Sosyal Medya

Politika

“Altın Kubbe” Tartışması Yeniden Gündemde

Amerikan siyasetinde nükleer savunma tartışmaları yeniden alevlendi. ABD Başkanı Donald Trump’ın duyurduğu ve “Altın Kubbe” olarak adlandırılan yeni füze savunma…

“Altın Kubbe” Tartışması Yeniden Gündemde

Amerikan siyasetinde nükleer savunma tartışmaları yeniden alevlendi. ABD Başkanı Donald Trump’ın duyurduğu ve “Altın Kubbe” olarak adlandırılan yeni füze savunma sistemi planı, hem teknik hem de siyasi boyutlarıyla yoğun tartışmalara yol açtı. Bu proje, birçok kişiye Soğuk Savaş döneminde gündeme gelen ve kamuoyunda “Yıldız Savaşları” olarak bilinen eski bir girişimi hatırlatıyor. Aradan geçen on yıllara rağmen, nükleer tehdit algısı, savunma teknolojileri ve küresel güç dengeleri hâlâ benzer sorular etrafında şekilleniyor.

Soğuk Savaş’ın Gölgesinde Doğan Bir Fikir

1980’li yılların başında ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki gerilim zirveye ulaşmıştı. Nükleer silahlar, iki süper gücün elinde karşılıklı yok oluş tehdidinin temel unsuru haline gelmişti. Bu dönemde nükleer denge, “karşılıklı garantili imha” anlayışı üzerine kuruluydu. Yani taraflardan biri nükleer saldırı başlatırsa, diğerinin vereceği yanıt her iki tarafı da yok edecek kadar yıkıcı olacaktı.

Bu denge, doğrudan bir nükleer savaşın önüne geçerken, toplumlar üzerinde sürekli bir korku atmosferi yaratıyordu. Okullarda yapılan tatbikatlar, kamu spotları ve sivil savunma kampanyaları, nükleer tehdidin gündelik hayatın bir parçası haline geldiğini gösteriyordu. İşte bu ortamda, ABD yönetimi nükleer tehdidi tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen radikal bir fikri gündeme taşıdı.

Savunmada Devrim Vaat Eden “Yıldız Savaşları”

1983 yılında dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, ulusa sesleniş konuşmasında tarihi bir öneri sundu. Reagan, nükleer füzeleri havada imha edebilecek savunma sistemleri geliştirilmesini savundu. Bu sistemin amacı, ABD’nin güvenliğini misilleme tehdidine dayandırmak yerine, doğrudan savunma yoluyla sağlamak olarak açıklandı.

Bu fikir, kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Destekleyenler, nükleer silahların caydırıcılığından kurtulmanın insanlık için bir umut olduğunu savunurken, eleştirenler ise bunun tehlikeli ve gerçekçi olmayan bir hayal olduğunu dile getirdi. Uzaya yerleştirilecek lazerler, yüksek hızlı kinetik silahlar ve gelişmiş radar sistemleri gibi teknolojiler tartışılmaya başlandı. Ancak dönemin teknolojik imkânları, bu fikirleri gerçeğe dönüştürmek için yetersizdi.

Yüksek Maliyet, Büyük Şüpheler

Bu savunma girişimi için milyarlarca dolar harcandı. Araştırma laboratuvarları, savunma sanayii şirketleri ve üniversiteler, yeni nesil savunma teknolojileri üzerinde çalıştı. Ancak uzmanların büyük bölümü, sistemin pratikte çalışmasının son derece zor olduğunu savundu. Eleştirmenlere göre, böyle bir savunma sistemi rakip ülkeleri daha fazla silah üretmeye teşvik edebilir ve nükleer yarışı hızlandırabilirdi.

Bilim insanları, sistemin teknik zorluklarına dikkat çekti. Bir nükleer füzenin fırlatıldıktan sonra saniyeler içinde tespit edilmesi, hedeflenmesi ve imha edilmesi gerekiyordu. Bu, yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda fiziksel sınırlarla da ilgili bir problemdi. Zamanla proje desteğini kaybetti ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte rafa kaldırıldı.

Dolaylı Etkiler ve Tarihsel Tartışma

Her ne kadar proje tam anlamıyla hayata geçirilememiş olsa da, bazı değerlendirmelere göre bu girişim Sovyetler Birliği üzerinde ciddi bir ekonomik baskı yarattı. Sovyet yönetimi, benzer savunma sistemleri geliştirmek için büyük kaynaklar ayırmak zorunda kaldı. Bu durumun, zaten zor durumda olan Sovyet ekonomisini daha da yıprattığı ve Soğuk Savaş’ın sonuna giden süreçte etkili olduğu sıkça dile getirildi.

Bu nedenle “Yıldız Savaşları”, başarısız bir teknoloji girişimi mi yoksa stratejik bir hamle mi olduğu konusunda hâlâ tartışılan bir konu olarak tarihteki yerini aldı.

Altın Kubbe: Eski Bir Hayalin Yeni Versiyonu

Aradan geçen kırk yılı aşkın sürenin ardından, benzer bir fikir yeniden gündeme taşındı. Donald Trump, “Altın Kubbe” adını verdiği yeni bir füze savunma sisteminden söz ederek, ABD’nin nükleer tehditlere karşı tam koruma sağlayabileceğini iddia etti. Trump’a göre, geçmişte mümkün olmayan bu proje, artık modern teknoloji sayesinde hayata geçirilebilecek durumda.

Bu açıklama, doğal olarak geçmişteki deneyimleri hatırlattı. Trump, sistemin kısa sürede tamamlanabileceğini ve görev süresi bitmeden aktif hale getirileceğini savundu. Bu iddia, hem destekçileri hem de eleştirmenleri ikiye böldü.

Teknoloji Gerçekten Hazır mı?

Savunma uzmanlarının önemli bir bölümü, teknolojinin hâlâ yeterli seviyede olmadığını düşünüyor. Günümüzde sensörler, yapay zekâ, uydu sistemleri ve füze savunma teknolojileri büyük ilerleme kaydetmiş olsa da, küresel ölçekte kusursuz bir savunma ağı kurmak hâlâ son derece karmaşık bir hedef olarak görülüyor.

Modern hipersonik füzeler, aldatıcı hedefler ve çoklu saldırı senaryoları, savunma sistemlerinin işini daha da zorlaştırıyor. Bir füzenin değil, aynı anda onlarcasının fırlatıldığı bir senaryoda, savunma ağının ne kadar etkili olabileceği belirsizliğini koruyor.

Siyasi ve Stratejik Boyut

Altın Kubbe tartışması yalnızca teknik bir mesele değil. Bu tür bir sistem, küresel güç dengelerini de etkileyebilir. Rakip ülkeler, böyle bir savunma girişimini kendi güvenliklerine yönelik bir tehdit olarak algılayabilir. Bu da yeni bir silahlanma yarışını tetikleyebilir.

Eleştirmenler, nükleer caydırıcılığın temelinde yatan dengenin bozulabileceğini savunuyor. Eğer bir ülke kendisini tamamen güvende hissederse, bu durum saldırgan politikaları teşvik edebilir. Bu nedenle savunma ile saldırı arasındaki çizginin bulanıklaşmasından endişe ediliyor.

Kamuoyu ve Beklentiler

ABD kamuoyunda da görüşler farklı. Bir kesim, ülkenin güvenliği için her türlü teknolojik yatırımın yapılması gerektiğini savunuyor. Diğer kesim ise bu tür projelerin yüksek maliyetine ve belirsiz sonuçlarına dikkat çekiyor. Vergi kaynaklarının nasıl kullanılacağı ve bu tür projelerin öncelik olup olmadığı soruları sıkça gündeme geliyor.

Ayrıca, geçmişte yaşanan deneyimler, beklentilerin temkinli olmasını beraberinde getiriyor. Büyük vaatlerle duyurulan projelerin, yıllar sonra beklenen sonucu verememesi, kamuoyunda şüphe uyandırıyor.

BAKMADAN GEÇME

Benzer Haberler