Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

ANALİZ: Mafya İtalyan futbolunun kalbini nasıl ele geçirdi?

Milan’da bir otomobilde başlayan kanlı hesaplaşma 4 Eylül 2024’te, Milano’da bir spor salonundan birlikte çıkan iki arkadaş otomobile bindi. Kısa…

ANALİZ: Mafya İtalyan futbolunun kalbini nasıl ele geçirdi?

Milan’da bir otomobilde başlayan kanlı hesaplaşma

4 Eylül 2024’te, Milano’da bir spor salonundan birlikte çıkan iki arkadaş otomobile bindi. Kısa süre sonra araç içinde bir arbede yaşandı; ardından silah sesi duyuldu. Bir süre sonra kapı açıldı ve ağır yaralı bir adam dışarıya çıktı: Andrea Beretta. O, İtalya’nın en büyük kulüplerinden Inter’in tribünlerindeki sert taraftar grubunun lideriydi. Araçta kalan ise 21 bıçak darbesiyle öldürülmüş hâlde bulunan Antonio Bellocco’ydu. Bellocco, İtalyan mafyasının en güçlü ailelerinden birinin varisi olarak biliniyordu.

Bu olay, aslında uzun süredir arka planda ilerleyen karanlık bir sürecin görünür hâle gelmesi anlamına geliyordu. İtalyan futbolunun, özellikle de büyük kulüplerin tribünlerinin, organize suç örgütleri tarafından adım adım nasıl ele geçirildiği bu cinayetle birlikte daha açık şekilde tartışılır oldu. Yıllardır kulislerde konuşulan “mafya–futbol bağı”, artık sadece söylenti değil, somut bir güvenlik ve demokrasi meselesi hâline gelmiş durumda.

İtalya’nın görünmez gücü: Mafya ve yeni stratejileri

Mafya dendiğinde akla çoğu zaman filmlerden tanıdık isimler ve Sicilya gelir. Tarihsel olarak bakıldığında, 1800’lerde Sicilya’da ortaya çıkan Cosa Nostra, çiftçileri ve hayvan sahiplerini haydutlardan “korumak” iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Zamanla, koruma kılıfı altında iş insanlarından haraç alan, suskunluk yemini ve kanlı infazlarla ayakta duran bir suç ağına dönüştü.

Benzer dönemde, İtalya’nın farklı bölgelerinde başka mafya yapıları da ortaya çıktı. Napoli ve çevresinde Camorra, Calabria bölgesinde ise ’Ndrangheta örgütlendi. Bu yapılar, yerel ekonomideki hemen her alana sızarak bölgelerinde fiilî bir “gölge yönetim” kurdu. Araştırmalar, bu örgütlerin bazı güney bölgelerinde millî gelir üzerinde yüzde 20’ye varan olumsuz etki yarattığını ortaya koyuyor.

Zaman içinde mafya, sadece şiddetle ayakta kalamayacağını gördü. Özellikle ’Ndrangheta, 1980’lerdeki kanlı çatışmaların devleti harekete geçirdiğini ve geniş çaplı davalar açıldığını görerek, daha “sessiz” ama daha kârlı bir stratejiye yöneldi. Uyuşturucu ticareti bu stratejinin merkezine oturdu. Örgüt, özellikle kokain akışında kilit limanları kontrol ederek Avrupa’ya uzanan hatlar kurdu. Elde edilen kirli para, otellerden restoranlara, küçük marketlerden eğlence mekânlarına kadar pek çok meşru işletme üzerinden aklandı. Bu model, ’Ndrangheta’yı Kanada’dan Kolombiya’ya, Avustralya’dan büyük Avrupa kentlerine kadar uzanan dev bir kriminal ağa dönüştürdü.

Bu büyüme sürecinde, her yıl milyarlarca avronun döndüğü profesyonel futbol dünyası da mafyanın doğal hedefi hâline geldi.

Futbol, tribünler ve “ultras” kültürü

İtalya’da futbol, sadece bir spor değil, bir kimlik ve aidiyet meselesi olarak görülüyor. Tribünlerdeki tutkulu atmosferin büyük bölümünü ise “ultras” adı verilen sert taraftar grupları yaratıyor. Bu gruplar, marşlar, koreografiler, dev pankartlar ve meşalelerle maçlara damgasını vuruyor; aynı zamanda kulüplerle taraftarlar arasında dinamik ve zaman zaman gergin bir köprü rolü görüyor.

Tarihsel olarak ultras grupları, bulundukları şehrin, mahallenin ya da bölgenin kültürel kimliğini güçlü şekilde sahiplenen yapılar olarak ortaya çıktı. Kimi zaman belediye politikalarına, kulüp yönetimlerine veya polis uygulamalarına karşı toplu tavır alan, hatta belli durumlarda sosyal dayanışma rolü üstlenen gruplar hâline geldiler. Buna karşın bazı gruplar; aşırı ideolojik söylemler, ırkçı tezahüratlar, şiddet olayları ve yasa dışı faaliyetlerle de anılmaya başladı.

Milan özelinde bakıldığında, iki dev kulübün –AC Milan ve Inter– tribünleri, yıllarca Curva Sud (Milan) ve Curva Nord (Inter) olarak bilinen iki ana ultras yapısı etrafında şekillendi. Bu yapıların başında ise çok güçlü, karizmatik ve çoğu zaman karanlık geçmişe sahip isimler yer aldı. İşte mafyanın da ilgisini çeken nokta tam burasıydı: Tribünleri kontrol eden kişi, sadece tezahüratı değil, para akışını da kontrol ediyordu.

San Siro etrafındaki milyonluk düzen

Inter’in tribün liderliğinde uzun süre etkin olan isimlerden biri Vittorio Boiocchi idi. Lakabı “Amca” olan Boiocchi, taraftarların gözünde efsane bir figürdü; ancak sicil kaydında uyuşturucu kaçakçılığı, soygun ve adam kaçırma gibi ağır suçlardan dolayı 26 yıllık cezaevi geçmişi bulunuyordu. Tribünlerin kontrolünü elinde tutarken, bu gücü ekonomik kazanca dönüştürmekte de tereddüt etmedi.

Kulüpten binlerce ücretsiz bilet aldığı ve bunları normal taraftarlara dağıtmak yerine, karaborsada yüksek fiyattan sattığı bir düzen kurduğu ortaya çıktı. Boiocchi’nin bu sistemden ayda 80 bin avroya kadar gelir elde ettiğini övünerek anlattığı iddia ediliyor. Maç biletleri dışında, stat çevresindeki otopark alanları, yiyecek–içecek stantları ve lisanslı–lisanssız ürün satışı da büyük bir para kaynağıydı.

2022’de Boiocchi öldürüldüğünde, tribün liderliği ve bu gelir kapıları için yeni bir mücadele başladı. Beretta ve çevresindeki isimler, Inter’in sert taraftar gruplarının başına Antonio Bellocco’yu getirmek için çalıştı. Bellocco, güçlü bir ’Ndrangheta ailesiyle bağlantılıydı. Bu adım, mafyanın San Siro’nun kalbine resmen yerleşmesi anlamına geldi.

Yeni dönemde tribün liderleri, kulüpten daha fazla ücretsiz bilet talep etmeye başladı. Inter, Avrupa’da büyük maçlara çıktığında, özellikle Şampiyonlar Ligi final bileti gibi çok değerli biletler üzerinden baskılar arttı. İddialara göre, yeterli sayıda bilet verilmediği takdirde tribünde olay çıkarma tehdidi yapılmış, kulüp de bu baskılar karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Kısa sürede, stat çevresindeki otoparklardan seyyar satıcılara, lisanslı ürün alanlarından gayriresmî tezgâhlara kadar pek çok nokta bu ağın kontrolüne geçti. Elde edilen milyonlarca avro, başka suç faaliyetlerine yatırım olarak kullanıldı. Böylece San Siro, adeta yeni bir “franchise” alanı gibi, ’Ndrangheta için kârlı bir merkez haline getirildi.

Cinayet, itiraflar ve sınırlı cezalar

Mafya hikâyelerinde sık görülen bir tema, güç paylaşımının bir noktadan sonra bozulmasıdır. San Siro çevresinde kurulan bu düzen de istisna olmadı. Beretta ile Bellocco arasındaki çıkar çatışması, nihayetinde Milano’daki spor salonu çıkışında yaşanan kanlı hesaplaşmaya dönüştü. Beretta, Bellocco’yu öldürmekten sorumlu tutuldu. Soruşturma derinleştiğinde, Boiocchi suikastının emrini verdiğini de itiraf etti.

Bu itiraflar, polisin daha geniş çaplı bir operasyona yönelmesini sağladı. Milano’da çok sayıda ultras üyesi; cinayet, gasp, zorla para alma ve organize suç örgütüne üyelik gibi suçlardan yargılandı ve mahkûm edildi. Ancak kamuoyunda, verilen cezaların bazı önemli isimler için görece “hafif” kaldığı yönünde eleştiriler de yapıldı. Beretta, işlediği suçlara rağmen iş birliği karşılığında görece sınırlı bir hapis cezası aldı. AC Milan tribün lideri için de benzer sürelerde cezalar açıklandı.

Kulüpler ise yalnızca imaj zararına uğradıkları gerekçesiyle belli bir para tazminatı aldı. Bazı kulüp yetkilileri ve bir futbolcu, ultraslarla ilişkileri nedeniyle kısa süreli maç cezalarıyla karşılaştı. Bu tablo, birçok gözlemciye göre, yıllardır devam eden derin bir bağı çözmek için oldukça yetersiz kaldı.

Diğer şehirler, benzer risk ve taraftarın sıkışan sesi

Milan’daki olaylar, polisin İtalya’nın diğer büyük kulüplerinde de ultras yapıları üzerindeki incelemelerini artırmasına yol açtı. Daha önce Juventus tribünlerine ’Ndrangheta sızdığı yönünde bulgular ortaya çıkmış, Lazio tribün liderinin suikasta kurban gitmesi büyük yankı uyandırmış, Napoli’deki bazı taraftar gruplarının Camorra ile bağlantılı olabileceği iddia edilmişti. Milan skandalı, tüm bu dosyaları yeniden gündeme taşıdı.

Bugün ultras grupları iki taraftan sıkışmış durumda. Bir tarafta, mafya ve organize suç örgütleri, bu yapılara sızmanın ne kadar kolay olduğunu defalarca gösterdi. Diğer tarafta ise kulüpler, bu skandalları gerekçe göstererek, “huzursuz ve eleştirel” taraftar gruplarını mümkün olduğunca tribünlerden uzaklaştırma eğiliminde. Bazı büyük kulüplerin, bilinen ultras üyelerinin kombine ve sezonluk bilet başvurularını topluca reddettiği, bu sayede tribünlerdeki örgütlü taraftar varlığını zayıflatmaya çalıştığı konuşuluyor.

Bu durum, bir yandan güvenlik ve suçla mücadele açısından anlaşılır görülürken, diğer yandan “taraftarın söz hakkının tamamen yok edilmesi” riskini de beraberinde getiriyor. Çünkü kulüpler ile tribünler arasındaki gergin ilişki, sadece suçla mücadele meselesi değil; ticari kararlar, bilet fiyatları, stat atmosferi ve kulübün kimliği gibi birçok başlığa da yansıyor.

Sonuçta İtalyan futbolu, bir yanda dünyanın en tutkulu ve etkileyici tribün kültürünü, diğer yanda bu kültürü sömüren suç şebekelerini bir arada barındırıyor. Milan’da yaşanan son skandal, hem mafyanın ne kadar derine sızabildiğini hem de futbolun ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Şimdi asıl soru şu: İtalya, hem tribünlerin sesini koruyup hem de mafyanın gölgesini sahadan ve tribünden tamamen silebilecek mi? Bu sorunun cevabı, sadece İtalyan futbolunun değil, sporun temiz kalıp kalamayacağının da sınavı olacak.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler