Dünya Ekonomisi
Çin ve Rusya’dan Küresel Düzen İçin Ortak Mesaj
Moskova’daki 80. Zafer Bayramı kutlamalarına katılmak üzere 7-10 Mayıs tarihleri arasında Rusya’ya resmi ziyarette bulunan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in…

Moskova’daki 80. Zafer Bayramı kutlamalarına katılmak üzere 7-10 Mayıs tarihleri arasında Rusya’ya resmi ziyarette bulunan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in temasları, İkinci Dünya Savaşı mirasının yanı sıra iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın güncel dinamiklerine de ışık tutmaktadır.
Ziyaret kapsamında Çin-Rusya ilişkilerinin ulaştığı “emsalsiz seviye” vurgulanırken, taraflar arası iş birliğinin uluslararası düzene dair yeni bir yaklaşım ortaya koyduğu belirtilmektedir.
İkinci Dünya Savaşı Mirasına Vurgu
İki ülke, 20. yüzyılın ikinci yarısının uluslararası mimarisini belirleyen en kritik dönüm noktasının, Avrupa’da Sovyetler Birliği, Asya’da ise Çin tarafından yürütülen direnişle şekillendiği kanaatini paylaşmaktadır. Batılı çevrelerde savaşın sonucunu küçümseyen veya revize etmeye yönelik girişimlerin arttığına dikkat çekilmekte; bu eğilimin, ırkçı ve saldırgan ideolojilerin yeniden canlanmasına zemin hazırladığına işaret edilmektedir.
Şi Cinping’in Kızıl Meydan’daki törenlerde yer alması, “insanlığın II. Dünya Savaşı’nda savunduğu barış, haysiyet ve ilerleme ilkelerinin korunmasına” yönelik kararlılığın somut göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Rusya Savunma ve Dış Politika Konseyi Başkanlık Kurulu Başkanı Fyodor Lukyanov, iki ülkenin yeni uluslararası arenada “ilkelerin muhafızı” rolünü üstlendiğini vurgulamaktadır.
Stratejik Ortaklığın Ekonomik Boyutu
Şi Cinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçtiğimiz yıl içerisinde üç kez bir araya gelmesinin ardından, 2024 sonunda ikili ticaret hacminin 244 milyar doları aşması dikkat çekmiştir. Böylece Çin, 15 yıldır aralıksız şekilde Rusya’nın en büyük ticaret ortağı konumunu korumaktadır.
Söz konusu artışın “organik ve karşılıklı çıkara dayalı” olduğu, liderler arasındaki kişisel temasların bu ivmeyi güçlendirdiği ifade edilmektedir. Washington yönetiminin küresel ticarette tarife silahını sık kullanması, uluslararası ekonomik düzenin temellerini zedeleyen bir unsur olarak görülmekte; Çin ve Rusya’nın güçlü ekonomik yapıları sayesinde bu baskılara direnç gösterdiği belirtilmektedir.
Beyaz Saray’ın “başkalarını kendi çıkarlarına boyun eğdirmeye” dönük gümrük politikalarının uzun vadede bumerang etkisi yaratacağı, ABD’nin böylece gelişme momentumunu yitireceği düşünülmektedir.
Pekin ve Moskova’nın, “parçalanma yerine bütünleşme” ilkesiyle, enerji, yüksek teknoloji ve sınır ötesi altyapı projeleri dâhil olmak üzere yeni alanlarda ilave potansiyeli hayata geçirmeye hazırlandığı aktarılmaktadır.
Yeni Uluslararası İlişkiler Paradigması
Pekin’in Nisan ayında Moskova’ya düzenlediği ziyarette, Çin Komünist Partisi Politbüro üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi tarafından üç temel ilke dile getirilmiştir: “ebedi dostluk ve asla düşman olmama”, “eşitlik ile kazan-kazan iş birliği” ve “ittifaksızlık, cepheleşmeme, üçüncü tarafları hedef almama”. Bu çerçeve, büyük devletler arasında sıfır toplamlı rekabet yerine ortak refaha dayalı ilişki biçimine işaret etmektedir.
Çin-Rusya ortaklığının uyum kabiliyeti, değişken küresel ortamda uyarlama yeteneği ve kültürel çeşitliliği teşvik eden yaklaşımı, “Batı evrenselciliğinin dayattığı yeknesaklıktan” ayrıştığına dikkat çekilmektedir. İki ülke arasında karşılıklı genişleme iddiasının bulunmaması, ulusal değerlerin tam kabulü ve çeşitliliğin zenginlik olarak görülmesi, bu paradigmaya temel oluşturmaktadır.
Uzmanlar, söz konusu iş birliğinin diğer büyük güçlere çeşitli dersler sunduğunu değerlendirmektedir. Öncelikli tavsiye, “halkın refahını önceleyen” politikaların benimsenmesi olarak öne çıkmaktadır. İş ortaklıklarında karşılıklı fayda sağlayan fırsatların tasarlanması, nezaket ve diyalog yoluyla anlaşmazlıkların çözümlenmesi, hayati çıkarlar söz konusu olduğunda ise kararlı duruş sergilenmesi önerilmektedir. En temel prensip olarak “ortaklara saygı” vurgulanmakta; bu yaklaşımın, yükselen tek taraflılık ve Soğuk Savaş zihniyeti ortamında sürdürülebilir, olgun ve istikrarlı ilişkiler kurmak isteyen devletler için örnek teşkil ettiği belirtilmektedir.
Ziyaretin protokol boyutunun ötesinde, Asya-Pasifik’ten Avrupa’ya uzanan jeopolitik zeminde uzun vadeli sonuçlar doğuracağı öngörülmektedir. Enerjiden savunma sanayiine, uzay araştırmalarından nükleer teknolojilere kadar genişleyen dosya, Pekin-Moskova hattının gelecekteki küresel güç dağılımında kritik rol üstleneceğine işaret etmektedir.