacak bilgiler de içeriyor.

 

Kimler, nasıl yoksullaştı?

Dünya Bankası, salgının 2020’deki toplumsal yansımalarının bir bilançosunu çıkarıyor. TOBB ile işbirliği içinde işletmelere uyguladığı bir anket sonuçlarından yararlanıyor.  2020’de “arkada bırakılan milyonlarca insanın” dökümünü çıkarıyor.

 

Rapor, artan yoksullaşmanın öncelikle işçi sınıfında yoğunlaştığını belirliyor. 2020’de salgın, işgücü piyasasından büyük boyutlu çıkışlara yol açmıştır. DİSK-AR’ın zengin bulgularının bir bölümü tekrarlanıyor: Kadın, genç, 15-24 arası yaş grubunda yer alan, kayıt-dışı ve niteliksiz emekçiler özellikle etkilenmiştir.

 

Rapor, artan enflasyon ortamında nominal ücretlerin ve istihdamın (farklı uygulamalar içinde) kısıldığını belirliyor. DB uzmanları, tüketici enflasyonundaki artışın farklı gelir gruplarına yansımasını araştırmış. Alt gelir grupları (yoksullar) ortalamanın çok daha üstünde bir enflasyonla yüzleşmek zorunda kalmıştır (s.42, Şekil 125).

 

Salgın sonrasında kapanan işletmelerin sayısı, benzer ülkelerin çok daha üstündedir. Kapananların içinde kadınlara ait ve küçük işletmeler (esnaf) ağırlık taşımaktadır.

 

Bu etkenlerin bileşimi, DB ölçütlerine göre Türkiye’deki yoksulluk oranını 2019-2020 arasında iki puan (%10,2 → %12,2) artırmıştır. 2012’den bu yana ulaşılan en yüksek oran budur.

 

Büyüme koşullarında bu boyutta yoksullaşmanın tek bir açıklaması olabilir. Yukarıda değindim; tekrarlayayım: Bölüşüm ilişkilerinin ve gelir dağılımının 2020’de çarpıcı boyutta emekçi sınıfların aleyhine dönüşmesi…

 

Makro-ekonomik bölüşüm istatistikleri, bu bozulmanın sadece bir bölümünü yansıtıyor: 2019-2020 arasında toplam ücretlerin millî gelirdeki payının iki puan (%31,4 → %29,4) erimesi gibi…

 

Toplumsal bunalımın sınıfsal çözümlenmesi için çok daha ayrıntılı bilgilere muhtacız.

 

Politikalar, destek, kurtarma “paketleri”…

Kapitalist bir dünyada salgının emekçileri daha sert etkileyeceği beklenmelidir. Bu ön-bilgi, emperyalizmin merkez ülkelerinde neoliberal kemer sıkma ilkelerinin terk edilmesine yol açtı. Salgına karşı yoksul katmanların gelir kayıplarını da telafi eden astronomik “kurtarma paketleri” uygulandı. Üstelik hepsinde ekonomiler küçülürken…

 

Örneğin Biden’ın Nisan sonunda Kongre’den geçirdiği son destek paketinin federal bütçeye taşıdığı ek harcamaların toplamı ABD millî gelirinin yüzde 9’una ulaşmaktadır.

 

Türkiye’de Saray iktidarının bilançosu nasıldır? DB Raporu’ndaki bilgileri kullanalım.

 

Rapor’a göre 2019-2020 arasında merkezî bütçe harcamalarının millî gelire oranı sadece 0,7 puan (%23,1 → %23,8) artmıştır. Bu artışın, genel bütçe açığına yansıması da (yüzde olarak) 0,5 puanla (-2,9 → -3,4) sınırlı kalacaktır (s.28, Tablo 1)1.

 

Bütçe harcamalarındaki “sembolik” diyebileceğimiz bu artışa, torba yasalar yoluyla şirketlere, bankalara dönük garantiler, teşvikler, muafiyetlerden oluşan tüm “olası yükümlülükler” eklenirse, toplam artıyor; millî gelirin yüzde 12’sine ulaşıyor. Bu toplam, (kamu bankaları, TCMB dahil) finansal sistemin sermaye çevrelerine ek kaynak aktarımlarının bir bölümüdür.

 

“Bölüşüm şoku”: Halktan esirgenen kaynaklar şirketlere akıyor.

Kısacası, Türkiye’de salgın sonrasında devlet desteklerinin ezici çoğunluğu şirketlere akıtılan kaynaklardan oluşmaktadır.  DB Raporu’na göre “2020’de dünya çapında en geniş kredi genişlemesi Türkiye’de gerçekleşmiştir” (s.i, Şekil 2). Bir bölümü, sözü geçen bütçe destekleriyle beslenerek…

 

 

DB Raporu’ndan aktardığım tespitler, 2020’de “milyonlarca insanın yoksullaşmasına” yol açan “bölüşüm şoku”na ışık tutuyor: Saray iktidarı, salgın koşullarında bütçe kaynaklarını halktan esirgemiş; büyük şirketlere finansal sistem aracılığıyla kaynak aktarmıştır. Sonuç, gelir dağılımının geniş anlamıyla emekçi (işçi ve küçük üretici) sınıfların aleyhine, büyük sermayenin lehine değişmesi olmuştu.

 

Finansal genişlemenin burjuvazinin servetine, gelir akımlarına dönüşmesi ayrıca, nicel olarak da çözümlenmelidir. Batı ekonomilerini sarsan 2008-2009 krizinde uygulanan  astronomik finansal genişlemenin servet ve gelir eşitsizliklerini artıran sonuçları  ayrıntılarıyla incelendi; belirlendi. 2020’de tekrarlanamazdı; bütçe musluklarını açtılar.

 

Türkiye’de ise on bir yıl önce Batı’da yaşanan sürecin bir benzerini bir toplumsal bunalıma sürüklenerek yaşamaktayız.

 

1.IMF’nin Nisan 2021 tarihli Fiscal Montor Database’i 2020’de sağlık sektörüne yapılan ek harcamaları da içererek Türkiye’de salgının yol açtığı ek malî yük millî gelirin yüzde 1,5’i olarak veriliyor. Bu oran, G20’de yer alan “yükselen piyasa ekonomileri” içinde Türkiye’yi en sona yerleştirmektedir.

 

 

SoL Gazetesi’nden alıntıdır, makalenin tamamı için tıklayın

Yağız Kutay Işık: Ekonomi büyüdü ama vatandaşın haberi yok!

 

FÖŞ yazdı: Gelişen Ülkeler’in kayıp 10 yılı—Türkiye dahil

BAKMADAN GEÇME

  • Luxera GYO Yeni Dönemi Başlatıyor: NEW ERA 2030 Vizyonuyla İstanbul’da Dört Yeni Projeye İmza Atıyor

    2024 yılında gayrimenkul yatırım ortaklığına dönüşüm sürecini tamamlayan Luxera GYO, kurumsal yapılanmasını güçlendirerek yeni bir büyüme fazına geçti. Şirket, dönüşüm odaklı stratejisi doğrultusunda 2026 itibarıyla İstanbul’da ikisi Anadolu Yakası’nda, ikisi Avrupa Yakası’nda olmak üzere toplam dört yeni projeyi hayata geçirmeye hazırlanıyor.

  • Neden Online İngilizce Platformları Artık Bir Adım Önde?

    Klasik kursların yerini artık online İngilizce platformları alıyor, hem de haklı sebeplerle. Çünkü insanlar artık zamana değil, zaman onlara uysun istiyor. Online platformlar da tam bunu sağlıyor: Esneklik, erişilebilirlik ve kişisel tempo. Sadece bilgisayar ya da telefonla, istediğin yerde, istediğin saatte derslere katılabiliyorsun. Üstelik canlı oturumlar, interaktif içerikler ve anında geri bildirimlerle öğrenme deneyimi hiç olmadığı kadar kişisel hale geliyor. Bu yazıda, online İngilizce platformlarının neden bir adım önde olduğunu yakından inceleyeceğiz.

  • Merkez Bankası Rezervleri Yükseliş Gösterdi

    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) toplam rezervleri, 12 Aralık haftasında önemli bir artış kaydetti. Bir önceki haftaya kıyasla 4 milyar…

  • FT: Yapay zekâ veri merkezleri uzaya taşınırsa ne olur?

    Google’ın uzayda, güneş enerjisiyle çalışan bir yapay zekâ veri merkezi kurma fikri, AI patlamasının enerji ve altyapı sınırlarını zorladığını gösteriyor. Karada enerji, su ve arazi engelleriyle karşılaşan teknoloji devleri, çözümü yörüngede ararken; uzay çöplüğü, çarpışma riski ve yönetişim eksikliği gibi yeni ve çok daha büyük sorunlar gündeme geliyor. Uzay veri merkezleri, AI’nin “sınırsız ölçeklenebilirliği” anlatısına güçlü ama tartışmalı bir metafor sunuyor.

  • İngiltere Merkez Bankası’ndan Faiz İndirimi

    İngiltere Merkez Bankası (BoE), 2025’in son para politikası toplantısında politika faizini 25 baz puan indirerek %3,75’e çekti. Karar, zayıflayan ekonomik veriler, yumuşayan iş gücü piyasası ve beklenenden hızlı gerileyen enflasyonun etkisiyle alındı. Faiz indirimi, özellikle mortgage borcu olan haneler ve kredi kullanan şirketler için kısa vadeli bir rahatlama sağlarken, tasarruf sahipleri açısından getirilerin düşmesi anlamına geliyor.

  • Zengin ülkelerde güven tavan yapıyor, Türkiye’de dipte: Toplumsal güven neden çöküyor?

    Pew Research Center’ın 25 ülkede gerçekleştirdiği kapsamlı araştırma, toplumsal güvenin ülkeler arasında keskin biçimde ayrıştığını ortaya koyuyor. Yüksek gelirli ve eğitim düzeyi yüksek ülkelerde “insanlara güven” yaygınken, Türkiye bu alanda dünyanın en düşük seviyelerine sahip ülkeler arasında yer alıyor. Araştırma, güvenin kültürel bir özellikten ziyade ekonomik refah, eğitim ve kurumsal yapı ile doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor.

  • Türkiye Özgürlük Endeksinde 165 Ülke Arasında 144cü Sırada

    Cato Enstitüsü’nün Aralık 2024’te yayımlanan Human Freedom Index 2024 (İnsan Özgürlüğü Endeksi), Türkiye’nin hem kişisel hem de ekonomik özgürlükler alanında küresel ölçekte en zayıf ülkeler arasında yer aldığını ortaya koydu. Endekste Türkiye 165 ülke arasında 142’nci sırada yer alırken, 2025 ölçümlerinde bu sıralama 144’e geriledi. Rapora göre Türkiye, 2007’den bu yana özgürlüklerde en sert düşüş yaşayan ülkeler arasında Çin, İran ve Venezuela ile birlikte anılıyor.

  • İktidarın hedefi: “Sadık sermaye” yapılanması mı?

    T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na göre, Son aylarda Türkiye’de operasyonların odağı belediyelerden finans, medya ve özel sektör şirketlerine kaymış durumda. İktidara ve iktidar ortağı MHP’ye yakın olduğu düşünülen kişi ve kurumların da hedef alınması, kulislerde farklı senaryoların konuşulmasına yol açıyor. En dikkat çekici iddialardan biri ise iktidarın, siyasi geleceğini garanti altına alacak “kendisine sadık bir sermaye yapısı” oluşturma arayışı.

  • Küresel Jeopolitik Görünüm: Ateşkes Arayışları, Bölgesel Gerilimler ve Kırılgan Denge

    2025 sonuna yaklaşılırken küresel jeopolitik tablo, diplomatik temasların hız kazandığı ancak kalıcı çözümlerin hâlâ zor olduğu bir dengeye işaret ediyor. Rusya-Ukrayna savaşından Orta Doğu’daki kırılgan ateşkeslere, ABD-Çin rekabetinden enerji ve ticaret hatlarının yeniden şekillenmesine kadar birçok başlıkta riskler yüksek seyrediyor. Küresel sistem, çatışmaların yayılmasını sınırlamaya çalışırken, yapısal belirsizlikler ve bölgesel krizler kırılganlığı artırıyor.

  • Goldman Sachs: Gelişen piyasalar 2025’te sürpriz yaptı, 2026 için beklenti korunuyor

    Goldman Sachs’a göre gelişen piyasa hisseleri 2025’te beklentilerin de ötesinde güçlü bir performans sergilerken, bu ivmenin 2026’da da sürmesi bekleniyor. Zayıflayan dolar, düşen emtia fiyatları, Çin’in ihracat gücü ve küresel faiz indirim döngüsü; gelişen piyasaları, ABD’de yapay zekâ ve teknoloji hisselerinde yoğunlaşmanın yarattığı oynaklığa karşı portföylerde dengeleyici bir unsur haline getiriyor.

  • Ernst & Young: 2026 küresel ekonomik görünüm

    Ernst & Young (EY) Parthenon’un küresel görünüm raporuna göre dünya ekonomisi 2026’da ılımlı bir yavaşlama sürecine giriyor. Küresel büyümenin %3,1’e gerilemesi beklenirken, ticaret gerilimleri, demografik baskılar ve jeopolitik riskler aşağı yönlü riskleri artırıyor. Buna karşın yapay zekâ yatırımları, orta vadede verimlilik ve büyüme açısından önemli bir fırsat alanı olarak öne çıkıyor.

  • Ticaret Bakanlığı’ndan Yeni Düzenleme: Elektronik Defter Dönemi Başlıyor

    Ticaret Bakanlığı, 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren kurulacak tüm şirketler için Elektronik Ticari Defter Sistemi’nin (ETDS) zorunlu hale getirileceğini duyurdu.

  • 🏆 Saxo Bank’tan Dev Altın Analizi: “Sadece Bir Yatırım Değil, Sistemin Yeni Köşe Taşı!”

    Küresel piyasaların dev ismi Saxo Bank, altının son iki yıldaki %110’luk rallisini analiz ederek 2026 sonu için 5.000 dolar hedefini yineledi. Rapora göre altın, artık geçici bir korunma aracı olmaktan çıkıp küresel finans sisteminin stratejik merkezine yerleşti.

Benzer Haberler