Yağız Kutay
Yağız Kutay Işık Yazdı: ‘Algılanamayan Fark Teoremi: Orta Sınıfın Çöküş Manifestosu…’
Geçen gün Ekşi Sözlük’te “Yemek fiyatlarının çıldırmış olması.” başlığını görünce meraklanıp baktım içeriğine. Bir kullanıcı bin lirayla alınabilecekleri sıralıyordu...

Geçen gün Ekşi Sözlük’te “Yemek fiyatlarının çıldırmış olması.” başlığını görünce meraklanıp baktım içeriğine. Bir kullanıcı bin lirayla alınabilecekleri sıralıyordu: airfryer, kaban, 1,5 porsiyon et döner menü, ütü, yarım kilo soğuk baklava, hatta uçak bileti… Liste uzadıkça gözümde absürt bir tablo belirdi: ütüyle döner aynı sepette, pastayla uçak bileti yan yana.
İlk bakışta mizah gibi görünen bu manzara aslında fiyat algısının çöküşünü işaret ediyor. Bakıldığı zaman fiyat sadece bir etiket değildir; hayatı kıyaslama aracıdır. Terazi şaştığında önce toplumun orta direği, daha sonra toplumun kendisi çözülür.
Orta Sınıfın Çöküşü
Türkiye uzun yıllar “orta sınıf ülkesi” olarak anıldı. Çalışkan, tutumlu, ayağını yorganına göre uzatan; ekonominin görünmez kahramanı. Orta direk hem tasarruf hem tüketim dengesiyle toplumsal istikrarın sigortasıydı. Özellikle tasarruf konusunda ülke kültürü olarak zayıf olsak da böyle bir gerçek vardı.
Bugün bu denge kalmadı. Kör göze parmak kararların mirası yüksek enflasyon yalnızca maaşları değil, orta sınıfın değer dünyasını da erozyona uğrattı.
Orta sınıfın çöküşünü en net gösteren bu olguyu Algılanamayan Fark Teoremi olarak nitelendiriyorum.
350 liraya yemek yiyenle 500 lira harcayan arasında artık hissedilir fark kalmadı. Eskiden 150 lira demek, sinema biletiydi, bir ayın ulaşım kartıydı. Yani farkın somut bir karşılığı vardı. Bugün aynı 150 lira hiçbir alternatif ihtiyacı gideremiyor. İşte tam burada Algılanamayan Fark Teoremi kendini gösteriyor: Fiyatlar yükseldikçe, farklar küçülüyor; fark büyüdükçe ise tamamen anlamını yitiriyor.
Geçmişte tüketim bir tür gösterişti; başkalarına ‘ben buradayım’ demenin yolu. Bugünse aynı tüketim bir savunmaya dönüştü. Bir kahve, bir kitap ya da dışarıda yemek artık yalnızca harcama değil. İnsanlar bunları statü için değil, kimliğini korumak, gündelik hayatın yükünden teselli bulmak ve enflasyon karşısında ayakta kalabildiğini hissetmek için yapıyor.
Bu teorem yalnızca bireysel davranışları değil, toplumsal düzeni de açıklıyor. Harcama kararları rastgeleleşiyor, zaten olmayan tasarruf disiplini çözülüyor, enflasyonla mücadeleye toplumsal destek zayıflıyor.
Bu tablo yalnızca tüketici davranışını değil, üreticinin kararlarını da çarpıtıyor. Fiyat algısı kaybolduğunda esnaf hangi fiyatın kabul göreceğini bilemiyor, talep öngörülemez hale geliyor. Sağlıklı fiyat sinyali alamayan üretici ise ya maliyetlerin üstünde fiyat dayatıyor ya da sürdürülemez zararlarla ayakta kalmaya çalışıyor. Böylece enflasyon yalnızca alım gücünü değil, üretim disiplinini de aşındırıyor.
Orta sınıfın pusulası kaybolduğunda, toplumun dengesi de kaybolur. Çünkü orta direk yalnızca ekonominin değil, demokrasinin de taşıyıcısıdır.
Ve asıl mesele, 150 lirayı ödemek ya da ödememek değildir. Asıl mesele, o farkın yerine koyabileceğimiz hiçbir anlamın kalmamasıdır.
Eğer fiyat istikrarı geri gelmezse, ütüyle dönerin aynı sepete girmesi yalnızca absürt bir anekdot olarak kalmayacak. Bu kayıp kalıcı hale gelecek ve orta sınıfın erozyonu, demokrasiden kültürel hayata kadar her alanı etkileyecektir.
Orta sınıfı kaybeden ülke, geleceğini kaybeder.
Yağız Kutay Işık
Twitter: @yagizkutayisik