Sosyal Medya

Politika

Filistin Devleti Olmanın Uluslararası Kriterleri

Fransa’dan Filistin Devleti Adımı: Eylül’de Resmi Tanıma Geliyor Fransa, Eylül ayında Filistin’i resmen tanıyacağını açıkladı. Bu adım, geleneksel müttefiki ABD’nin…

Filistin Devleti Olmanın Uluslararası Kriterleri

Fransa’dan Filistin Devleti Adımı: Eylül’de Resmi Tanıma Geliyor

Fransa, Eylül ayında Filistin’i resmen tanıyacağını açıkladı. Bu adım, geleneksel müttefiki ABD’nin pozisyonuna ters düşüyor. ABD, Filistin devletinin yalnızca İsrail ile müzakereler sonucunda kurulabileceğini savunuyor. İngiltere ve Kanada ise Filistin’i tanıma konusunda şartlı taahhütlerde bulundu. Üç ülkenin bu yöndeki açıklamaları, uluslararası arenada yeni bir diplomatik kırılmanın eşiğine gelindiğini gösteriyor.

Dünyada yaklaşık 150 ülke, Filistin’i bir devlet olarak tanımış durumda. Filistin Yönetimi, bu ülkelerin çoğunda diplomatik misyonlara sahip. Ancak Filistin halkı hâlen kendi devletine sahip değil. Son açıklamalar, Filistinliler açısından sembolik önem taşırken, aynı zamanda İsrail’i diplomatik olarak yalnızlaştırma potansiyeli taşıyor. İsrail hükümeti, Filistin devletine karşı olduğunu açıkça beyan etmeyi sürdürüyor.

Filistin Devleti Olmanın Uluslararası Kriterleri

Uluslararası hukukta bir devletin varlık kazanması, 1933 tarihli Montevideo Sözleşmesi’ne göre dört temel kritere bağlı: kalıcı bir nüfus, tanımlanmış sınırlar, işleyen bir hükümet ve diğer devletlerle anlaşmalar yapabilme yetisi. Batı Şeria ve Gazze, kalıcı nüfus açısından bu kriteri karşılasa da, diğer üç koşul açısından zayıf kalıyor. Filistin topraklarında tek bir merkezi hükümetin bulunmaması, toprak bütünlüğünün tartışmalı olması ve diplomatik anlaşmalar yapma yetkisinin sınırlı olması, tam anlamıyla bir devlet yapısının oluşmasını engelliyor.

1990’ların başında İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalanan barış anlaşmalarıyla kurulan Filistin Yönetimi, yalnızca Batı Şeria’nın belirli bölgelerinde sınırlı bir yönetime sahip. Gazze Şeridi ise 2007 yılında Hamas’ın kontrolüne geçti ve bu tarihten itibaren iki farklı Filistin yönetimi oluştu. Bu bölünme, Filistin’in tam anlamıyla birleşik bir devlet yapısı oluşturmasını daha da güçleştiriyor.

Savaş, Abluka ve İsrail’in Yeni Adımları

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının ardından İsrail ordusu Gazze’ye yeniden girerek bölgede askeri operasyon başlattı. Bu gelişme, İsrail-Filistin çatışmasının yeni bir evresine geçildiğini gösterdi. İsrail’in bazı siyasetçileri, Gazze’de sivil Yahudi yerleşimlerinin yeniden kurulması gerektiğini savunurken, yapılan son bir kamuoyu yoklaması, İsraillilerin yarısının bu fikri desteklediğini ortaya koydu.

İsrail parlamentosu, Temmuz ayı sonunda Batı Şeria’daki Yahudi yerleşim birimlerinin ilhak edilmesini destekleyen bağlayıcı olmayan bir kararı kabul etti. Bu yerleşimlerde yaklaşık 500 bin İsrailli yaşıyor ve bu sayı 3 milyon Filistinlinin yaşadığı Batı Şeria ile birlikte düşünüldüğünde, bölgede ciddi bir demografik ve politik dengesizlik söz konusu.

Bu gelişmeler, Filistin devletinin kurulması yönündeki beklentilerin fiili olarak daha da zayıfladığına işaret ediyor. Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme isteği, sadece uluslararası tanımalarla değil, aynı zamanda sahadaki fiili kontrolün değişmesiyle mümkün olabilir. Ancak İsrail tarafının attığı son adımlar, tam tersine, mevcut işgali kalıcılaştırma yönünde ilerliyor.

İki Devletli Çözüm Desteği Azalıyor

Uzun yıllardır hem İsrailliler hem de Filistinliler tarafından en makul çözüm modeli olarak sunulan iki devletli çözüm, artık her iki toplumda da desteğini yitiriyor. Yapılan son anketler, iki tarafın da bu çözüm modeline karşı ilgisiz ya da olumsuz olduğunu gösteriyor. 2024 yılı başında yapılan bir ankette, İsraillilerin yüzde 55’i, silahsızlandırılmış bile olsa bağımsız bir Filistin devletine karşı olduğunu belirtti. Filistin tarafında ise Mayıs ayındaki bir kamuoyu yoklamasında, iki devletli çözüme karşı olanların oranı yüzde 57 olarak ölçüldü.

Alternatif modeller ise daha az destek görüyor. 2022 yılı sonunda yapılan ortak bir kamuoyu araştırmasında, İsrailli Yahudilerin yüzde 37’si, Filistinlilerin eşit haklara sahip olmadığı tek taraflı, demokratik olmayan bir çözüm modelini desteklediğini ifade etti. Aynı ankette, Filistinlilerin yüzde 30’u, tüm toprakların tek bir Filistin devleti altında birleşmesini savundu. İki halkın eşit haklara sahip olduğu ortak bir binasyonel devlet fikri ise her iki tarafta da yalnızca küçük bir azınlık tarafından destekleniyor.

Tanımaların Sembolik Etkisi ve Uluslararası Denge

Filistin devletini tanıma yönündeki yeni uluslararası açıklamalar, hukuki bir değişiklikten ziyade sembolik bir değer taşıyor. 1988 yılında FKÖ tarafından ilan edilen Filistin devleti, yıllar içinde daha fazla ülke tarafından tanındı. 2012 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin, “üye olmayan gözlemci devlet” statüsüne yükseltildi. Bu statü, Filistin delegasyonuna BM toplantılarına katılım hakkı tanırken, oy kullanma yetkisi vermiyor.

Filistin’in BM’ye tam üye devlet olarak kabul edilmesi için Güvenlik Konseyi’ndeki 15 üyeden en az 9’unun onayı gerekiyor. Ancak bu üyelerden herhangi birinin veto hakkı bulunuyor. Kalıcı üyeler olan ABD, Çin, Rusya, Fransa ve İngiltere’den biri veto ederse, karar geçersiz sayılıyor. ABD, şu ana kadar, barış anlaşması olmadan Filistin’in devlet olarak tanınmasına karşı duruşunu sürdürüyor.

Sonuç olarak, Fransa’nın eylül ayında atacağı adım ve İngiltere ile Kanada’nın potansiyel destekleri, Filistinlilerin uluslararası arenadaki görünürlüğünü artıracak olsa da, sahadaki koşullar ve siyasi gerçeklik değişmediği sürece, tam anlamıyla bir devletin kurulması henüz uzak bir hedef olarak duruyor. İsrail’in güvenlik kaygıları, siyasi eğilimleri ve bölgedeki askeri varlığı sürdüğü sürece, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi giderek daha karmaşık bir hal alıyor.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler