Dünya Ekonomisi
Odadaki Fil: Geniş Toplum Kesimlerini İlgilendiren 3 Büyük Mesele
Türkiye’de ve dünyada geniş toplum kesimlerini ilgilendiren, ancak gündemin gürültüsü içinde çoğu kez arka planda kalan bir dengesizlik var: ekonomilerin…

Türkiye’de ve dünyada geniş toplum kesimlerini ilgilendiren, ancak gündemin gürültüsü içinde çoğu kez arka planda kalan bir dengesizlik var: ekonomilerin ürettiği değer artarken ücretlilerin bu pastadan aldığı payın giderek azalması. Son yılların verileri, asgari ücretin altın karşısında erimesinden, üretkenlik–ücret ilişkisindeki kopuşa kadar aynı noktayı işaret ediyor. Tablo yalnızca bir ülkenin ya da bir dönemin meselesi değil; farklı coğrafyalarda benzer eğilimler görülüyor. Üç temel gösterge, fotoğrafı berraklaştırıyor: altın cinsinden alım gücü, ülkelerde üretkenlik ile reel ücretlerin ayrışması ve pastası büyümeyen alanlarda (toprak, kaliteli eğitim gibi) fiyatların toplumun geniş kesimleri için ulaşılmaz hale gelmesi.
Altın Cinsinden Alım Gücü Çöküşte
Türkiye’de 2000’lerin başında asgari ücretle satın alınabilen çeyrek altın sayısı iki haneli rakamlardaydı. O günün asgari ücreti ile altın fiyatlarını yan yana koyduğumuzda, tek maaşla birden fazla çeyrek altın biriktirmek mümkündü. Bugün aynı karşılaştırma yapıldığında, asgari ücretin satın alabildiği çeyrek altın adedi birkaç parçaya kadar gerilemiş görünüyor. Bu, yalnızca fiyat seviyesinin yükselmesi değil, ücretlilerin “sabit ve kıt” bir varlık karşısındaki gücünün aşınması anlamına geliyor.
Altın örneği, para birimlerinden ve tüketim kalıplarından bağımsız bir ölçüt sunduğu için çarpıcı. İşlenmiş gıdada, tekstilde veya elektronik eşyalarda verimlilik ve küresel tedarik ağlarının etkisiyle fiyatlar göreli olarak dengelenebilirken, altın gibi arzı kısıtlı varlıklar ücretlerdeki reel artışların samimiyetini test ediyor. Sonuç, geniş kitlelerin tasarruf gücündeki dramatik gerilemeye işaret ediyor.
Küresel Desen: Sadece Bir Ülkenin Sorunu Değil
Benzer tabloyu gelişmiş ekonomilerde de görmek mümkün. ABD’de tam zamanlı çalışanların gelirlerinin altın onsu cinsinden uzun dönem seyri, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bariz bir düşüşe işaret ediyor. Avrupa’da İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde de altın cinsinden ücret gücü geriliyor. Bu, dalgalı döviz kurları ya da bir ülkeye özgü enflasyon dinamikleriyle açıklanamayacak kadar yaygın bir olgu.
Küresel ortak payda, uzun dönemli teknolojik dönüşüm, finansallaşma, tedarik zincirlerinin yeniden yapılanması ve emek pazarlık gücünün zayıflaması gibi faktörlerin birleşimi. Farklı ülke örneklerinin birbirini doğrulaması, tartışmayı “yerel kriz” çerçevesinin dışına çıkarıp “sistemik eğilim” başlığına taşıyor.
1979 Kırılması: Üretkenlik Yükseldi, Reel Ücretler Takıldı
Ekonomik literatürde sık atıf yapılan bir başka gösterge, üretkenlik (verimlilik) ile reel ücretlerin uzun dönem ilişkisi. 1950’lerden 1970’lerin sonuna kadar birçok gelişmiş ekonomide saatlik verimlilik ile ücretler birbirine yakın bir hızda arttı. Üretim yöntemleri modernleştikçe, teknolojik ilerleme fabrikalardan hizmet sektörüne yayıldıkça, işçinin saat başına ürettiği değer büyüdü; ücretler de buna eşlik etti.
1979 sonrasında denge bozuldu. Verimlilik artmaya devam ederken ücretler aynı hızda ilerlemedi. Bazı hesaplarda 1980 sonrası dönemde üretkenlik onlarca puan artarken reel ücret artışı tek haneli–düşük çift haneli seviyelerde seyretti. Benzer bir ayrışma, farklı ölçülerle Türkiye verilerinde de görülüyor: emek verimliliği uzun yıllar içinde birkaç kat artarken, ücretlilerin satın alma gücündeki artış aynı ölçüde gerçekleşmedi. “Makastaki” bu açılma, gelir dağılımının tepe lehine kaydığını tarif ediyor.
Tüketim Bolluğu Neden Yanıltıyor?
Geniş kesimlerin günlük deneyimi ise farklı bir his veriyor: gıdaya erişim daha kolay, kıyafet ucuz, elektronik cihazlar her yerde. Bir önceki kuşağın ulaşamadığı pek çok ürüne bugün erişim mümkün. Bu, “zenginleşme” duygusunu beslese de tek başına yanıltıcı olabilir. Çünkü modern ekonomiler verimlilik sayesinde bazı tüketim kalemlerinin maliyetini hızla düşürdü; kitlesel üretim ve küresel rekabet, belirli mal ve hizmetleri ucuzlattı.
Ancak aynı verimlilik mucizesi, pastası büyümeyen alanlarda çalışmıyor. Arzı sınırlı toprak, belli sayıdaki nitelikli okul veya şehrin merkezindeki iyi bir lokasyon, teknolojik ölçekte çoğaltılamıyor. Bu alanlarda fiyatlar, gelir dağılımındaki uçurumun aynası gibi davranıyor. Sonuç, barınma, iyi eğitim ve güvenli varlık birikimi gibi başlıklarda “erişilebilirlik krizi”.
Kıt Varlıkların Aynası: Toprak, İyi Okul, Altın
Konut piyasası bunun en somut örneklerinden. Büyük şehirlerde arsa kıtlığı ve artan talep, fiyatları ücret artışlarının üzerine taşıyor. Orta sınıf, 1+1 küçük daireleri bile yıllarca süren borçlanmalarla ancak karşılayabiliyor. Aynı şekilde, az sayıdaki prestijli özel okulun ücretleri toplumun önemli bir kısmı için ulaşılması zor seviyelere tırmanmış durumda. Kıt varlıkların fiyatı, gelir dağılımındaki tepe kesimin ödeme gücüne göre belirleniyor; orta ve alt dilimler dışarıda kalıyor.
Altın da kıtlığı nedeniyle bu dengenin barometresi. Ücretlilerin “güvenli liman” olarak gördüğü metal karşısındaki alım gücünün düşmesi, uzun vadeli birikim kapasitesinin eridiğini gösteriyor. Tasarruf birikiminin zayıflaması, kırılganlığı artırıyor; beklenmedik şoklarda hanehalkları daha hızlı savruluyor.
Orta Sınıf Eriyor; Siyaset ve Demokrasi İçin Alarm
Gelir dağılımındaki bozulma ekonomik bir konu olmanın ötesine geçiyor. Orta sınıfın mali ağırlığının azalması, temsil gücü ve siyasal katılım motivasyonunu zayıflatıyor. Uzmanlar, servetin tepe dilimde yoğunlaşmasının politika yapım süreçlerine etkiyi asimetrik hale getirdiği uyarısını yapıyor. Bu süreç, demokratik dengeyi zorlayan yeni gerilim hatları oluşturuyor; popülist dalgalar, kutuplaşma ve siyasal güvensizlik bu zeminde güçleniyor.
Ekonomik pastanın geniş kesimlere adil biçimde dağılmaması, sosyal hareketliliği de baltalıyor. Bir sonraki kuşağın daha iyi bir yaşam kuracağına dair beklenti sönümlendikçe, toplumsal huzursuzluk artıyor. “Hem daha fazla tüketiyoruz hem de daha huzursuzuz” paradoksu tam da burada ortaya çıkıyor.
Çözümler Üzerine Tartışma: Paylaşım Mekanizmaları Gündemde
Gündemdeki tartışmalar, “verimlilik artışının meyvesi kimde kalıyor?” sorusuna odaklanıyor. Öne çıkan başlıklar arasında ücret–verimlilik bağını güçlendirecek kurumsal düzenlemeler, kâr paylaşımı ve performans primlerinin tabana yayılması, etkin toplu pazarlık mekanizmaları, tekel gücünü sınırlayan rekabet politikaları, sermaye gelirlerinin vergilendirilmesinde denge arayışı, nitelikli kamu eğitimi ve erişilebilir konut programları bulunuyor. Bazı ülkelerde dört gün çalışma haftası gibi verimliliği toplumsal refaha çevirme önerileri de test ediliyor.
Ortak amaç, üretkenlik artışını yeniden geniş toplum kesimlerinin gelirlerine yansıtmak ve kıt varlıkların erişilebilirliğini artırmak. Aksi halde altın, toprak ve nitelikli eğitim gibi alanlarda derinleşen fiyat uçurumu, orta sınıfın çekirdeğini daha da daraltabilir.