Sosyal Medya

Dünya Ekonomisi

ANALİZ: Trump ve Putin Görüşmesinden Öne Çıkanlar

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Alaska’da gerçekleşen tarihi zirve, somut bir anlaşmaya varılamadan sona…

ANALİZ: Trump ve Putin Görüşmesinden Öne Çıkanlar

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Alaska’da gerçekleşen tarihi zirve, somut bir anlaşmaya varılamadan sona erdi.1 Ukrayna’daki savaşa çözüm bulma hedefiyle bir araya gelen iki lider, yaklaşık üç saat süren görüşmelerin ardından yaptıkları kısa açıklamada, diyaloğun devam edeceği mesajını vermekle yetindi.2 Ancak bir ateşkes veya barış planına dair herhangi bir detay paylaşılmaması, zirvenin sonuçsuz kaldığı yönündeki yorumları güçlendirdi. Görüşme sonrası düzenlenen ve soru alınmayan basın toplantısı, uluslararası kamuoyunda belirsizliği artırırken, zirvenin siyasi yankıları ve diplomatik sonuçları tartışılmaya başlandı.

Görüşme, her ne kadar beklenen somut sonuçları vermese de sembolik anlamda önemli anlara sahne oldu. Putin’in on yıl aradan sonra ilk kez ABD toprağına ayak basması ve Başkan Trump tarafından kırmızı halıyla karşılanması, Rusya için önemli bir diplomatik kazanım olarak değerlendirildi. İki liderin başkanlık limuzini “The Beast” içinde birlikte yolculuk etmesi ve samimi görüntüler vermesi, özellikle Avrupalı müttefikler ve Ukrayna tarafından endişeyle izlendi. Bu dostane atmosfer, savaşın devam ettiği bir dönemde Rusya’nın uluslararası arenada meşrulaştırıldığı eleştirilerine yol açtı.

Trump’ın zirve sonrasında müttefik liderleri ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’yi arayarak bilgi vereceğini söylemesi, sürecin bundan sonra nasıl işleyeceğine dair ilk ipucunu verdi. Ancak ortada somut bir plan olmaması, bu telefon görüşmelerinin içeriğinin ne olacağı konusunda soru işaretleri yarattı. Zirve, büyük beklentilerle başlamasına rağmen, nihayetinde bir sonraki adımların ne olacağı belirsizliğini koruyan bir “görüş alışverişi” olarak kayıtlara geçti.

Tarihi Zirveden Detaylar ve ‘Anlaşma’ Muamması

Anchorage’daki bir askeri üste gerçekleştirilen zirve, tarafların dar kapsamlı bir heyetle masaya oturmasıyla başladı. Trump’a Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve özel temsilcisi Steve Witkoff eşlik ederken, Putin’in yanında ise tecrübeli Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov gibi kilit isimler yer aldı. Kremlin tarafından daha önce yapılan açıklamalarda görüşmelerin altı yedi saat sürebileceği belirtilmiş olsa da, zirvenin yaklaşık iki buçuk saatte tamamlanması, tarafların derinlemesine bir müzakereye girmediği şeklinde yorumlandı. Zirvenin en dikkat çekici yanlarından biri de, ekonomi ve ticaret bakanlarının katılımıyla yapılması planlanan genişletilmiş oturumun iptal edilmesiydi. Bu durum, görüşmelerin tamamen Ukrayna’daki güvenlik durumu ve potansiyel bir ateşkes üzerine odaklandığını, ancak bu konuda bile ilerleme sağlanamadığı için ekonomik işbirliği gibi diğer konulara geçilemediğini gösterdi.

Zirve sonrası yapılan basın toplantısı ise bu belirsizliği daha da derinleştirdi. Toplantının açılışını Vladimir Putin’in yapması, diplomatik protokol açısından ev sahibi olan Trump’ın geri planda kaldığı eleştirilerine neden oldu. Putin, konuşmasında görüşmelerin yapıcı bir havada geçtiğini belirterek bir “anlaşmaya” varıldığını ima etti. Ancak hemen ardından söz alan Trump, “Bir anlaşma olana kadar anlaşma yoktur” diyerek bu ifadeyi düzeltti ve henüz net bir sonuca ulaşılmadığını açıkça belirtti. Trump, bazı önemli konularda ilerleme kaydettiklerini ancak en kritik noktada henüz uzlaşamadıklarını ifade etti. Bu çelişkili açıklamalar, zirvenin somut bir çıktı üretmekten çok, tarafların pozisyonlarını bir kez daha teyit ettikleri bir platform olduğunu ortaya koydu.

Dostane Görüntüler ve Protokol Tartışmaları

Zirvenin siyasi içeriğinden çok, yarattığı görsel atmosfer ve diplomatik yankıları ön plana çıktı. Vladimir Putin’in, hakkında uluslararası savaş suçları suçlamaları bulunan bir lider olarak ABD’de kırmızı halıyla karşılanması, Trump yönetiminin Rusya’ya yönelik politikasında radikal bir değişim olarak algılandı. İki liderin samimi el sıkışmaları, gülümsemeleri ve başkanlık limuzininde yaptıkları kısa yolculuk, dünya basını tarafından anbean takip edildi. Bu görüntüler, özellikle Ukrayna’da savaş devam ederken Rusya’ya verilen bir taviz ve Putin’in uluslararası izolasyondan kurtarılması çabası olarak eleştirildi. Analistler, Putin’in hiçbir somut adım atmadan sadece bu zirveye katılarak büyük bir propaganda zaferi kazandığını belirtti.

Basın toplantısında Putin’in ilk sözü alması da ev sahibi ülkenin teamüllerine aykırı bir durum olarak dikkat çekti. Putin, uzun ve hazırlıklı konuşmasında ABD ile Rusya arasındaki tarihi bağlara vurgu yaparak Alaska’nın ortak geçmişteki önemine değindi. Bu stratejik hamle, gündemi Ukrayna’daki savaştan uzaklaştırıp daha geniş bir diplomatik çerçeveye çekme amacı taşıyordu. Trump ise daha kısa ve doğaçlama bir konuşma yaparak, Rusya ile ilişkileri zorlaştıran iç siyasi sorunlara (Rusya Soruşturması) atıfta bulundu. Liderlerin basın mensuplarından soru almadan sahneden ayrılması, zorlu sorularla yüzleşmekten kaçındıkları ve kamuoyuna açıklayabilecekleri somut bir başarı hikayeleri olmadığı şeklinde yorumlandı. Tüm bu protokol tartışmaları, zirvenin içeriğinden çok, tarafların birbirlerine ve dünyaya verdikleri mesajlar üzerinden okunmasına neden oldu.

Siyasi Tepkiler ve Ukrayna’nın Geleceği

Zirvenin anlaşmasız sona ermesi, ABD iç siyasetinde ve uluslararası arenada farklı tepkilere yol açtı. ABD’de Demokratlar, Trump’ı Putin’e yersiz bir meşruiyet kazandırmakla suçladı. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin önde gelen Demokrat üyeleri, zirvenin kendisinin Putin için bir ödül olduğunu ve ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğini zayıflattığını belirten sert açıklamalar yaptı. Avrupalı müttefikler ise zirveyi endişeyle takip etti. Trump’ın kendileriyle istişare etmeden Rusya ile doğrudan bir anlaşmaya varması ihtimali, NATO içinde ciddi bir rahatsızlık kaynağıydı. Zirveden somut bir anlaşma çıkmaması bu endişeleri bir süreliğine yatıştırmış olsa da, Trump’ın bir sonraki adımının ne olacağı belirsizliğini koruyor.

Trump’ın, “eğer bir anlaşma olmazsa ciddi sonuçları olur” şeklindeki önceki tehditlerini hatırlatan analistler, şimdi gözlerin Washington’a çevrildiğini belirtiyor. ABD Başkanı’nın Rusya’ya yönelik yeni ve daha sert yaptırımları, özellikle Rus petrolü alan Çin ve Hindistan gibi ülkelere ikincil yaptırımlar uygulama seçeneğini masaya getirip getirmeyeceği merak konusu. Ukrayna tarafında ise zirveye yönelik temkinli bir bekleyiş hakimdi. Kiev, kendi toprakları üzerinde kendilerinin dahil olmadığı bir pazarlık yapılmasından duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getirmişti. Zirveden bir “toprak karşılığı barış” anlaşması çıkmaması, Ukrayna için en kötü senaryonun gerçekleşmediği anlamına gelse de, savaşın geleceği üzerindeki belirsizlik bulutları dağılmış değil. Trump’ın Zelenski ile yapacağı telefon görüşmesi, ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin devam edip etmeyeceği konusunda kritik bir önem taşıyor.

Piyasaların Gözü Zirvedeydi: Ekonomik Etkiler Bekleniyor

Trump-Putin zirvesi, jeopolitik sonuçları kadar potansiyel ekonomik etkileri nedeniyle de piyasalar tarafından yakından izlendi. Zirveden Ukrayna’da bir ateşkes veya kalıcı barış yönünde bir ilerleme çıkması ihtimali, özellikle enerji ve savunma sanayii piyasalarında beklentilere yol açmıştı. Ancak görüşmelerin somut bir anlaşmayla sonuçlanmaması, bu beklentilerin boşa çıkmasına neden oldu. Zirve öncesinde, olası bir barış anlaşmasının Rusya’ya yönelik yaptırımların gevşetilmesi anlamına gelebileceği ve bu durumun küresel enerji piyasalarını etkileyebileceği öngörülüyordu. Rus petrol ve doğal gazının piyasalara daha rahat bir şekilde dönmesi, küresel arzı artırarak petrol fiyatları üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturabilirdi. Zirveden bir anlaşma çıkmaması, mevcut yaptırımların devam edeceği ve hatta Trump’ın tehdit ettiği gibi daha da sertleşebileceği anlamına geliyor.

Bu durum, enerji piyasalarındaki jeopolitik risk priminin korunmasına neden olabilir. Diğer yandan, savaşın devam edeceği beklentisi, savunma sanayii şirketlerinin hisselerini olumlu etkileyebilir. Ukrayna’ya yapılan askeri yardımların sürmesi ve NATO ülkelerinin savunma harcamalarını artırması, bu sektördeki şirketler için pozitif bir görünüm sunuyor. Piyasalar, zirvenin ardından Trump’ın yapacağı açıklamaları ve özellikle Rusya’ya yönelik ikincil yaptırımlar konusundaki tutumunu yakından takip edecek. Çin ve Hindistan gibi büyük ekonomileri hedef alabilecek olası yaptırımlar, küresel ticaret dengelerini sarsma ve finansal piyasalarda yeni bir dalgalanma yaratma potansiyeli taşıyor. Bu nedenle, Alaska’daki zirve somut bir sonuç üretmemiş olsa da, yarattığı belirsizlik ortamı önümüzdeki günlerde piyasaların ana gündem maddelerinden biri olmaya devam edecek.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler