Dünya Ekonomisi
Bloomberg: Tarifelerin Geleceği ve Ticarete Etkisi
Yapısal Dönüşüm, Rekabet ve Üretim Gerçeği Ticaret politikalarının özellikle emek yoğun sektörler üzerindeki etkisi sıklıkla gündeme gelmektedir. Amerika’da serbest ticaretin…

Yapısal Dönüşüm, Rekabet ve Üretim Gerçeği
Ticaret politikalarının özellikle emek yoğun sektörler üzerindeki etkisi sıklıkla gündeme gelmektedir. Amerika’da serbest ticaretin bazı bölgelerde iş kaybına yol açtığı kabul edilmekle birlikte, bu kaybın ne kadarının yapısal değişimden, ne kadarının adil olmayan dış rekabetten kaynaklandığı halen tartışmalıdır.
Schwab bu bağlamda, ABD’nin yeniden iş gücüne dayalı ayakkabı veya tekstil üretimine dönmeyi isteyip istemediğinin sorgulanması gerektiğini belirtmektedir. Tarihsel olarak, 1790’larda iş gücünün %90’ından fazlasının tarım sektöründe yer aldığı, ancak bugün bu oranın %2’nin altına düştüğü; buna rağmen ABD tarımının küresel ölçekte son derece rekabetçi kalabildiği hatırlatılmaktadır. Bu durumun, verimlilik artışı ve teknoloji kullanımının bir sonucu olduğu ifade edilmektedir.
Aynı şekilde üretim verileri, ABD’de imalat sanayisinin düşüşte olduğu algısının aksine, üretimin artmaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Ancak istihdamda yaşanan azalma, teknolojik otomasyonun ve Çin şokunun birleşik etkisiyle açıklanmaktadır. Özellikle Çin’in piyasa dışı ekonomik yapısının yarattığı sorunlara dikkat çekilmektedir. Fazla kapasite nedeniyle dünya pazarlarına düşük maliyetli ürünlerin yönlendirildiği, bunun ise küresel rekabeti bozduğu belirtilmektedir.
Bu çerçevede, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarının daha etkin biçimde uygulanması ve ticaret ortaklarının da bu tür sübvansiyonlu veya dampingli ürünlere karşı ortak tutum alması gerektiği vurgulanmaktadır.
Fikirlerin Serbestliği ve Alternatif Yaklaşımlar
Ticaret politikalarının sadece mal akışını değil, aynı zamanda bilgi ve fikir transferini de dikkate alması gerektiği belirtilmektedir. Nobel ödüllü ekonomist Paul Romer, “nesneler” ile “fikirler” arasında ayrım yapılması gerektiğini savunmakta; ticaret bariyerlerinin malların dolaşımına getirdiği sınırlamaların, fikirlerin dolaşımına getirilmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Romer’a göre, Çin’in güneş paneli endüstrisini sübvanse etmesi, her ne kadar ticari dengesizliklere yol açsa da, küresel ölçekte güneş enerjisini daha ucuz hale getirerek olumlu bir katkı sağlamıştır.
Bu noktada, söz konusu sübvansiyonların cezalandırılması yerine, farklı bir stratejiyle bu üretimin bir kısmının ABD’de gerçekleştirilmesi önerilmektedir. Bu sayede hem yerel istihdam artırılabilir hem de dış kaynaklı bilgi birikimi yerel üretim süreçlerine entegre edilebilir. Aynı yaklaşım otomotiv sektöründe de örneklendirilmekte; 1990’larda Japon otomotiv firmalarının ABD’ye üretim tesisleri kurarak teknoloji transferini ve istihdamı birlikte sağladığı hatırlatılmaktadır.
Özellikle Japon üretim anlayışında yer alan “tam zamanında üretim” ve “istatistiksel kalite kontrol” gibi uygulamaların, yalnızca otomobil kalitesini artırmakla kalmayıp, Amerikan üretim sistemine de değer kattığı ifade edilmektedir. Bu örnek, tamamen korumacı bir yaklaşım yerine, dış rekabetin yapılandırıcı biçimde içselleştirilmesinin, uzun vadeli rekabetçilik için daha etkili bir yöntem olabileceğini göstermektedir.
Rekabete Maruz Kalmak Teknolojik Geri Kalmayı Engelliyor
Gelişen ülkelerin teknoloji alanında hızla ilerlediği, ancak bunun ABD kamuoyunca yeterince fark edilmediği belirtilmektedir. Özellikle yarı iletken teknolojisinde Çin’in önemli adımlar attığına dikkat çekilmekte, bu ilerlemelere karşı günlük ve doğrudan rekabetin gerekliliği vurgulanmaktadır. Romer’a göre, sürekli rekabet ortamına maruz kalmayan ekonomiler, geride kaldıklarını geç fark etmekte ve bu durum uzun vadede yapısal bir zafiyete yol açmaktadır.
Bu çerçevede otarşi eğilimlerine karşı uyarılarda bulunulmakta; dış dünyadan tamamen kopan ekonomik yapıların gelişim fırsatlarını ıskaladığı ifade edilmektedir. Romer, “eğer fikir akışları kısıtlanırsa, ülke içindeki üretim kapasitesi bile zamanla geriler” görüşünü dile getirmektedir. Dolayısıyla, başarılı bir ekonomik gelecek için hem üretim kabiliyetinin yerel olarak korunması hem de küresel bilgi ağlarına entegre olunması gerektiği sonucuna varılmaktadır.