Ekonomi
Allianz Trade’den Gündemdeki 10 Kritik Soruya Yanıt…
Allianz Trade’in her çeyrek için hazırladığı Ekonomik Görünüm Raporu’nu güncelledi. Raporda Alllianz Trade’in dünyanın dört bir yanındaki uzman ekonomistleri küresel ekonomi üzerine gündemdeki en kritik 10 soruyu yanıtladı...

Allianz Trade’in her çeyrek için hazırladığı Ekonomik Görünüm Raporu’nu güncelledi. Raporda Alllianz Trade’in dünyanın dört bir yanındaki uzman ekonomistleri küresel ekonomi üzerine gündemdeki en kritik 10 soruyu yanıtladı. Rapordaki bu yanıtlara göre ekonomistler; 2025 yılında yüzde 2 artan küresel mal ve hizmet ticareti hacminin 2026 yılında yavaşlayarak yüzde 0,6 artmasını bekliyor. Bazı etkenler ise ABD ekonomisinde ısınmanın devam etmesine ve fiyat baskılarının yüksek kalmasına neden oluyor. Türkiye ekonomisine yönelik bilgilerin de verildiği raporda ülkede politika normalleşmesiyle büyümenin dengelendiği belirtiliyor.
Allianz Trade’in güncellediği Ekonomik Görünüm Raporundaki 10 kritik sorunun ilki “Devam eden ticaret savaşının maliyetini gerçekte kim üstleniyor?”. Raporda bu soruya verilen yanıta göre şu an maliyetin yükünü en çok üstlenenler ihracatçılar ancak ABD tüketicileri de yüksek enflasyon ki- 2026 ortasına kadar enflasyonda 0,6 puan artış bekleniyor- nedeniyle bu durumdan etkilenecek. Küresel ticaret rotalarının değişmesi ihracatçıların yükünü hafifletmiş olsa da sektör araştırmaları devam ettiği ve Çin ile ticaret anlaşması hâlâ askıda olduğu için aşağı yönlü risklerin yüksek seyrettiği de raporda belirtiliyor. Ticaret savaşı öncesi senaryoya kıyasla teorik olarak ihracat kayıplarının GSYİH’nin yüzde 0,3’ü (AB için) ile yüzde 1,3’ü (Vietnam için) arasında değişebileceği tahmin edilirken ABD için ise bu oranın yüzde 0,3 olacağı uzmanların tahminleri arasında yer alıyor. Öte yandan rapora göre; ABD’de yapılması taahhüt edilen doğrudan yabancı yatırımlar gerçekleşirse, 2026-2028 yıllarında ABD GSYİH’sinin yüzde 6’sına ulaşabilir. Söz konusu yatırımları yapacak ülkeler açısından ise yatırımların maliyetlerinin ve yatırımcı ülkeler için olumsuz etkilerinin çok fazla olabileceğine raporda dikkat çekiliyor. Genel olarak, 2025 yılında yüzde 2 artan küresel mal ve hizmet ticareti hacminin 2026 yılında yavaşlayarak yüzde 0,6 artması da rapordaki beklentiler arasında bulunuyor.
Rapordaki ikinci soru ise “Stagflasyon, yaklaşan bir riskten yadsınamaz bir gerçeğe mi dönüştü?”: Allianz Trade uzmanları bunu doğruluyor ancak şimdilik hafif bir stagflasyon söz konusu olduğunu belirtiyorlar. Rapora göre; İngiltere, ABD ve Japonya gibi birçok gelişmiş ekonomide enflasyon hedeflerin üzerinde seyrediyor, büyüme ise zayıf kalıyor. Bu kombinasyon, tarihsel standartlara göre hafif bir stagflasyon dönemine işaret ediyor. Raporu hazırlayan ekonomistler, çoğu ekonomide enflasyonun 2027 yılına kadar kademeli olarak yüzde 2 hedefine geri dönmesini bekliyor. Şu anda özellikle yüksek enflasyonun olduğu İngiltere ve enflasyonun uzun süre hedefin üzerinde seyretmesinin beklendiği ABD’nin bu stagflasyon grubuna istisnaları oluşturduğu raporda belirtiliyor. ABD ekonomisinde ısınmanın devam etmesine ve fiyat baskılarının yüksek kalmasına gümrük vergileri, devam eden mali teşvikler ve göçmen politikaları kaynaklı işgücü kıtlığının neden olduğu da raporda yer alıyor.
Üçüncü soru ise “Merkez bankaları karmaşık ikilemlerin üstesinden gelebilecek mi?”: Rapora göre; gelişmiş piyasalardaki merkez bankaları üçlü bir zorlukla karşı karşıya: zayıf büyüme, devam eden enflasyon ve uzun vadeli faizleri yukarı iten ve küresel parasal sıkılaştırma eğilimlerini yoğunlaştıran artan mali açıklar. Raporu hazırlayan ekonomistler Fed’in 2026 ortasına kadar sadece üç faiz indirimi daha yapmasını ve faiz oranını en son yüzde 3,25-3,50 civarında tutmasını bekliyor. Fed’in, bilanço küçültme sürecini büyük ölçüde tamamladığı ve uzun vadeli getiriler üzerindeki baskıyı bir ölçüde azalttığı raporda belirtiliyor.
Rapordaki dördüncü soru “ABD dolarının hakimiyeti yeni bir belirsizlik dönemine mi giriyor?”: Uzmanlar ABD dolarının hakimiyetinin yeni bir belirsizlik dönemine girdiğini doğruluyor ancak henüz umudu kesmemek gerektiğini de hatırlatıyorlar. Güçlü dolar karşıtı söylemlere rağmen, EUR/USD paritesinde yıl başından bu yana görülen zayıflığın çoğu, Fed’in bağımsızlığıyla ilgili şüphelerden kaynaklanmadığı, doların zayıflamasının bundan ziyade, ABD’deki ekonomik zayıflık işaretlerinin etkisiyle, piyasaların Fed’in AMB’ye kıyasla daha güvercin bir tutum sergileyeceği fiyatlamasından kaynaklandığı raporda belirtiliyor. Raporu hazırlayan uzmanlara göre; uzun vadeli enflasyon beklentileri sağlam bir şekilde sabit kalmaya devam ederken, kısa vadeli fiyat baskıları beklenenin ötesinde azaldı.
Gündemdeki en kritik on sorunun beşincisi ise “Mali hakimiyet uzun vadeli faiz oranlarını ne kadar yukarı çekebilir?”: Rapora göre küresel ölçekte Truss tarzı gelişmelerin yaşanması ihtimali göz ardı edilemez ancak merkez bankaları pozisyonlarını korumaya devam ediyor. Yüksek mali açıklar ortamında artan net tahvil arzı, uzun vadeli oranları yukarı itti. Parasal sıkılaştırmanın hızının, birçok piyasada mali açıklarla karşılaştırılabilir ölçekte (tahvil) arz artışı yarattığı raporda belirtilirken bu nedenle merkez bankalarının gerekirse, piyasaları istikrara kavuşturmak için parasal sıkılaştırmayı yavaşlatabileceği ve hatta yeniden parasal genişlemeye gidebileceği verilen bilgiler arasında.
Altıncı soru “AB, 2026-27’de nihayet savunma harcamalarını artırabilecek mi?”: Sorunun yanıtı olarak uzmanlar AB’nin dört yıl için 800 milyar euro tutarındaki “Avrupa’yı Yeniden Silahlandırma Planı”nın 150 milyar eurosunun askeri alımlara dayandığı bilgisini veriyor. Ancak, önemli miktarda fon sağlanmasına rağmen Avrupa üretim kısıtlamaları nedeniyle askeri kapasitelerini hızla artırmada engellerle karşı karşıya olduğuna çünkü savunma şirketlerinin yaklaşık 350 milyar euro gibi rekor düzeyde birikmiş siparişleri olduğuna ve yatırım harcamalarını artırma imkânının ise pek de mümkün görünmediğine dikkat çekiyorlar. Sonuç olarak, 2027 yılına kadar yüzde 10-20 arasında ılımlı bir harcama artışı ve GSYİH’nin yüzde 2,3-2,5’ine ulaşan bir savunma harcaması payının daha gerçekçi göründüğü raporda belirtiliyor.
Raporda yer alan yedinci soru ise “Şirketler, sürekli yüksek finansman maliyetleri sorununu nasıl aşıyor?”: Politika faiz oranlarındaki düşüşe rağmen, Euro bölgesinde şirketlerin kredi talebinin hala düşük seviyelerde olduğu raporda verilen bilgiler arasında. ABD’de ise, kredi koşullarındaki sıkılaşmaya rağmen şirket kredilerinin arttığı belirtiliyor. Şirketlerin, operasyonel verimliliği artırmak, tedarikçi sözleşmelerini yeniden müzakere etmek ve giderleri azaltmak için otomasyona yatırım yapmak gibi stratejik ayarlamalar yaparak sürekli yüksek finansman maliyetleri sorununu aşmaya çalıştıkları raporda belirtiliyor. Öte yandan birçok büyük şirketin, faiz yükünü en aza indirmek için borç vadesini uzattığı, kaldıraç oranını düşürdüğü veya getirilerin hala uygun olduğu tahvil piyasalarında sermaye artırdığına raporda dikkat çekiliyor. Allianz Trade ekonomistleri küresel işletme iflaslarının ancak 2027 yılında zirveye ulaşacağını tahmin ediyoruz ve küresel işletme iflaslarında 2025 yılında yüzde 6 ve 2026 yılında ise yüzde 4 artış ardından sınırlı bir düşüş bekliyorlar.
Sekizinci soru olarak “Sermaye piyasasında bir balon mu oluşuyor?” sorusu dikkat çekiyor. Yanıtları hazırlayan ekonomistler bir balon oluşmadığını ancak yapay zekâ patlamasının fiyatlara tamamen yansımış göründüğünü ve kısa vadede artış yaratma potansiyelinin sınırlı olduğunu belirtiyor. Yükselişin birkaç mega kapitalizasyonlu teknoloji şirketinde yoğunlaşmış durumda olduğu bilgisine yer verilen raporda; bunun da piyasayı AI beklentilerinin gerçekleşmesine büyük ölçüde bağımlı hale getirdiğine dikkat çekiliyor.
“Hangi gelişmekte olan piyasalar artan dengesizliklerle mücadele ediyor?” sorusuna ise raporda; şimdiye kadar destekleyici dış talep sayesinde kısmen gelişmekte olan piyasalar genel olarak hâlen genişleme döngüsünde şeklinde yanıt veriliyor. Rapora göre; Asya’daki ihracatçılar ABD’de pazar paylarını artırdı, Tayvan, Vietnam, Tayland ve Endonezya gibi ülkeler yedek üretim kapasitelerini dahi korudu. Enflasyonun kontrol altına alınması ve ABD dolarının değer kaybetmesiyle de birlikte ekonomik görünümün daha karamsar hale gelmesi üzerine çoğu gelişmekte olan ülkede merkez bankalarının politika faiz indirimlerini hızlandırdığı raporda verilen bilgiler arasında. Allianz Trade ekonomistleri bu döngünün 2026 ortasına kadar yavaşlamasını bekliyorlar. Gelişmekte olan ülkelerin yarısından fazlasında maliye politikalarında da gevşemeye gidildiği belirtilirken, giderek artan bir endişe olduğu, Arjantin, Brezilya, Mısır, Endonezya gibi bazı ülkelerin yakından izlenmesi gerektiği belirtiliyor. Latin Amerika ve Orta ve Doğu Avrupa’nın çoğunun ve Güneydoğu Asya ve Afrika’nın bir kısmının da cari açıkları olan net borçlular olarak riskten kaçınma eğilimine karşı savunmasız olduğuna raporda yer veriliyor. Çin ekonomisindeki büyümenin, ihracatın daralması ve iç talebin hâlâ zayıf olması nedeniyle 2026’ya kadar yavaşlayacağı tahmini de raporda yer alıyor.
Rapordaki son soru “Hangi olaylar olumsuz bir senaryoya yol açabilir?”: Allianz Trade ekonomistleri yüzde 45 olasılıkla artan korumacılık, ABD’nin gümrük vergilerini artırmasıyla küresel ticarette durgunluğa yol açabileceğini ve bunun da büyüme ve enflasyonu olumsuz etkilerken, gelişmiş piyasalardaki faiz oranları ve hisse senetleri üzerinde baskı yaratabileceğini belirtiyor. Öte yandan, yüzde 35 olasılıkla gerçekleşebilecek bir dolarizasyon çözülmesi politikası şokunun, EURUSD paritesini 1,25’in üzerine çıkarabileceği de rapordaki tahminler arasında bulunuyor. Yüzde 20 olasılıkla gerçekleşebilecek bir kamu borç krizi, yüksek borç seviyeleri ve faiz oranları nedeniyle Fransa, İtalya, İngiltere ve ABD’de maliye politikalarını kısıtlayabileceği de değerlendirmeler arasında. Yine rapora göre; jeopolitik gerilimler daha da artabilir, NATO-Rusya çatışması, Orta Doğu’daki gerilimlerde bir tırmanma, Çin ile Tayvan arasında açık çatışma potansiyel riskler olarak öne çıkıyor. Yukarı yönlü riskler arasında ise; Ukrayna-Rusya ateşkesinin sağlanması ile büyümenin ve Avrupa sanayisinin canlanması; ABD’nin istisnacı duruşunun, yapay zekâ alanındaki gelişmeler ve Trumponomics’in başarısı yoluyla ekonomik büyümeyi tetiklemesi ve gelişmiş piyasalardaki hisse senetlerine olumlu etkiler yapması gösteriliyor.
Türkiye ekonomisi istikrar kazanmaya devam ediyor
Raporda Türkiye ile ilgili de değerlendirmeler yer alıyor. 2025’in üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisinin, politika normalleşmesi süreci sayesinde göreli bir istikrar kazanmaya devam ettiği rapordaki değerlendirmeler arasında bulunuyor. Merkez Bankası’nın sıkı para politikası, iç talebi sınırlasa da makroekonomik dengelerin yeniden kurulmasına katkıda bulunduğu da rapordaki yorumlar arasında. Enflasyonun, yılın ilk yarısında ulaştığı yüksek seviyelerden kademeli biçimde gerileme eğiliminde olduğu, buna rağmen, yüksek faiz oranları ve sıkılaşan kredi koşullarının, hane halkı harcamalarını ve yatırım iştahını baskıladığı bilgisi de raporda veriliyor. Diğer yandan ithalatın azalması ve turizm gelirlerinin güçlü seyretmesi sayesinde cari açık daralma eğilimini koruduğu da belirtiliyor. Finansman tarafında, uluslararası sermaye girişlerinin daha istikrarlı olduğu fakat kırılgan bir görünüm sergilediği de verilen bilgiler arasında. Raporda Türkiye için; politika güvenilirliğinin artması ve mali disiplinin korunması, yatırımcı güvenini destekleyen ana unsurlar arasında gösteriliyor. Allianz Trade analistlerine göre, mevcut politika çerçevesinin korunması ve fiyat istikrarına yönelik kararlılık, önümüzdeki dönemde büyümenin düşük ama sürdürülebilir bir patikada ilerlemesine olanak tanıyacak.
Raporun Ayrıntılarına Buradan Ulaşabilirsiniz