Sosyal Medya

Ekonomi

Yapı Kredi Yatırım Strateji Notu: ‘Duvara Karşı…’

Almanya’nın 3. kuşak Türklerinden olan Fatih Akın, Metin Erksan’ın Susuz Yaz (1963) filminden 40 yıl sonra Duvara Karşı (2004) ile Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü aldı...

Yapı Kredi Yatırım Strateji Notu: ‘Duvara Karşı…’

“Hayatınıza son vermek istiyorsanız, son verin. Bunun için kendinizi öldürmeniz gerekmez.”

-Dr. Schiller, “Gegen Die Wand”

“Her hikâyenin mutlu bir sonu yoktur… ancak bilimin keşifleri, kalbin öğretileri ve ruhun aydınlanmaları, her insanın çoğu zaman kurtuluşa erişebileceğini bize gösterir. Yaşam var olduğu sürece yenilenme olasılığı da vardır. Bu olasılığı başkalarında ve kendimizde nasıl destekleyeceğimiz ise asıl sorudur.”

-Gabor Maté, In the Realm of Hungry Ghosts: Close Encounters with Addiction

Seni hissediyorum
Yaptığın her hareketi
Seni hissediyorum
Aldığın her nefesi

– Depeche Mode, “I Feel You”

Almanya’nın 3. kuşak Türklerinden olan Fatih Akın, Metin Erksan’ın Susuz Yaz (1963) filminden 40 yıl sonra Duvara Karşı (2004) ile Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü aldı. Fatih Akın’ın yazıp yönettiği film, Gegen Die Wand orijinal adıyla gösterime girmişti. Ayrıca Avrupa Film Ödülü’nü kazanan film, eleştirmenler tarafından “duyulara bir saldırı”, “aşırı durumların enerjik bir patlaması”, “mevcut kültürel klişelerin kolayca özümsenmesine direnen”, “kolayca tanımlanamayan” ve “rahatsız edici” olarak tanımlanmıştı. Ancak, rahatsız edici görüntülerine ve acı dolu hikâyesine rağmen, Berlin jürisi filmi göçmen yaşamının zorluklarını başarılı bir şekilde tasvir ettiği için övdü. Film, daha sonra tiyatro ve operaya uyarlandı. Ailesinin otoriter tutumlarından bunalmış Sibel ile hayatının yönünü kaybetmiş, oradan oraya savrulan Cahit’in yolu intihar girişimleri sonucunda kesişir. İntihar girişimleri, birbirlerinin hayatlarına dahil olmalarına ve köklü değişimler yaşamalarına neden olacaktır. Belki Almanya’da büyüdüğümden dolayı benim için özel anlamı olan, son derece sert ama çok etkileyici film, Depeche Mode’ın müthiş şarkısı “I Feel You” eşliğinde başlıyor.

Başkan Trump, Başkan Xi Jinping ile görüşmesinden sadece üç gün önce Asya’dayken, Japonya’nın yeni Başbakanı Sanae Takaichi ile de bir araya gelerek ona yeni ABD füzelerini takdim etti. 27 Ekim 2025 tarihinde ABD askeri personelinden oluşan bir dinleyici kitlesi önünde, Amerika’nın Japonya ile ittifakının önemi hakkında konuştu. “İlk füze grubunu onayladığımı bildirmekten mutluluk duyuyorum. Birkaçını benimle gelirken gördünüz. Onlara sarıldım. Onlara ihtiyacımız var. Dünyanın en iyileri. Kimse bizim gibi onlara sahip değil. Hepsi bizim füzelerimizi istiyor. Sorun bu. Herkes istiyor, ama bu, Japonya’nın F-35’leri için Japon Öz Savunma Kuvvetleri’ne teslim edilecek ilk füze grubu ve bu hafta geliyorlar. Bir şey açıktır: Hiçbir düşman Amerika’nın donanmasını tehdit etmeyi hayal bile edemez… kimse bizim yaptığımızı yapamaz. Kimse bizim sahip olduğumuza sahip değil. Ayrıca o gemilerde bulunan en iyi ekipmanlara da sahibiz. Bunu görüyorsunuz. Kimse bizim gibi ekipman üretmiyor. Kimse mühimmatı, silahları, füzeleri, uçakları üretmiyor, hiçbirini ve eğer yaparlarsa, Amerikalı denizci onları ezip batırmaya hazır bekliyor… Ve onları parçalayıp yok edeceğiz. Değil mi?”

2026 temalarına devam ederken bugünkü konumuz jeostrateji ve bunun olası ekonomik ve piyasa yansımaları olacak. Çin ile dünyanın geri kalanının büyük bölümü arasındaki kopuşun hızı geçen hafta yeniden arttı. Bu durum, küresel finans piyasaları için önemli sonuçlar doğururken, altının fiyatı üzerinde de olumlu etkilere yol açabilir. Görünüşe göre  Trump’un ziyareti, Japonya Başbakanı’nı Tayvan’ı savunmadaki rolü konusunda çok daha iddialı olmaya teşvik etti. Yeni jeostratejik durum, Japonya’nın denizaltı kapasitesini hızla artırması, son on yıldır yılda bir denizaltı inşa etmesi ve bu süre zarfında denizaltı kapasitesinin boyutunu neredeyse iki katına çıkarması göz önüne alındığında bir gerçeği yansıtıyor. Askeri stratejistler tarafından uzun zamandır bu denizaltıların Çin’in Tayvan’ı deniz yoluyla işgalini önlemede kilit bir rol oynayacağı varsayılıyordu; ancak şimdiye kadar hiçbir Japon politikacı bunların böyle kullanılabileceğini açıkça belirtmemişti. Japonya Hükümeti’ne bağlı resmi bir danışma grubu da denizaltı filosunun nükleer enerjili denizaltılarla güçlendirilmesini önerdi; bu, Japonya’da uzun süredir askeri amaçlarla nükleer teknolojinin sıkı bir şekilde kullanılması ilkesiyle çelişen bir hamle. Sürekli büyüyen bu denizaltı kapasitesi hem Çin’i kontrol altına almayı hem de Tayvan’ı savunmayı açıkça hedefleyen artırılmış bir gemi savar füze kapasitesiyle destekleniyor. Japonya’nın politika değişikliği, Güney Kore’nin ABD’de nükleer denizaltı inşa edeceğini duyurmasının ardından geldi. ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Caudle, bunun aynı zamanda koalisyonun Çin’e karşı koyma planının bir parçası olduğunu açıkladı. Bu konu önemli çünkü yatırımcıların beklemediği bir tırmanışı gösteriyor, ancak daha da önemlisi şu soruyu tekrar gündeme getiriyor: “Xi ne yapacak?” Çin’i kontrol altına almak ve Tayvan ile başarılı bir “yeniden birleşme” şansını azaltmak için yapılan silah seli, Xi’nin bir şeyler yapması gerekeceği ihtimalini artırıyor. Nadir toprak elementlerinin arzını silahlandırma isteği, bunun bir işaretiydi.

Yatırımcılar arasında gerek Rusya-Ukrayna gerek Asya’da işlerin tatlıya bağlanacağı bunun da piyasalar için olumlu olacağı yani olumlu bir “çıkış yolu” olduğu konusunda çok net bir fikir birliği var. Öte yandan biz yeni bir soğuk savaş dönemine girdiğimizi bunun sıcak savaş risklerini barındırdığını düşünmeye devam ediyoruz. Asya’da devam eden tırmanışı, tarafların hiçbirinin herhangi bir çıkış yoluna girmeyi düşünmediğinin kanıtı olarak değerlendiriyoruz. Yatırımcıların, Çin, komşuları ve gelişmiş dünya arasında aniden tırmanacak bir gerilime hazırlıklı olmaları gerekiyor. Bu
durum, Çin’den gelen mal akışında düşüşe, ve muhtemelen 1914’ten bu yana dünyanın gördüğü en büyük arz şokuna yol açabilir. Çin aksı ile dünyanın geri kalanının arasındaki soğuk savaşın tırmanmaya devam etmesinin sonuçlar, küresel etkilere sahip olabilir.

Peki böyle potansiyel bir arz şokuna merkez bankaları nasıl cevap verebilir? Bu konuda bazı ipuçları var. Scott Bessent, “The FEDs ‘Gain Of Function’ Monetary Policy’” başlıklı makalesinde, eski Kansas City FED Başkanı Thomas Koenig’in sözlerini onaylayarak şöyle dedi:

“Ancak Hoenig’in niceliksel genişlemeye yönelik öngörülü itirazları enflasyon tehdidine değil, FED politikalarının “tahsis etkisi” olarak adlandırdığı şeye odaklanıyordu. Hoenig’e göre, “FED’in politikaları genel ekonomik büyümeyi etkilemekten çok daha fazlasını yaptı. FED’in politikaları parayı zenginler ve fakirler arasında kaydırdı ve yıkıcı finansal çöküşlere yol açabilecek Wall Street spekülasyonu gibi şeyleri teşvik etti veya caydırdı.” Hoenig’in uyarıları, finansal varlıklar reel ekonomiye çok az akışla yükselirken, önümüzdeki on yılda etkisini gösterecekti.”

-Scott Bessent, The International Economy, İlkbahar 2025

Bu bizce aşırı derecede önemli bir yazı ve FED’in yeni olası şoklara geçmişten farklı reaksiyon verebileceğinin açık ve net bir ifadesi. Yani, para politikasının gelecekteki yolu, ticari banka kredisi ve geniş para birimlerindeki büyümeyi artırarak, para politikasının merkez bankalarının bilanço genişlemesinden kaynaklanabilecek umulan “servet etkisi” yerine nominal GSYİH üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olmasını sağlamaktır. Scott Bessent, bu sefer gevşek para politikasının FED’in bilançosundaki büyüme ve sadece daha yüksek varlık fiyatlarıyla değil, geniş para ve nominal GSYİH
büyümesiyle ilgili olmasını sağlamak için bankacılık düzenlemelerinde önemli değişiklikler yapıyor. Bu para politikası tepkisi, merkez bankasının varlık satın almasından çok farklı bir etkiye sahip olacak ve doğası gereği çok daha enflasyonist.

Şu an için 2026’da olası bir küresel kriz için pozisyonlanmanın erken olduğunu düşünüyoruz ve kısa vadeli piyasa görüşlerimiz hâlâ olumlu. Fakat, Bu, getiri peşinde yüksek riskler alma zamanı değil. Geçtiğimiz bültende de tartışıldığı gibi, yapay zekâ sermaye döngüsünün büyüklüğü ve süresine odaklanmak, yatırımcıların dikkatini dünyanın geri kalanındaki bazı endişe verici değişimlerden uzaklaştırıyor. Son birkaç hafta içinde, özellikle Çin ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkiler açısından işler daha da kötüye gitti. İster jeopolitik ister büyüme beklentileri, ister kredi kalitesi olsun, bir şeyler kırılabilir. Bu olasılıklar gerçekleşse de gerçekleşmese de altın son üç senedir olduğu gibi yine en favori varlığımız olmaya devam ediyor.

Yukarıda bahsettiğimiz risklerin önümüzdeki birkaç ayda piyasa gündemine gelmeyeceğini düşünüyoruz. Küresel piyasalar için nispeten daha kısa vadeli (1-3 ay) görüşümüz Nisan’dan beri olduğu gibi olumlu olmaya devam ediyor. Yurt içi piyasalar için de özellikle kısa vadeli TL sabit getirili enstrümanlar için uzun zamandır var olan olumlu görüşümüz devam ediyor. Hisse senetleri için önümüzdeki birkaç ay için nispeten olumluyuz ama seçici olmanın önemini tekrar hatırlatmak istiyoruz. 11 Aralık’ta gerçekleşecek PPK toplantısında 150bps indirim bekliyoruz.

 

Yasal Uyarı

Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.

 

Yapı Kredi Yatırım

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler