Politika
Ali Bilge: ÜMMET ESASINA GÖRE VATANDAŞ OLMAK İSTEYEN VAR MI?
Türkiye; yoğun, çetrefilli ve çok katmanlı bir siyasal ortamın içinde boğuluyor. Ülkenin gündemi can yakıcı olmasına rağmen meclis tatile girdi. Bu yazıda; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ümmet temelli vatandaşlık” önerisi, Bahçeli’nin “Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı yardımcıları” çağrısı, gündemde olan İmralı/çözüm süreci tartışmaları ve DEM Eş başkanı Tuncer Bakırhan’ın “CHP masada olursa İmamoğlu çıkabilir” açıklaması üzerine, 21 Temmuz 2025’te Apaçık Radyo’da Ekonomi Politik programında yaptığım haftalık değerlendirmenin bir özetini paylaşacağım

Vatandaşlık Tanımı, Ümmet, Laiklik ve Çözüm Süreci…
Türkiye; yoğun, çetrefilli ve çok katmanlı bir siyasal ortamın içinde boğuluyor. Ülkenin gündemi can yakıcı olmasına rağmen meclis tatile girdi. Bu yazıda; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ümmet temelli vatandaşlık” önerisi, Bahçeli’nin “Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı yardımcıları” çağrısı, gündemde olan İmralı/çözüm süreci tartışmaları ve DEM Eş başkanı Tuncer Bakırhan’ın “CHP masada olursa İmamoğlu çıkabilir” açıklaması üzerine, 21 Temmuz 2025’te Apaçık Radyo’da Ekonomi Politik programında yaptığım haftalık değerlendirmenin bir özetini paylaşacağım. Türkiye’nin mevcut siyasal durumuna eleştirel ve tarihsel bir perspektif üzerinden değinmeye çalışacağım.
Demokratik İşlevsizlik ve TBMM’de Temsilin Sınırları
Otokratik rejimde TBMM işlevsiz ve diyalogsuz kılınmış vaziyette. İktidar muhalefet iletişiminin ne durumda olduğunu göstermesi açısından geçen meclis dönemine sunulan kanun tekliflerinin durumuna bakalım. Muhalefet partilerinin (CHP, DEM, İYİ Parti, Yeniyol) verdiği toplam1302 kanun teklifinin hiçbiri yasalaşmadı değerlendirmeye bile alınmadı. Bu tablo, siyasal sistemin ve durumun “diyalogdan arınmış” yapısını gözler önüne seriyor.
Muhalefetle iktidar arasında diyalogun olmadığı güçsüzleştirilmiş bir mecliste, esaslı diyalog olmasını gerektiren İmralı sürecine ilişkin önce bir komisyon kurulacak, bu komisyon barış ve çözüm yolları üretecek, sürecinin devamına çalışacak.!
İktidarın torba yasalarla ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ülkeyi yönettiği otoriter rejim, sadece parlamenter sistemin mekanizmalarını değil, muhalefetin meşru siyasi faaliyetlerini de etkisiz kılmaktadır.
Vatandaşlık Tanımı: Ümmet mi?
Silahların yakılmasından sonra CHP’ ye yönelik operasyonlar hız kesmiyor, hasta ve tutuklu siyasetçilerin içler acısı durumu da devam ediyor. Yeni anayasa yapılması sürekli tazelenirken, Erdoğan önce üçlü ittifak meselesini gündeme getirdi. Erdoğan’ın DEM, AKP ve MHP üçlü ittifakta devam ediyoruz” kurgusu ortalığı karıştırdı. DEM itiraz etti, açıklık getirdi, “bu bir süreç ittifakıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “üçlü ittifak” tartışmasından hemen sonra yeni anayasa tartışmaları çerçevesinde “ümmet” temelli vatandaşlık tanımını ortaya attı. “Ümmet “önerisi Türkiye’nin siyasal rejimi üzerine var olan tartışmayı hararetlendirdi. Erdoğan’ın ümmet temelli vatandaşlık önerisi, ülkeyi laiklik ilkesinden daha da uzaklaştıracak bir öneri olarak değerlendirildi..
Bu öneri; yalnızca laik hukuk devletini değil, aynı zamanda Osmanlı’nın Tanzimat sonrası eşit vatandaşlık ilkelerini dahi geriye götüren bir zihniyeti yansıtıyor. Tanzimat öncesinde Osmanlı’da gayrimüslimler ikinci sınıf vatandaştı, yapılan düzenlemelerle, Müslümanlarla, Müslüman olmayanların eşit vatandaşlık hakkına kavuşması hedeflenmişti. Yeni bir vatandaşlık tanımı geliştirilmeye çalışıldı. Osmanlı devletine bağlı, Arap, Ermeni, Rum milleti gibi millet tanımları yapıldı. Tarihin içinden baktığımızda Erdoğan’ın ümmet teklifi, Tanzimat Fermanı (1839), Islahat Fermanı (1856) Padişah 2. Mahmut ve Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın söylemlerinin bile gerisinde duruyor. 2.Mahmut’un “bütün milletlerime eşit mesafedeyim, birini havrada öbürünü kilisede diğerini camide görürüm” sözleri zihinlerdedir.
Bugün önerilen ümmet anlayışı, yurttaşlığı İslam dini zemine oturtarak laik tarihsel birikimi görmüyor.
1923 sonrası inşa edilen laikliği “otoriter bulabilir, restorasyonu gerekli” diyebilirsiniz, ancak laiklik temel bir ilkedir, terk edilmesi ve çiğnenmesi uygulanmakta olan otoriter İslamcı rejimi ‘tama’ ulaştırabilir. Türkiye’nin eğitim dahil pek çok kamusal alanda laiklikten uzaklaştığı çok açık bir şekilde görülmektedir. Türkiye yarı laik bir ülke konumuna getirilmiş durumdadır. Anayasa’da yazmasa da yasa ve yönergelerle kuşatarak Türkiye’nin yarı İslam Cumhuriyeti olduğunu söyleyebiliriz.
Kozmetik Temsiliyet ve Otoriter Onay
Bahçeli’nin, Kürt ve Alevi kökenli Cumhurbaşkanı yardımcıları olmalı önerisi, yüzeyde kapsayıcı bir teklif gibi görünse de, önerinin arka planını sorgulamamız gerekiyor.
Türkiye’nin mevcut yönetim sistemi bir otokrasi, bu tür görevlendirmelerin “seçilmişlikle ” değil “atanmışlıkla ” gerçekleşeceği aşikar. Bahçelinin önerisi aslında otokrasinin tescilini öngörüyor. Kürt ve Alevi temsilinin seçimle ve demokratik yollarla olması gerekiyor. Bu öneri, demokratik temsiliyet yerine simgesel makyajlama anlamına geliyor. “Kürt kökenli bakan, Başbakan oldu, daha ne istiyorsunuz?” türünden söylemlerde, bu tür kozmetik anlayışın ürünüdür.
Çözüm Süreci ve Bakırhan’ın Açıklamaları
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “CHP masada olursa İmamoğlu çıkabilir” açıklaması kamuoyunda şüphe, güvensizlik ve spekülasyona yol açabilecek türden bir açıklamaydı. “Acaba bir pazarlık mı dönüyor? Erdoğan’ın görev süresinin uzatılması karşılığında Kürt sorununa dair bazı adımlar mı atılacak? TBMM’de 400 vekile ulaşmama yardımcı ol, karşılığında Kürt haklarını konuşalım” tarzı bir pazarlığın olduğunu ima edebilecek bir demeç olmuş.
Kürt siyasetinin çok uyanık olması gerekiyor. Ana muhalefetle Kürt siyaseti arasındaki kurulan diyalogun- köprünün yıkılması amaçlanıyor, her adımı dikkatle atmak, her sözü dikkatle söylemek lazım.
Demokratikleşme mi, Derinleşen Otokrasi mi?
Türkiye, derinde ciddi yapısal ve tarihsel kırılmalarla karşı karşıya. Laiklikten sapma, meclisin işlevsizleşmesi, çözüm sürecinin muğlaklığı, hafızasızlaştırma ve yüzleşememe, bütün bunlar ülkenin içinde bulunduğu otokratik rejimin rotasının değişmediğine işaret ediyor.
Samimi bir demokratikleşme, laiklik ilkesine dönüş ve hafızayla yüzleşme olmadan mümkün gerçek bir çözüm olacağını düşünmüyorum. Umarım yanılırım.
Ali Bilge
Gazeteci- İktisatçı
24-07-2025
* Bu yazı, Ali Bilge’nin 21 Temmuz 2025’te Açık Radyo’da yaptığı değerlendirmeleri temel alarak hazırlanmıştır.