Yağız Kutay
Yağız Kutay Işık Yazdı: ‘Reel Sektörün Aynası…’
Abdullah Kiğılı “6 ay sonra üretim duruyor, devlet tekstili gözden çıkardı” diye medyada isyan etti. Adnan Polat “sanayiciyi ayakta tutamazsak enflasyon düşse de anlamı yok” dedi...
Abdullah Kiğılı “6 ay sonra üretim duruyor, devlet tekstili gözden çıkardı” diye medyada isyan etti. Adnan Polat “sanayiciyi ayakta tutamazsak enflasyon düşse de anlamı yok” dedi. İkisi de doğru yere parmak bastı: maliyet baskısı içeriden, kur rekabeti dışarıdan boğuyor. Ama hikâye burada bitmiyor.
Kur tutulunca dolar bazlı ciro eriyor; içeride enerji, işçilik, kira, finansman giderleri tırmanıyor. Hazır giyimde ihracat kan kaybediyor; ithalat artıyor. “Fiyatımız yüksek kaldı, elimiz zayıf” diyen sektör temsilcilerinin sayısı hiç az değil. E, neden? Çünkü maliyetlerden kaçamıyorsun; kurun üstünü örtünce maliyet USD cinsinden de şişiyor.
“Kuru salalım, nefes alalım” romantizmi
Kuru “rekabetçi seviyeye” bıraksak?
Üç ay nefes alırsın, altıncı ayda masraflar geri teper. 2021’de aynısını yaşadık ama hafızamızla tanınan bir ülkeyiz malum. (!) Kur-TÜFE geçişi özellikle 2018 sonrası hızlandı. TCMB’nin 2023 çalışmasına göre 12 ayda yaklaşık %25 kur geçişinden bahsediyor. Sepet kurda %10 değer kaybının enflasyona etkisi yaklaşık 2,5 puan. Yani kurla aldığını sandığın nefes, enflasyonla ciğer yakıyor. Sonra ücret ayarlaması, kira endekslemesi, hizmet enflasyonu… Aynı fasit daire.
Yapılan bu konışmaların asıl muhattapları da sessiz. TOBB, dolayısıyla hükümet. Oda–borsa sistemi, sektörün ortak aklını ve veri setini masaya koyacak; hükümet de para–maliye eşgüdümünü sağlamlaştıracak. “Kredi musluğu aç–kapat”la bu kriz yönetilmez; kur rejimi ve enflasyon patikasında öngörülebilir kural seti gerekir. Ama bu noktayı geçeli çok oldu. Herkes işimiz görülsün diye düşünüyor.
2020–2023 yılları ihracatçıların altın dönemiydi. ucuz kredileriyle dolar, altın, ev, araba kovalamak yerine verimliliğe yatırım yapılabilirdi. Otomasyon, yazılım, enerji verimliliği, tedarik zinciri dijitalleşmesi… Bugün marjı yutan tam da o yapılmayan yatırımlar. İhracatçıların içinden yüksek katma değerli olanlar, yukarıda yazdıklarımı yapanlar hayatta; işgücü yoğun olanlar çırpınıyor. “Kur artsın, rekabetçi olalım” demek; verimlilik açığını kurla kapatmaya çalışmak pansuman değil, morfin.
3 Ay Değil, 3 Yıl Ufku
Ne yapmalı?
- Kural bazlı kur tutumu: “Hedef kur” yok; yalnız aşırı oynaklıkta likidite/rezervle yumuşatma. Çerçeveyi yazılı ve takvimli duyurarak fiyatlama davranışı dedikodudan çıkarmak mümkün.
- Dezenflasyonun omurgası: Para–maliye eşgüdümü; idari fiyat/KİT tarifeleri için önden ilanlı, düzenli ayarlamalar. Vergi yamaları değil harcama kuralı.
- Maliyet kanalını kırma: OSB’lerde enerji verimliliği + otomasyona hızlandırılmış amortisman/vergi kredisi; ithal ara malına bağımlı alt segmentlerde hedefli yerlileşme.
- Seçici finansman: Eximbank/Kredi Garanti Fonu’ndan katma değerliye ucuz-uzun, hacimli olanlara erişilebilir ama daha pahalı finansman. Kur riskini sigortalamadan döviz açığı taşıyan firmaya düşük faizli kamu/teşvikli kredi verilmesin.
Evet, reel sektör sıkıştı. Ama “kuru sal, düze çıkalım” reçetesi üç aylık tatlı koma. TCMB’nin dediği açık: kur şoku 12 ayda maliyet kanalıyla dönüp enflasyonu büyütüyor; sonra ücret, kira, finansman hepsi yeniden zamlanıyor. Kiğılı’nın feryadı da Polat’ın uyarısı da haklı; ama çözüm medyaya veryansın etmek değil, TOBB’un masasına ve hükümetin politika setine net talep koymak. Ve evet: geçmişin ucuz kredilerini döviz–altın–gayrimenkule gömmek yerine verimliliğe harcamış olsaydınız, bugün kuru bu kadar konuşmuyor olurduk.
Yağız Kutay Işık
Twitter: @yagizkutayisik




